1856'da Melbourne yürüyüşüyle başlayarak 1866 Şikago gösterileri ve 1889 Paris toplantılarıyla devam eden 12 saat yerine 8 saat çalışma ve öteki haklara dair arayışlar, bizde ne yazık ki hedefinden saptırılarak bu defa da işçinin ideolojik sömürüsüne döndü.

1968-80 arasındaki 1 Mayıslar, tam bir kâbus ve dehşet günleri olurdu. 1 Mayısların adı "Bahar Bayramı"ydı. Talebeler, öğretmenler, hatta polisler gibi işçiler de ikiye, üçe ayrılmışlardı. Bir kısım sendikalar, kendilerine "komünist" anlamında devrimci diyorlardı. Hedefleri komünist ihtilallerin yapıldığı memleketlerdeki gibi işçilerle köylülerin el ele vermesiyle işçi-köylü iktidarını kurmaktı...

Devrimci işçiler, 1 Mayıslarda başta büyük iller olmak üzere bir çok yerde Vietnam'dan Küba'ya, Moskova'dan Tiran'a, Pekin'den Arjantin'e kadar ne kadar komünist lider varsa üzerinde onların resmi olan kızıl bayraklar altında ağızlarında sol sloganlar, enternasyonel marşı, sıkılı sol yumrukları havada, gözleri hınç dolu olduğu halde yürürlerdi. Onlara yer yer sarkık bıyıklı ve militan parkalı devrimci öğrenciler eşlik ederlerdi. O gün İstanbul'da dükkânlar açılmaz, kimse bir yerden bir yere gidemezdi. Hayat âdeta dururdu. Yürüyüşçülerse akın akın Taksim'e çıkarlardı. Bu günlerde devrin CHP'li İstanbul belediyesinin Yalova’dan işçilere sopa temin ettiği bile gazete manşetlerinde yer aldı.
Sonradan "Kanlı Pazar" adını alacak olan 1977'nin 1 Mayısı işte bu havada yaşandı. Taksim Meydanı'ndaki kalabalık, meçhul kurşunlara hedef oldu, çıkan izdihamda Kazancı Yokuşu'nda 34 işçi can verdi, 136 işçi yaralandı. Vesayetçi derin devlet adına namı diğer Kontr Gerilla olan Özel Harp Dairesi, devredeydi. MİT, Başbakan Demirel'e hadiseyi "darbe teşebbüsü" olarak rapor etti. 29 Mayıs günü İzmir havaalanında Bülent Ecevit'e de bir suikast teşebbüsü olunca Kara Kuv. Komutanı Namık Kemal Ersun ve 200 subay 1 Haziran 1977'de re'sen emekliye sevk edildi.
Bunlar 12 Eylül'ün ayak sesleriydi.

1 Mayıs, 12 Eylül 1980 Darbesiyle bayram olmaktan çıkartıldı. Tekrar resmileşmesi 2008'de AK Parti iktidarıyla oldu. Bahar veya işçi bayramı değil daha kucaklayıcı bir isimle "Emek ve Dayanışma Günü" dendi ve bugün tatil yapıldı. Son 13 yılda sosyal haklar onarılırken Kürtler, Aleviler ve dindarlar gibi işçilerin de haklarında iyileştirmelere gidiliyordu. Belki herkes için her şey tam anlamıyla tatmin edici değildi ama önceki hâlle kıyas kabul etmeyecek kadar iyileştirmeler olmuştu. Buna rağmen 1 Mayıslar son senelerde yeniden o eski günlere döndürülmek istenmekte. Geçen yıl bir miktar sancılar yaşandı. Bu sene ise çok ciddi tedirginlik var. 17-25 Aralıkta iktidarı deviremeyen iç ve dış şer güçler işçileri alet ederek 1 Mayıs üzerinden maksatlarına kavuşma hırsındalar. Vesayet el değiştirmiş, "kontr gerilla" yer değiştirmiş, bazılarının gözünü iktidar hırsı veya iktidarı yok etme bürümüş vaziyette. AK Parti ondan da öte korkunç bir Recep Tayyip Erdoğan kinine sahipler. İktidarla liderini devirmek için her yolu meşru ve mübah görmekteler. Böyle bir ihtiras şüphesiz ki dışarının arayıp da bulamayacağı fırsattır.

Bugün İstanbul'da 40 bin polis, 65 TOMA görevli. Jandarma yedekte. İstanbul'un can damarı yollar trafiğe kapalı. İnatla Taksim'e çıkılmak istenmekte. Halbuki geçen zaman içinde şehirde çok sayıda miting alanları hizmete açılmıştır. Taksim ise alt geçit ve çıkışlarıyla yeniden düzenlendi. Bir koca kitlenin sağlıklı bir şekilde burada miting yapması zordur. Mazideki kötü hatıralar hafızalarda. Bir istenmedik durumda o dar çıkışlı yollarda yine izdiham yaşanabilir. Üstelik Kazancı Yokuşu'na işçi temsilcilerinin gelme imkânı da var. Ancak; gaye bayram kutlaması değil, gaye çıkartılacak kargaşayla iktidarı devirmek. En azından kan kaybetmiş olarak seçime girmesini temin.
Bunlar ham hayaller.

Devlet, pürdikkat ayakta.

Ajanlar ve yabancı vakıflar takipte.

Dünkü MGK toplantısı, alınan kararlar bunun isbatıdır. Milli Güvenlik Belgesi'nde iç ve dış kuzgunlara göz açtırılmayacağı ifade edilmekte. İşçilerimiz, basiretli davranarak kimsenin kötü niyetine alet olmamalı.