YOLDA karşılaşıyoruz, boynuma sarılıyor, yazılarınızı yirmi küsur yıldan beri hiç kaçırmadan okuyorum ŞEVKİ beyciğim dedikten sonra soruyor: Şimdi nerede yazıyorsunuz?
Bir başka biri… Onunla Sultanahmet meydanında karşılaşıyoruz. Benden telefon numarası istiyor. Telefonu pek nadir kullanıyorum, size e-mail adresi vereyim diyorum. Adres alacak küçük bir defteri ve kalemi yok. Cebinden üç bin liralık bir telefon çıkartıyor, ayakta zar zor adresi ona yazıyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Hem adres, hem de benim üç bin liralık lüks telefonum var…

Onunla küçük mütevazı (ama yemeklerinin lezzetli olduğunu iyi bildiğim) lokantanın kapısında karşılaşıyorum. Buyurun size yemek ısmarlayayım diyorum. Aç olduğu belli ama lokantaya baktıktan sonra teşekkür ederim diyor ve kaçıp gidiyor.

Semiz gence, yaşı küçük olduğu için cesaret ediyor ve kilo vermesinin sağlığı için iyi olacağını söylüyorum. Pek hoşlanmıyor, suratını asıyor.

Tramvaya biniyorum. En gerideki sırada terbiyesiz bir çift sarılmış öpüşüyor. İlk durakta iniyorum, yoluma başka bir vasıta ile devam ediyorum.

Cebime MEDİNE HATIRALARI isimli küçük ama harika kitaptan bir nüsha koyuyor ve konferansa gelmiş başı örtülü on altı yaşındaki kız öğrenciye hediye ediyorum.

Sabah namazına bir camiye gidiyorum. Farz kılınacak, sadece sekiz kişi var, mihrapta sabit bir mikrofon duruyor. İmam efendi yakasına mandalla seyyar bir mikrofon takmaya çalışıyor, mandalı bozulmuş, tutturamıyor. Biraz uğraştıktan sonra kızıp mikrofonu öfkeyle yere atıyor.

Başörtülü genç bir hanım uzun ince topuklu ayakkabısıyla zorlukla yürürken bir yandan da elindeki dondurma külahını şap şap yalıyor.

Üniversite öğrencisi Müslüman genç cebinden çıkarttığı defterden bir sayfa kopartıyor. Kağıdın bir tarafı fare yemiş gibi… Berbat bir tükenmezle bir iki satır yazıp bendenize veriyor. Yazısı eciş bücüş, çirkin mi çirkin. Kağıdı kerhen alıyorum.

Ziyaretime gelen iki gence Avusturya malı (bendenize hediye edildi) Mozartkugeln çikolatalarından ikram ediyorum. Almıyorlar. Gece onlardan biri mail atıyor. Çikolatalar alkollüdür, bilginize… Araştırma yapıyorum, Avusturya’ya soruyorum, iki tür üretim varmış, bendekiler alkollü değilmiş.

Hürriyette okudum: Bir kişinin 850 liraya yemek yediği süper lüks bir lokanta açılmış. Statücüler gidiyormuş. Bugün giderler, yarın ve öbür günler, ben Altın Zıkkım restoranda yemek yerken diye anlatırlar her halde.

Dinî bir makama bir milyon küsur liralık lüks ve pahalı bir makam otomobili alınmış. Medya bunu tartışıyor. Bendeniz tartışmak istemem. Böyle bir binit İslama, Kur’ana, Sünnet uygun mudur diye sorarım.

Mafya teşkilatı sabahleyin dilencileri işlek yolun belli kısımlarına bırakıyor, akşama topluyormuş. Motorize mafyatik dilencilik… Terakki var… Buna karşı polis ne yapıyor?

Sovyetler Birliği ayakta iken Çernobil santralını işleten ve bir deneme yaparken, tesirleri hala devam eden o korkunç kazaya sebep olan Rus şirketi bizde de santral yapacakmış. Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Hızlı hızlı gidiyordu. Sordum: Quo vadis? Yemekleri nefis ve leziz bir İskenderun lokantası açılmış, mideme bayram yaptırmak için oraya gidiyorum cevabını verdi. Parası olan deliye her gün mide bayramı.

Sultanahmet’ten geçiyordum. Birden bir gümbürtü koptu, gökten bardaktan boşanırcasına desibeller akmaya başladı.

Çağdaş, laik, Kemalist büyük gazetede aynı günde iki büyük haber yer alıyor. Biri önemli siyasî bir gelişme, diğeri cinsel münasebet esnasında orgazm…

Koskoca göbeği olan vatandaş suya harika bir formül katıyor, bunu akşam içiyor, sabahleyin göbeksiz, düz karınla kalkıyormuş. Bir kısım göbekli semiz vatandaşlar buna avuç dolusu para vererek satın alıyormuş. Birileri bu yolla zengin oluyormuş. Sağlık bakanlığı seyrine bakıyormuş. Sizin bunlara aklınız eriyor mu?

Pahalansın diye birileri patatesi stok yapmış, en ucuz gıda maddesi şimdi kilosu beş liradan satılıyormuş. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “Muhtekir mel’undur” buyurmuş. Bu muhtekirler kimlerdir?

250 bin liralık lüks otomobilini, beş lira park parası vermemek için kenara çekmiş. Muzırın biri arabanın kaportasını keskin bir madde ile çizmiş. Şimdi ateş püskürüyor. Be adam beş lira verip arabanı sağlama alsaydın a…

Israrla görüşmek istiyordu. Görüşmenin bir konusu var mı diye sordum. Yoook sadece tanışmak istiyorum dedi. Yazılarımı okuyor musunuz dedim. Okumuyorum, benim amacım sadece tanışmak dedi.

On dört yaşındaki öğrenciye kültürünü arttırmak için her gün internetten faydalı on konuyu indirip öğrenmesini söyledim. Boş vakitlerimde konsol oynuyorum, bu dediğiniz şeye zaman bulamam dedi.

Epey oluyor, misafirlerime tavuklu pilav ikram etmiştim. İçlerinden biri bu tavuk helal mi sordu. Onu bir daha çağırmadım.

Gençleri, içlerinde zerre miktarı gurur ve kibir kalmayıncaya kadar eğitmek gerek. (Büyüklere olan olmuş bari gençler ıslah edilsin.)

Açık saçık kadın namaz kılmıyor, nice azgınlığı işliyor, Ramazanda oruç tutmuyor, zekat vermiyor, itikadı çok bozuk… Bu kadına, şu veya bu duayı şu kadar sayıda okursan dileğin yerine gelir deniliyor. Nasıl oluyor bu iş? Duaların kabul şartları yok mudur?

Üniversite bitirmiş, kapı kadar diploması var, elifi görse mertek sanıyor. Bu nasıl okumuşluktur?