YENİ UMUTLARLA YENİ BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINA DAHA MERHABA!

Türküm, doğruyum, çalışkanım.

İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,

Yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir.

Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.

Ey büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!

Bugünkü yazıma 27.08.2003 tarih ve 25212 sayılı resmi gazetede yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan bir değişiklik ile okullarımızdan kaldırılan “Andımız” ile başladım. Andımız, 1933 yılında devrin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından kaleme alınmış ve tam 70 yıl ülkemizin okullarında yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz dünyamızın en nadide çiçekleri olan evlatlarımızın onurla gurur duyarak okudukları anlamlı, anlamlı olduğu kadar da coşkulu bir marştır. Andımız, çocuklarımıza bu milletin bir ferdi olmanın onur ve gururunun yanı sıra milli ruhu, milli duygu, millet ve yurt sevgisi ile bu milletin onlardan beklentilerini dile getirmektedir.

“Andımızı kaldırdık da ne oldu?”, diyenlere ülkemizdeki eğitimin şu anki hali en büyük cevaptır. Bir şeyi kaldırmak, yıkmak, yok etmek çok kolaydır. Ancak kaldırdığınız, yıktığınız, yok ettiğinizin yerine daha mükemmelini koyamazsanız yok olur gidersiniz. (Ne vardı andımızda; isterseniz bir defa daha okuyun. Son cümleye takılıyorsanız peşin olarak söylemeliyim ki siz ayrımcılık yapıyorsunuz. Atatürk, “Ne mutlu Türküm diyene!”, demekle bu milleti bir bütün olarak görmüştür. Dikkat edin “ne mutlu Türk olana”, demiyor. O bütün etnik ve mezhep ve meşrep farklılıklarını bir tarafa bırakıyor ve bu milletle gurur duymamızı söylüyor.)

Yıllarca feryat ettik, söyledik, yazdık. Ne söyledik, ne yazdık?

Ülkemizin varlığı ve devamlılığı, yetişen nesillerin birikim ve donanımları ile doğru orantılıdır. Eğitim; milli varlığımızın hamuru, milli kültürümüzün anahtarı, kalkınmanın, refahın ve huzurun temel taşıdır. Ancak, mevcut eğitim sistemi insanımızı zihni, fikri ve beceri yönünden köreltmekte, yok etmektedir. Türkiye’mizde eğitim- öğretim adı altında uygulanan sistem sakattır, yanlışlarla doludur. Eğitim ve öğretimin şakası yoktur; geriye dönüşü mümkün değildir. Siyasi birtakım tercihler, günübirlik politikalar, adam sendeciliklerle günü kurtarma endişeleri yanlışlıklar zincirine yenilerini eklemekten öteye insanımıza hiçbir şey kazandırmaz…

Dedik, dedik de… Biz dedikçe inatla ve ısrarla yapılan hatalara daha büyük hatalar eklendi. Yanlışlar yanlışlarla düzeltilmeye çalışıldı. Allah aşkına 2003 yılından bu yana tam yedi milli eğitim bakanı değiştirildi. Bakanlara paralel de tam 14 defa köklü-köksüz sistem değişikliğine gidildi. 4+4+4 eğitim sistemi… Anaokullarının fonksiyonlarını görmezden gelme… İlköğretim yaşının 5,5 yaşına çekme… Okullara kılık kıyafet serbestîsi tanıma… Disiplin yönetmenliğini yok sayma… Genel liselerin adların Anadolu Lisesi olarak değiştirme… Sözde dershaneleri kaldırma… Liselerde üç yılda bitirilecek müfredatı dört yıla yayma… Akıllı tahta, olmadı FATİH uygulaması… Öğretmen performansı sistemi ile öğretmenleri aşağılama... İdari sistemde siyasi tercihleri liyakatin üstüne çıkarma… Bir gecede 50 bin müdürü görevden alma… LGS’nin yerine OKS’yi getirme, olmadı SBS o da olmadı TEOG, sonra bir sabah 2003 öncesine dönerek LGS’yi uygulama, 14-15 yaşındaki çocukların hayallerine kurşun sıkma… Daha sayayım mı?

Yapıldı bütün bunlar yapıldı da ne oldu?

Benim yarınım olan çocuklarım zekâ ve yeteneklere göre değerlendirilebilindi mi?

Gençlerimiz; çağın gereklerine uygun ve donanımlı yetiştirilebilindi mi?

Çocuklarımız ve gençlerimiz milletiyle, kültürüyle, tarihiyle, diniyle, diliyle, devletiyle, milli ve manevi değerleriyle dost edebilindi mi?

Çocuklarımızın ve gençlerimizin kalpleri sevgi ile bezenebilindi mi?

Neresinden, nasıl tutayım bilemiyorum.

Sonuç ortada: PISA’nın değerlendirme sonuçlarına göre Türkiye, 70 ülke içinde 50’inci, Başka bir değerlendirmede 145 ülke içerisinde 104 sıraya düştü. 2017-2018 Eğitim- Öğretim yılı sonunda Üniversite sınav sonuçlarına göre 511 bin öğrencisinin ise sınavın ilk oturumu olan Temel Yeterlilik Testinde (TYT) 150 puan barajını geçemeyerek elendi, 41 bin öğrenci yarım puan dahi alamaması “sıfır” çekti.

Sonuç: umutsuz, karamsar, yarınlarından endişeli bir gençlik… Bıktırılmış bir yönetim kadrosu, morali ve enerjisi tüketilmiş bir öğretmen ordusu…

Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına yıllardan sonra eğitim ve öğretimin içerisinden gelen bir kişinin atanması bütün bu olumsuzluklara rağmen bir umut, bir ışık oldu. İnanıyorum ki ortaya koyacağı irade ve yapacağı çalışmalarla milli varlığımızın harcı, milli kültürümüzün anahtarı, kalkınmanın, refahın ve huzurun temeli, tepesi, her şeyi olan eğitimimizi yazboz tahtası olmaktan ve yerlerde sürünmekten kurtarır.

Bu duygularla 2018-2019 Eğitim öğretim yılının çocuklarımıza, gençlerimize öğretmenlerimize, okul yöneticilerine hayırlı olmasını diliyorum. Allah, bu milletin yar ve yardımcısı olsun, diyorum.