“Hani Musa, kavmine demişti ki: Ey kavmim, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizden peygamberler yetiştirmiş ve size saltanatlar ihsan etmişti.

Dünyalarda kimseye vermediğini size vermişti. Ey kavmim, Allah'ın size yazdığı mukaddes yere girin ve ardınıza dönmeyin, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Demişlerdi ki: Ey Mûsâ, orada gerçekten zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz kat'iyyen oraya girmeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz. Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimetine erdirdiği iki adam demişlerdi ki: Onların üstlerine kapıdan yürüyün, oraya girerseniz muhakkak siz gâliblersiniz. Şayet mü'minlerseniz Allah'a dayanıp güvenin.

Demişlerdi ki: Ey Mûsâ, onlar orada oldukça, ebediyyen oraya girmeyiz. Git sen ve Rabbin savaşın. Biz, burada oturanlardanız. Demişti ki: Rabbim, ben ancak kendime ve kardeşime sahibim. Artık bizimle fâsıklar güruhunun arasını ayır. Buyurmuştur ki: Orası onlara kırk yıl haram edildi. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen fâsıklar güruhu için tasalanma.” (Maide, 20-26) Musa aleyhisselam bu meşakkatli ve sıkıntılı yolculuktan sonra İsrailoğullarını Kudüs’ün yakınlarına getirmişti.

Kudüs'de azgın Amâlika kavmini bulmuşlardı. Bu kavim, İsrâiloğullarını yenip egemenlikleri altına almıştı. Allah Rasûlü Mûsâ aleyhisselam oraya girmeyi, düşmanlarıyla savaşmayı emretmiş, zafer ve yardımın kendilerinin üzerinde olacağını onlara müjdelemişti. Onlar ise; bu emirden uzak durarak isyan etmişler ve Musa'ya başkaldırmışlardı. Bunun cezası olarak; çölde sürekli başıboş dolaşıp kırk yıl boyunca nereye yöneleceklerini bilmeden yürümeleri öngörülmüştü. Bu, Allah'ın emrini tefrit ile karşılamalarının cezası idi.

Musa aleyhisselam Allah’ın orayı fethetmek üzere savaşmamızı emrettiğini söyleyince bu kadar mucize ve Allah’tan nimet gören bu kavim Musa sen ve Rabbin gidin savaşın biz burada oturacağız diyerek büyük bir nankörlük, ahmaklık ve gaflet örneği göstermişlerdir. Allah’u Teala’da onlara çölde ne yaptıklarının idrakinde olmayacakları ve hayvanlar gibi hayat sürecekleri 40 yıllık bir ayrılmama cezası vermiştir. Musa aleyhisselam burada vefat etmiş ancak vefat etmeden önce Rabbine yalvararak cesedinin Kudüs’e götürülmesini istemiş, kavmi Musa aleyhisselamı götürmemiş Allah melekleri ile Musa aleyhisselamın naaşını Kudüs’e taşımıştır.

Kudüs Musa aleyhisselamın vefatından sonra Yuşa aleyhisselam zamanında fethedilmiştir. Şehre giriş ile ilgili olarak İsrailoğullarının başka bir taşkınlıklarını görüyoruz. Konuyu İbni Kesirin tefsirinden aktarıyorum. “Hani, şu kasabaya girin, dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yeyin, kapısından secde ederek girin, (Hıtta) affet deyin, kusurlarınızı örtelim. İyilik edenlere daha da artıracağız, demiştik. Zulmedenler sözü; kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de fâsıklık etmelerinden dolayı o zâlimlerin üstüne gökten korkunç bir azâb indirdik. (Bakara, 58-59)

Buhârî der ki; bana Muhammed... Ebu Hüreyre radiyallahu anh'den nakletti ki Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuş: “İsrâiloğullarına kapısından secde ederek girin ve affet deyin” denildiği halde mak'adları (kıçları) üstünde emekleyerek girdiler ve sözü değiştirerek “Hıttatun” yani bir arpa içinde buğday tanesi dediler. Bu hadîsi Neseî, Muhammed İbn İsmâîl kanalıyla İbn Mübârek'ten nakleder ve der ki; bize Ma'mer Hemmâm İbn Münebbih'den rivayet etti ki o Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini işitmiş: Rasûlullah aleyhissalatuvesselam: “İsrâiloğullarına Allah Teâlâ Kapısından secde ederek girin, affet deyin kusurlarınızı örteyim, iyilik edenlere daha da artıracağız.” buyurdu.

Onlar, sözü değiştirdiler, kapılarından arkaları üstü emekleyerek girdiler ve arpa içinde buğday tanesi dediler. Bu hadîs sahihtir. Buhârî; İshâk İbn Nasr'dan ve Müslim; Muhammed İbn Nâfi'den, Tirmizî Avf îbn Hü-meyd'den ve hepsi de Rezzâk'dan nakletmişlerdir. Ve Tirmizî bu hadîsin hasen, sahih olduğunu söyler. Muhammed ibn İshâk der ki; bana Salih İbn Keysân'ın, Tev'eme'nin kölesi Sâlih'den, onun da Ebu Hüreyre'den ve İbn Abbâs'dan naklettiğine göre, onların sözü değiştirmeleri Rasûlullah aleyhissalatuvesselamın bildirdiğine göre şöyle olmuş: secde edilerek girmeleri emrolunan kapıdan arkaları üstü emekleyerek girmişler ve arpa için de buğday diyorlarmış.

Ebu Dâvûd der ki... Ahmed İbn Salih, Ebu Saîd el-Hudrî'den, o da Rasûlullah aleyhissalatuvesselamdan nakleder ki, Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmuş: “Allah, İsrâiloğullarına “Kapısından secde ederek girin, affet deyin, kusurlarınızı örteyim” buyurdu. Sonra Ebu Davûd aynı hadîsi Ca'fer İbn Müsâfir kanalıyla... Hişâm İbn Sa'd'dan aynı ifâdelerle nakleder. Bu hadîsi o münferid olarak harfler kitabında muhtasar şekilde rivayet etmiştir.

İbn Merdûyeh der ki; Abdullah İbn Ca'f er... Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayet eder ki o şöyle demiş: Biz Rasûlullah aleyhissalatuvesselam ile birlikte gece yürüyüşe çıktık, gecenin sonuna doğru Zât el-Hanzal denilen tepeyi geçtik. Rasûlullah aleyhissalatuvesselam buyurdu ki; bu gece bu tepenin misâli, Allah Teâlâ'nın İsrâiloğullarına dediği gibidir: “Kapısından secde ederek girin, affet deyin kusurlarınızı örtelim.” Süfyân el-Sevrî, Ebu İshâk'dan, o da Berrâ'dan nakleder ki: “İnsanlardan beyinsizler yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir diyecekler. De ki Doğu ve Batı Allah'ındır. O, dilediğini doğru yola eriştirir.” (Bakara, 142) âyeti konusunda Berrâ şöyle demiş!

Bunu söyleyenler yahûdîlerdir. “Onlara kapısından secde ederek girin ve affet deyin kusurlarınızı örtelim” denildiği zaman onlar arkaları üstü girdiler ve içinde arpa bulunan kırmızı buğday, diyorlardı. İşte Allah Teâlâ'nın “Zulmedenler kendilerine söylenen sözü değiştirdiler...” âyeti bunu belirtmektedir.

Sevrî Süddî'den... O da İbn Mes'ûd'dan nakleder ki “Ve kulu hıttatun” âyeti yerine, onlar kendisinde arpa bulunan kırmızı buğday taneleri dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ “Zulmedenler kendilerine söylenen sözü değiştirdiler” âyetini inzal buyurdu. Esbât, Süddî’nin İbn Mes'ûd'dan şöyle dediğini nakleder: Onlar İbrânice “Huttî sem'aten ezbet mezba dediler. Arapça “içinde siyah kıl bulunan, delik kırmızı buğday tanesi” demektir. Bunun üzerine Allah Teâlâ “Zulmedenler kendilerine söylenen sözü değiştirdiler.” buyurdu.

Sevrî... İbn Abbâs'dan “Secde ederek kapısından girin.” âyeti konusunda şöyle dediğini rivayet eder. Eğilerek küçük kapıdan girin. Onlar ise arka taraflarından girdiler ve arpa içinde buğday dediler. İşte Allah Teâlâ'nm “Zulmedenler kendilerine söylenen sözü değiştirdiler” âyetinin mânâsı budur. Atâ, Mücâhid, İkrime, Dahhâk, Hasan, Katâde, Rebî' İbn Enes ve Yahya İbn Râfi'in de böyle dediği rivayet edilir. Müfessirlerin zikrettiklerinin özeti ve hadîslerin akışından ortaya çıkan husus şudur: Yahudiler kavlen ve fiilen Allah'ın enirine boyun eğmediler ve buyruğunu değiştirdiler.

Şöyle ki; onların secde ederek girmeleri emrolunmuşken başlarını kaldırarak, emekliyerek girdiler. “Hıttatun” yani günahlarımızı bağışla demeleri emrolunmuşken arpa içinde buğday diyerek alay ettiler. Bu direnmenin ve muhalefetin son sınırıydı. Bunun üzerine Allah; onlara gazabını ve fâsıklıkları, Allah'ın itâatından çıkmaları sebebiyle azabını indirdi. Bu nedenle “biz de fâsıklık etmelerinden dolayı o zâlimlerin üstüne gökten korkunç bir azâb indirdik” buyurdu.

Dahhâk, İbn Abbâs'dan naklen der ki; Allah'ın kitabında geçen her “Er-Ricz” kelimesi ile azâb kasdolunur. Mücâhid, Ebu Mâlik, Süddî, Hasan ve Katâde'den de bu kelimenin azâb anlamına geldiği rivayet edilmiştir. Ebu'l-Âliye ise “Er-Ricz” kelimesinin gazab olduğunu söyler.

Şa'bî de “Er-Ricz” kelimesini ya tâûn, yahut da dolu olduğunu söyler. Saîd İbn Cübeyr de bunun tâûn olduğunu söyler. İbn Ebu Hatim der ki; bize Ebu Saîd... Hüzeyme İbn Sabit radıyallahu anhden naklen der ki; Rasûlullah aleyhissalatuvesselam şöyle buyurdu: “Tâûn, bir azâbtır. Onunla siz¬den önce geçenler azâblandırılmışlardı.” Bu hadîsi Neseî, Süfyân el-Sevrî'den rivayet eder ki hadîsin aslı Buhârî ve Müslim'in sahihinde Habîb İbn Ebu Saîd'den rivayet edilen şu hadîstir : “Bir yerde tâûn olduğunu duyarsanız oraya girmeyiniz.” İbn Cerîr der ki; bana Yûnus İbn Abd'ül-A'lâ... Üsâme İbn Zeyd radıyallahu anhden nakletti ki; Rasûlullah aleyhissalatuvesselam şöyle buyurmuş: “Doğrusu bu acı ve hastalık bir azâbdır. Onunla sizden önce geçen milletlerden ba¬zısı azâblandırılmıştır.” Bu hadîsin aslı Buhârî ve Müslim'in sahîh'inde Zührı kanalıyla Âmir İbn Sa'd'dan tahrîc edilmiştir. (Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri/İbn-i Kesir)

Evet, bu iki olay bize çok ince bir detayda bir gerçeği daha göstermektedir. Hani bazıları diyor ya Filistin İsrailoğullarınındır diye. Allah'u â'lem Kur’an-ı Kerim bize bunun böyle olmadığını söylüyor. Musa aleyhisselam Kudüs’ü fethedelim deyince bundan kaçınmışlardır bu 1, Yuşa aleyhisselam zamanında Allah burayı kendilerine verince onlar bu ikrama karşılık nankörlük ve saygısızlık göstermişlerdir bu da 2. Yani anlayacağımız Kudüs Müslümanlarındır. Yani bizimdir. Musa aleyhisselam bizim peygamberimizdir. Yuşa aleyhisselam bizim peygamberimizdir. Peygamber katillerinin ya da nimetlere karşı nankör olan İsrailoğullarının değil... Devam edecek inşallah…