Said Nursi (rahmetullahi âleyh) olsun, Necmeddin ERBAKAN (rahmetullahi âleyh) olsun hayatlarını incelediğimizde öncelikli hedeflerinin İttihad-ı İslam olduğunu görüyoruz. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken karşılarında da Deccal mahiyetinde oluşumların olduğunu görmek mümkün. Bütün bunlar ve Mehdi (as) Hadis-i Şerifleri incelendiğinde benzerlikler görmek doğaldır. Bu Mehdiyetten ziyade İslam’ın kendi özelliğindendir. Ancak Mehdi (as) veya Deccal Hadis-i Şeriflerde belirtildiği üzere bir anne babadan dünyaya gelecek ve vakitleri geldiğinde karşılaşmak zorunda kalacakları kanlı canlı insanlardır. Ayrıca bu, İsa (as)’ın nüzulü ile küresel anlamda bir etkinin yaşanacağı büyük bir olaydır. Ancak Mehdi olarak gösterilen İslam liderleri etkilerinin küreselden ziyade bölgesel olduğunu görüyoruz ve Mehdi olmadıklarını kendileri de deklare etmişlerdir. Buna itirazlar var ise; İsa (as)’ın nüzulü ile ilgili Hadis-i Şerifler Mehdi ile ilgili Hadis-i Şeriflerden daha sahihtir. O zaman sormak lazım bu dönemlerde İsa (as) nerede?
Yani şunu anlatmaya çalışıyoruz; Mehdi (as) bu ümmetin yetiştireceği kabiliyetli bir İslam önderidir. Mehdiyi Mehdi yapacak olan yukarıda da belirttiğimiz gibi İslam’dır. Konu bu manada düşünüldüğünde mesele hallolacak ve Mehdi üzerinden Hadis-i Şerif ve Sünnet düşmanlığının önüne bir nebzede olsa geçilecektir biîznillah.
5- Peygamber Efendimizin (sav) Gaybı Bilmediği Meselesi.
Mehdi konusundaki Hadis-i Şerifleri inkar edenlerin bu duruma dayanak olarak sunmuş oldukları iddialardan bir diğeri de Peygamber Efendimizin (sav) gaybı bilmediği konusudur. Bu iddiada bulunanlar Kur’an’da: “De ki: Size, ‘Allah’ın hazineleri elimdedir’ demiyorum. Gaybı da bilmem. Size, ‘Ben meleğim’ de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım…” (En’âm, 50) ve “Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları ancak O bilir.” (En’âm, 59) ayetlerini delil getirerek kıyametten önce bir takım şeylerin meydana geleceğini söylemek, gaybden haber vermektir, dolayısıyla Efendimiz (sav)’in bunları bildiğine ve söylediğine inanmak Kur’an’a aykırı düşer demektedirler.
Efendimiz (sav)’in gaybı bilmediği iddiasına delil olarak ileri sürülen birçok ayet bulunduğunu biliyoruz. Bunları tek tek ele alıp cevaplandırmak ve konuyu detaylı olarak tartışmak bu yazının çerçevesini aşacağı için, biz burada bu itiraza genel bir cevap vermekle yetineceğiz.
Kur’an’da Allah Tealâ’nın, bazı gaybî bilgileri bazı kullarına bildirdiğini açıkça gösteren ayetler vardır. Mesela Hızır (as) ile ilgili kıssayı anlatan ayetler bunlardandır. Ulü’l-azm bir peygamber olan Hz. Musa (as)’ın dahi muttali kılınmadığı bir takım gaybî bilgileri onun bildiğini Kehf Suresi’nin 65 ve devam eden ayetlerinden öğreniyoruz. “Öyleyse “De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.” (Neml, 65) ayeti gibi gaybı Allah Tealâ’dan başkasının bilmediğinin ifade buyurulduğu ayetleri şöyle anlamak gerekir: “Yerde ve gökte hiçbir varlık, Allah Tealâ tarafından bildirilmedikçe, kendiliğinden gaybı bilemez.”
Yukarıdaki örnekte geçtiği gibi nasıl ki Hızır (as) gaybî bilgileri Allah Tealâ’nın bildirmesiyle biliyor idiyse, işte Efendimizde (sav) kendisine bildirilen gaybî haberleri öyle biliyordu.
Nitekim “Allah müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla birlikte Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer (ve gaybı ona bildirir).” (Âl-i İmran, 179) ayeti de Allah Tealâ’nın, bazı gaybî haberleri, seçtiği bazı elçilere (melek ve peygamberlere) ilettiğini ifade etmesi bakımından mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Yine bu cümleden olarak Efendimiz (sav)’e Kur’an dışında da vahiy geldiğini gösteren ayetler bulunduğu vakıasını da hatırdan çıkarmamak gerekir. Kur’an’ın beyan ve tefsiri ve hayata aktarılması bağlamındaki hadislerin “Kur’an dışı vahiy” olduğu İslâm âlimlerinin genel kabulüdür. Dolayısıyla bir takım gaybî hususların ve bu arada Mesih/Mehdi ile ilgili haberlerin Efendimiz (sav)’e bu Kur’an dışı vahiyler cümlesinden olarak iletildiğini söylemek, gerçeğin ifadesi olacaktır. (Prof. Dr. Ebubekir SİFİL)
Burada ele aldığımız hususların her biri, hakkında müstakil kitaplar yazılacak kadar önemlidir. Nitekim gerek geçmişte gerekse günümüzde bu hususlarda pek çok kitap ve risale kaleme alınmıştır. Mesih/Mehdi konusunda kaleme alınmış eserler ve ilgili rivayetlerin durumu kısaca şöyledir:
Hadis ilminin birçok otoritesi, Hz. İsa Mesih (as)’ın nüzulü (kıyamete yakın yeryüzüne inmesi) ve Mehdi hadislerinin “mütevatir” olduğunu belirtmiştir. Ezcümle hepsi de hadis hafızı olan Muhammed b. el-Hüseyin el-Âburî, müfessir Kurtubî (et-Tezkire, 651), İbnu’l-Kayyım (el-Menâru’l-Münîf, 142), el-Mizzî (Tehzîbu’l-Kemâl, XXV, 149), İbn Hacer (Fethu’l-Bârî, VI, 493; Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 126), es-Sehâvî (Fethu’l-Muğîs, III, 43) ve daha birçok âlim, Mesih ve Mehdi hadislerinin tevatür seviyesinde olduğunu söylemiştir.
Ayrıca gerek genel olarak “kıyamet alametleri”, gerekse Hz. İsa Mesih (as)’ın nüzulü ve Mehdi konusunda müstakil eser veren el-Berzencî (el-İşâ’a, 112), es-Sefârînî (Levâmi’u’l-Envâr, II, 84), eş-Şevkânî ve el-Kınnevcî (el-İzâ’a, 61-2), el-Heytemî (el-Kavlu’l-Muhtasar, 17-8), el-Kevserî (Nazratun Âbire, 55) gibi ulema bu hadislerin mütevatir olduğunu açıkça ifade etmiştir.
el-Kettânî, mütevatir hadisleri zikretmek masadıyla kaleme aldığı Nazmu’l-Mütenâsir’inde (236 vd.) Mehdi hadislerinin 20 sahabi tarafından nakledildiğini belirtmiştir. Bu sahabîlerden bazılarının, konu hakkında birden fazla rivayet naklettiğini burada belirtelim.
el-Arfu’l-Verdî isimli risalesinde (el-Hâvî içinde, II, 123 vd.) es-Süyûtî, konuyla ilgili merfu hadisler yanında mevkuf ve maktu hadislere (Sahabî ve Tabiî sözlerine) ve daha sonraki nesillerden bu konuda gelen ifadelere de yer vermiştir ki, toplamı -hızlıca yaptığım numaralandırmaya göre- 244’tür.
Ali el-Müttakî, es-Süyûtî’nin eserlerinden istifadeyle hazırladığı el-Bürhân’da bu rakamı daha da yukarıya çıkarmış ve her türden 300 civarında rivayet derlemiştir.
Konuyla ilgili rivayetlerin tamamının sahih ve bağlayıcı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu sorunun cevabını “hayır” olarak versek bile, bu durum şu gerçeği değiştirmeyecektir: İslâm’ın ilk kuşaklarında Mesih ve Mehdi meselesi, yaygın olarak bilinen, inanılan ve dilden dile dolaşan bir meseledir ki bu kadar rivayete konu teşkil edebilmiştir. (Prof Dr. Ebubekir SİFİL) Devam edecek inşallah…