BÜYÜK fikirler, büyük projeler başlangıçta çınar tohumuna benzer. Küçücüktür. Domates tohumu kadar. Bu iki küçük tohumu ekerseniz, birinden bin sene yaşayabilecek ulu bir çınar, ötekinden sadece bir sene yaşayan sebatsız bir bitki çıkar.

Bütün mü’minlerin birleşip tek bir Ümmet oluşturması fikri o küçük çınar tohumu gibidir. Bir tutarsa pir tutar.

Tutmadığını farz edelim, sahibine yine büyük bir hayır kazandırır. Yeter ki, ihlasla ele alınmış ve savunulmuş olsun.

İmamet-i Kübra fikri böyledir. Ulu çınardır.

Müslüman yığınların medenîleşmesi böyledir.

Kur’ana, Sünnete, Şeriata uygun tedrisat yaparak (eğitim vererek) güçlü ve vasıflı Müslüman ziyalılar yetiştirecek İslam mektepleri….

İcazetli ulema ve fukaha yetiştirecek gerçek İslam medreseleri…

Bütün Müslümanların bin yıllık millî ve islamî yazımızla okuyup yazma bilmeleri; bu yazıyla günlük gazeteler, haftalık dergiler, kitaplar yayınlanması…

Bu tohumlar tutarsa ulu çınarlar biter zeminden, dalları semaya uzanır.

Fazla bir işe yaramayan çekirdekler de vardır:

Cami hoparlörleri… Yukarıda saydıklarım olmazsa avaz avaz bağırmanın faydası olur mu?..

Cami halıları… Cami helaları… Uzun minareler… Lüks ve israflı iftar ziyafetleri..

Cemaat, dernek, vakıf, fırka, hizip, grup, parça holiganlıklarının domates tohumu kadar hükmü ve faydası yoktur. Domates yemeklere lezzet verir, salatası yapılır, suyu içilir. Holiganlıklar o kadar bile işe yaramaz.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona), yarın Kıyamet’in kopacağını bilsen, elindeki hurma fidanını yine dik buyurmuşlar.

Bizim ekeceğimiz çınar tohumları, dünyanın âhir zaman çalkantıları ve sarsıntıları içinde bulunması dolayısıyla büyüyemez sanma. Burada ekersin, ötede bulursun… Hiçbir iyi şey zail olmaz, boşa gitmez
Mü’minlerin birleşip tek bir Ümmet olmaları…

Mü’minlerin râşid ve âdil bir Halifeye biat ve itaat etmeleri…

İslam medreselerini açılması…

İslam mektepleri…

Halk yığınlarının medenîleşmesi…

Bunlar ne güzel fikirler, emeller, projelerdir…

Bunlara niyet etmek bile tek başına fazilettir. Yeter ki, ihlasa mukarin olsun, içine riyakarlık, nifak, benlik, dünya menfaati karışmasın.

Yeter ki, bu ulvî konuların içine süflî ve şeytanî hesaplar girmesin.

Yeter ki, bu konularda hizmet perdesi ardında mıncıklamayapılmasın.

Bütün mü’minler birleşsin ve tek bir Ümmet olsun… Sekiz kelimeden ibaret küçük bir cümle değil mi? Hayır, küçük değil; çok büyük çok büyük çok büyük…

(İkinci yazı)

Ciğer Kırmızısı Tesettürlü Kız

PAZAR, sabah 8.30. Büyük meydanın yakınında küçük bir büfenin önündeki gölgelikte birini bekliyorum. İmtihan mı mimtihan mı ne varsa o gün orada hareketli bir insan akışı var. Çoğu genç. Kızların üçte biri başörtülü. Başları örtülü ama tesettürlü değiller. Hele biri baştan aşağı bayrak kırmızısı elbiselere sürünmüş. Evyah tesettür bitmiş, zevk bitmiş, medeniyet bitmiş, akl-ı selim gitmiş diyorum. Çayım fena değildi ama bu manzaradan sonra acılaştı, kekremleşti.
Müslüman gençlik bu hale nasıl geldi, getirildi?

Hindistan’ın yeni Mecusî başbakanın bile millî kıyafeti var. Türkiye nâdir istisnalar dışında kıyafette, tesettürde iflas etti.

Çinde bizdekinden fazla Müslüman var. Çin camilerinde günlük namazlarda, cumalarda, bayramlarda cemaat ya taylasan sarıklı, yahut takkeli.

Endonezyalı İslam kadınlarının tesettür kıyafetlerinde bir ciddiyet, haysiyet, rabıta görülüyor.

Bizde bedevilik hakim. Taşradan gelmiş kız, canının istediği renklere bürünüyor, başına alaca bulaca bir eşarp geçirince oldu tesettür. Yahu bu ne tesettürüdür? Kur’an tesettürü mü, yoksa şeytanî tesettür mü?

Müslüman, bir iş yaparken Allaha, Peygambere, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha sormakla yükümlüdür. Allaha sormak demek Kur’ana sormaktır. Bu da doğrudan doğruya olmaz. Râsih, icazetli, ‘âmil, muttaqi, iyi bilen ulema ve fukaha vardır. Allahın herhangi bir konudaki emrini, yasağını, öğüdünü onlar bizden daha iyi bilir bilir ve halka anlatır.

Kırmızılı sözde tesettürlü kızcağız. Senin bu kıyafetin Allahın rızasına, Peygamber aleyhissalatü vesselamın Sünnetine, Şeriat-i Garra-i Ahmediyyeye, İslamın örtünme emrine uygun mudur?
Sana hangi şeytan, git cırtlak cascavlak kırmızı elbise al dedi?

Erkek kıyafetlerimiz, tesettürlü kadın kıyafetlerinden bin beter.

Yahu be adamlar, bari namazlarda başınıza zarif bir takke geçirseniz.

Ramazanda Cuma namazına gitmiştim. Yanımdaki otuz yaşında olduğunu tahmin ettiğim boylu boslu genç adam hutbe okunurken ayaklarını kıbleye boylu boyunca uzatmış, vücudunun üst kısmını da dirsekleriyle yere dayamış sere serpe yatmıştı. Edebli, terbiyeli, kibar, görgülü bir Müslüman Cuma namazında böyle yapabilir mi?
Müslümanların çeşitleri vardır.

Avamm Müslümanı… Havas Müslümanı… Ehassülhavas…

Medenî Müslüman, bedevî Müslüman.

Henüz imana gelmemiş ‘ârabî Müslüman.

Görgülü, terbiyeli, nazik, kibar Müslüman… Kaba saba görgüsüz Müslüman…

Osmanlıca okuma yazma bilen Müslüman… Osmanlıca bilmeyen cahil Müslüman…

Mürüvvetli Müslüman… Mürüvvetsiz Müslüman…

İslam kıyafetli Müslüman… Kâfir kıyafetli Müslüman…

Müslüman gibi yaşayan Müslüman… Kafir gibi yaşayıp davranan Müslüman…

İslam medeniyeti ile medenî Müslüman, cahili bedevî Müslüman…

(Bu satırları yazarken sabah ezanı okunmaya başladı…) Hoparlörü lüzum varsa ve gereği kadar açan Müslüman… Hiç lüzumu olmadığı halde hoparlörü sonuna kadar açan hoparlör fetişisti Müslüman…

Uyanık ve şuurlu Müslüman… Ayakta uyuyan Müslüman…

Hayırlı Müslüman… Hayırsız Müslüman…

Başka Müslümanlara karışmam ama Türkiye Müslümanları, hem kadınlar hem erkekler, kıyafet ve tesettür bakımından genellikle çok kötü durumdadır.

Elbette az miktarda Sünnete uygun giyinenler vardır ama istisnalar kuralı bozmaz, çoğunluğun manzarası iç açıcı değil.

Dinî bir cemaatin bir ara kendi özel okul ve üniversitelerindeki tesettürlü öğretmen ve akademisyenlere ille de başınızı açacaksınız, aksi takdirde işinize son verilecektir diye baskı yaptığını güvenilir kaynaklardan öğrenmiştim. Bu kafa ile erkekler ve kadınlar için islamî kıyafet denemeleri elbette yapılamaz.

Bir de biz ne yaparsak en iyisini, en güzelini yaparız, bizde hatâ, noksanlık, uygunsuzluk yoktur diyen kafa var.