Nereden… Nereye diyorum canlarım; Gülhan’ım. İlhan’ım, Oğuzhan’ım... Nerden… Nereye… İçim yanıyor sevgili öğrencilerim; Ayşe’m, Elif’im, Mehmet’im… İçim yanıyor. Kalbim kanıyor; vatan dendi mi, bayrak dendi mi, bağımsızlık dendi mi gözleri çakmak, çakmak olan yiğitlerim..
Nereden… Nereye diyorum canlarım; Gülhan'ım. İlhan'ım, Oğuzhan'ım... Nerden… Nereye… İçim yanıyor sevgili öğrencilerim; Ayşe'm, Elif'im, Mehmet'im… İçim yanıyor. Kalbim kanıyor; vatan dendi mi, bayrak dendi mi, bağımsızlık dendi mi gözleri çakmak, çakmak olan yiğitlerim... Bir mazime bir de halime bakıyor, kahroluyorum. Yangınlarıma su değil ateş istiyorum. Kavrulsun diyorum yaşlı yüreğim.
Kavrulsun, kül olsun! Belki küllerimden yeniden doğarım. Yahut savrulurum deli rüzgarın önünde, kaybolurum. 'Neden böyle düşünüyorsun?', diyen siz evlatlarıma, torunlarıma, öğrencilerime, geleceği kucaklayacak gençlerime iki şiirimle vatanını, milletini, dinini devletini, dilini, kültür değerlerini her şeyin üstünde tutan ülkücü bir babanın/dedenin, öğretmenin; hissiyatını iki şiirimle anlatmak istiyorum.
İNSANLIKTIR BAŞ TACIM
Soluklanan mısrada, ben tarih süvarisi
Dağları eritmeme yeter tek bir kıvılcım.
Rahman'ın sancağıyla, aydınlığın varisi
Her sözüm hak içindir, adalettir kılıcım.
Ufka sefer açarım, dudağımda bismillah
Zaman kıyama durur gökte tek ses, ya Allah!
Gayret hakkı yüceltmek düşmesin yere tek ah
Bu uğurda hak olan vicdanımdır yargıcım.
Küfre teşne olanın, tersyüz olur dünyası
Kuşatınca hakikat, kaçar kibrin rüyası
Rabbi tespih edenin sırsız olur aynası
İstemem dünya tahtı; gönüllerdir miracım.
Kucağımda şefkatin, merhametin nefesi
Benim olduğum yerde, çıkmaz zalimin sesi
İklimimde mutludur, mağdurların cümlesi
Dört mevsim meyve verir, gül kokulu ardıcım.
Davetimde ulviyet, cihadımda tevhit var
Fetih zulme karşıysa, zemheride erir kar
Şahadetim şahidimdir, Rıza-yı Hak'tır karar
Ne ganimet ne şöhret ne gösteriş amacım.
Akan akın durudur, uzanır Hakk'a eller
Bir pembe karanfildir, Hakk'ı zikreden diller
Kalp secdeye varınca mahmurlaşır gönüller
Damlalar ırmaklaşır, nurla dolar sarnıcım.
Ben kim miyim? Türk'üm Türk! Damarımda kan asil
Kalkanım Tanrı dağı, mızrağımda Ebabil
Gök kubbenin altında tanır beni her mahfil
Sevinin deryasında güzele her kulacım.
Andım var dağa- taşa, andım var kurda-kuşa
Andım ki benliğimi sarmalayan kumaşa
Nizam-ı alem için dönmem yolumdan, haşa!
Ülküm; gönül fethetmek, insanlıktır baş tacım.
SON PERDE
Uçuruma nikah kıyanlar,
İrtifa kaybına, 'uçmak' dediler
Alçaklığı, boyalı medya ile süsleyip gizlediler
Unutuldu sevdalar
Unutuldu yeminler
Dingilden fırlayan teker misali,
Yolun kavisine uyduruldu hızımız
Dediler, 'işte budur hazzımız!'
Ürküttüler gözlerimizdeki rengi
Korkar olduk gölgemizden
Yüzlerinde maske bereketi
Suç terazisinde liyakatsiz gülücüklerle
Nefisleri ranta endeksli sefiller
Üstümüze, üstümüze geldiler…
Dizginsiz güçleri, ihtiras ve hırsız elleriyle
Geleceğimizi çalıp üstüne postlarını serdiler.
Sergiledikleri orta oyununda
Dilbaz oryantaller
Kimi zaman göbek atıp
Kimi zaman da kıvırtıp hünerlerini sergilediler
Utancından soldu kırmızı ve kirlendi beyaz
Ne ilke kaldı, ne eser
Ne ümit bıraktılar
Ne de bir ahlaki değer
Mutlak itaat ve şartsız biatle boylanan cehaleti
Arkasına alan iblis ruhlu kahya
Kaldırdı yılanbaşını, akıttı zehrini
Öldürdü sevdaları, sevdalıları.
Katletti hakkı, hukuku adaleti
Ve hakla, hukukla, adaletle
Var olan, vücut bulan devleti
Salavatla adiliğin ayıplı lekelerini
Yatağının sıcağına gizleyen
İblis ruhlu kahya
Aldığı madalya ve alkışlara karşılık
Güç zehirlenmesi ataklarında
Utançsız bir teslimiyetle
Korunması için kendisine
Yeminle verilen emaneti, emanetleri
Başparmaklarını mühre basıp
Efendisi, lanetli fitneye teslim etti.
Olayı şerh düşen tarih
Sustu, utandı; başını önüne eğdi.
Açıldı son perde
Başta iblis ruhlu kahya
Yanı başında kahyanın varlığını beka gören yamağı
Ardından ihanete yatan oyuncular
Dizildiler birer ikişer önüne sahnenin
Rollerini iyi oynamanın
Ve de başarmanın mutluluğu içinde
Selamladılar, cellatlarına aşık seyircileri…
Dingilden fırlayan teker misali
Yolun kavisine uyduruldu hızımız
Dediler, 'işte budur hazzımız'
Not: İlk şiirim, 'İnsanlıktır Baş Tacım', Yüzakı dergisinin 214. Sayısında yayınlanmıştır. İkinci şiirim, 'Son Perde' ilk defa yayınlanmaktadır.