Bundan önceki “Andımız Tartışmasına Farklı Bakış” başlıklı yazımda açıkladığım hususların devamı niteliğinde olan bu yazımda esasa yönelik değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağım.
Bundan önceki 'Andımız Tartışmasına Farklı Bakış' başlıklı yazımda açıkladığım hususların devamı niteliğinde olan bu yazımda esasa yönelik değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağım.
Dönemim Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip'in tarafından okullarda okutturulmaya başlanan 'Öğrenci Andı' bazı değişikliklere uğrayarak son yıllara kadar ilkokullarımızda okutula gelmiştir.
Kaldırılmasının arkasındaki niyeti bilmiyorum; ancak, yaklaşık 5 yıl kendimin de her sabah kar kış demeden öğrencilere okuttuğum 'Öğrenci Andının' ilkokullarımızda da okutulmasına son verilmesini olumlu bulmuştum.
Her gün öğrencilere and içtirilmesi yani yemin ettirilmesi bana çok mantıklı gelmiyordu; çünkü, klişeleşmiş sözlerin insanlar üzerinde bir etkisinin olmadığına inanıyorum.
Esas olan söylenen sözlerin içselleştirilmesi ve yaşamın içerisinde insana etki etmesidir. Bu husus 'Öğrenci Andı' için de geçerlidir.
Açıklamaya geçmeden önce samimiyetimle şunu belirteyim ki, Andımız ile ilgili tartışmaların ne karşısında ne de yanında kendimi konumlandırmıyor, üzerinde durulması gereken gerçekleri mantık çerçevesinde dile getirmeye çalışıyorum.
1933 yılında okullarımızda okutulmaya başlanan 'Öğrenci Andını' ele alıp öğrenci andında hangi ifadelere yer veriliyor bir bakalım.
'Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun'
Budun; aralarında dil, kültür ve töre birliği yönünden birbirine bağlı insan topluluğu yani 'millet' olarak tanımlanmaktadır.
Andımızın içinde geçen 'Türküm' sözünün ırkçılık maksadıyla dile getirilip getirilmediğini bilmiyorum; ancak, ben 'Türk' kelimesini bir ırkın adı olmaktan çok inanç ve kültür birliği olan tüm toplulukların ortak adı olarak görüyorum.
Bir başkası özellikle de inanç ve kültür birliğini kabul etmeyen biri 'Türküm' sözünü bir ırka sesleniş olarak görüyorsa ona da bir şey diyemem.
Hadi öyle algılandığını varsayalım. Hiçbir kimse anne babasını seçemediği gibi mensup olduğu kavmini de seçemez.
Öyleyse, inancımıza göre tüm insanlar Adem(as)'dan türemiş olup hiçbirinin topluluk anlamında bir üstünlüğü ve övünülecek bir tarafı yoktur.
Yine, dinimiz İslam'a göre üstün olmanın kriteri takvadır. Takva, Allah(c.c.)'a yakın olmadır.
-Bir Müslüman mensubu olduğu milleti ile hangi ölçülerde övünebilir?
Allah(c.c.)'nın dinine ne ölçüde hizmet ettiyse o kadar övünebilir. Bir Müslüman olarak İslam Dinine hizmet eden milletimle onur duyabilirim.
Ancak, bu durum bir başka kavme mensup insanlara adalet dışı davranma, zulmetme, aşağılama hakkını vermez1
Doksan yıla yakın okullarımızda andımızı okuttuk. Şimdi soruyorum:
-Ne kadar DOĞRUYUZ?
Ne kadar doğru olduğumuzu görmek için çok fazla araştırmaya gerek olmadan hayatımızın her alanına bakmanın yeterli olacağını düşünüyorum.
Yalan söylemek, insanları kandırmak o kadar normalleşti ki, yalan söyleyen veya kandıran insanın yüzü bile kızarmıyor; yani, utanma duygusu da ortadan kalkmış durumdadır.
-Ne kadar ÇALIŞKANIZ?
Eğer, Japonlar ve Güney Korelilerin onda biri kadar çalışkan bir millet olsaydık bugün dünyanın en önemli süper güçlerinden biri olurduk.
-Küçüklerimizi ne kadar seviyor veya koruyor büyüklerimize ne kadar saygı duyuyoruz?
Çok fazla konunun içine girmeden bu durumu sizlerin değerlendirmesini istiyorum; çünkü, herkesin çevresinde bu husus ile ilgili bir çok örneğin var olduğuna inanıyorum.
- Yurdumuzu özümüzden çok ne kadar seviyor, yükselmesi ve ileri gitmesi için ne kadar çalışıyor; varlığımızı Türk varlığına armağan edebiliyor muyuz?
İşte zurnanın zırt dediği yer burası.
Nutuk atanlara hamaset yapanlara sesleniyorum!
Andımızı tartışana kadar, 17-29 yaş arası gençler arasında yapılan bir araştırmaya göre, her türlü ideolojik kesimden gençlerin karasızlar dağıtılmadan yüzde 64'ü, dağıtıldıktan sonra yaklaşık yüzde 80'inin temelli yurt dışında yaşamak üzere ülkesini terk etmek istiyor, bunu tartışalım da gerçeklerle yüzleşelim.
Demek ki, doksan yıldan fazla okullarımızda her sabah okuttuğumuz yeminin çocuklarımıza hiçbir etkisi olmamış!
Kardeşim, okullarımızda çocuklarımıza nutuk çektirmek yerine doğruluğu, dürüstlüğü, küçükleri korumayı, büyükleri saymayı, vatanını milletini sevmeyi, milli ve manevi değerlerini içselleştirecek eğitimi veriniz.
İşte bunları verebilirsek insanlarımız daha mutlu ve mesut olur!