Türkiye’nin kurtulması, yücelmesi, sağlıklı dengeli üstün olması, dünyaya örnek olması için ne cins insanlara ve elemanlara ihtiyaç vardır?.. Bu sorunun cevabı şudur: Süper zekâlara, üstün akıllara, güçlü insanlara, başarılı ve hayırlı kadrolara ihtiyacı vardır.

Bunlar olmadan kurtuluş, ıslah=düzelme, yükseliş olmaz.

Bugün Türkiye’de hâkim=dominant zekâ hangi seviyededir? Maalesef orta zekâlılık ve geri zekâlılık hâkimdir.

Soru: Ülkemizde yüksek, süper zekâlılar yok mudur? Vardır ama hâkim değillerdir. Mâlum ya kötü para iyi parayı piyasadan kovarmış…

Başka bir soru: Bizdeki süper, yüksek zekâlıların sayısı yeterli midir?.. Cevap: Yeterli değildir.

Bu durumda ne yapmak gerekir?.. Cevap: Dünyanın her yerinden, Türkiye’ye hizmet edecek büyük zekâlar, kaliteli beyinler ithal edilmelidir.

Özetlemek gerekirse… (1) Dâhildeki süper zekâlar aranacak, bulunacak ve bunlar eğitilerek devletin, halkın, ülkenin hizmetine verilecektir… (2) Dünyanı her yerinde süper zekâlar, süper beyinler celp edilecektir.
İthal zekâlar ikiye ayrılır:

Birinciler: Türkiye’ye hizmet edebilecek gayrimüslimler. Mesela, Hollanda’dan, Venezuela’dan, Kenya’dan lalecilik, çiçekçilik, fidancılık uzmanları getirilecek; Türkiye’nin bu konuda dünya birincisi olabilmesi için ellerine imkânlar verilecek, Prusya ordusu disiplininden daha sıkı bir disiplinle çalışılacak ve amaca ulaşılacaktır. Söylemesi kolay, yapması çok zor birkaç konu: Otomobil sanayii kurmak… Tarla balıkçılığı yapmak… Geleneksel el sanatlarını geliştirmek… Böyle binlerce konu.

İkinciler: Bugün dünyanın her ülkesinde çok başarılı, çok çalışkan mühtediler bulunmaktadır. Bunların süperleri, en başarılıları Türkiye’ye getirilecektir. Seve seve gelirler.

Osmanlı Devleti’nin yükselmesinde, güçlenmesinde, bir cihan barış sistemi kurmasında devşirmelerin büyük rolü olmuştur. Tarih boyunca gelip geçmiş en akıllı insanlar bence Oğuz Türkleridir. Çünkü onlar tekelcilik yapmamışlar, ellerine geçen her zeki, kabiliyetli, istidatlı insanı “din ü devlet” hizmetine vermişlerdir.

Bugün ABD’yi ABD yapan dünyanın yüz elli ülkesinden gelip orada hizmet veren süper beyinlerdir. Sadece Amerikalılara kalsa, ABD süper devlet olmaktan çıkar.

Osmanlı sisteminde zeki bir köle, İslam’ı kabul ettiği takdirde Enderun Mektebi’nde veya başka bir kurumda okutuluyor, yetiştiriliyor yüksele yüksele Mühr-i Hümayun’u bile alabiliyordu. Böyle bir sistem tarih boyunca başka hiçbir devlette, ülkede görülmemiştir.

Dışarıdan beyin ithal edilmesi teklifime itiraz edecekler çıkacaktır. Onlara şöyle derim: Türkiye’nin şu manzarasına bakınız, derin derin düşününüz…
Ülkemiz sağlık ve tıp konusunda kısır bir döngü içine düşmüştür. Dışarıdan paralel tıp doktorları ve sistemleri ithal edilmelidir. Yeminlerine sadık tabipleri tenzih ederek söylüyorum: Tıbbımız, ilaç sanayiimiz, birtakım özel hastanelerimiz mafyalaşmıştır. Hastalar müşteri olmuştur. Bugün dünyada bir tıp değil, çeşitli tıplar vardır. Bunların hepsinden yararlanılmalıdır. Menfaatleri bozulanların, bozulacakların yaygaralarına kulak asılmamalıdır.
Bu yazımdaki tekliflerim, temennilerim, projelerim kuvveden fiile çıkartılıp hayata uygulanabilir mi? Bugünkü zihniyet ve kafa ile pek zordur, lâkin yine de yazılmış olsun diye yazmış bulunuyorum.


(İkinci yazı)

Cumhuriyetin 100’cü Yıldönümü

CUMHURİYETİN 100’üncü yıldönümü için planlar, projeler yapılıyor. Önümüzde daha on sene var. On sene hem kısa, hem uzun bir zaman dilimidir.

Yüzüncü yıl kutlamalarını ikinci plana atsak da, Türkiyenin bütünlüğü için tedbirler alsak bence daha iyi olur.

Önemli olan kutlamalar değildir, korumadır. Neyi korumak? Devleti, ülkeyi, halkı…

Bazıları devlet ile siyasî rejimi ve düzeni özleştiriyor. Bu ikisi ayrıdır.

Devlet hep var ama düzenler rejimler sistemler gelip geçiyor. Devlet ile düzen özdeşleştirilirse devleti korumak çok zor olur.

1923’te kurulan Cumhuriyet bir İslam Cumhuriyeti idi. Devletin, Dolmabahçe sarayında oturan resmî bir Halifesi vardı ve tantanalı merasimlerle Cuma selamlığına çıkıyordu. Devletin Anayasasının ikinci maddesinde “Devletin dini İslam’dır” yazılıydı. 1923’te şapka giyen tek tük züppe Müslümanlar tutuklanıyordu. Ramazan gündüzünde açıkta yiyip içinler tutuklanıyordu. Mahkemelerde İslam kanunları uygulanıyordu. Hafta tatili Cuma idi. Reisicumhur M. Kemal’in eşi Latife hanım sımsıkı tesettürlüydü, saçının bir teli bile görülmüyordu.

1924’te Halife apar topar kovuldu ve dinsizlik devri başladı.

Cumhuriyet bir anti-İslam cumhuriyeti olmuştu.

1945’te çok partili hayata geçildi, biraz yumuşama oldu.

1950’de CHP devrildi, Ezan-ı Muhammedî okumak serbest bırakıldı.

2000’li yıllara kadar faşist vesayet rejimi, egemen azınlıklar rejimi sürdü.

Şimdi vesayet rejiminden kör topal demokrasiye geçmenin sancıları içindeyiz.

İspanyada diktatörlükten demokrasiye geçiş oldukça kolay ve sancısız olmuştu ama bizde vesayetçiler, egemen azınlıklar, kriptolar direniyor.

Önümüzdeki on yıl içinde kim bilir neler olacaktır.

Bence yüzüncü yıl şenliklerinden önce devleti, ülkeyi, halkı korumak önde gelmelidir.

Gün ola harman ola…