TÜRKÇE, TÜRKÇE


Tiyatro sanatkârı (sanatçısı) Vasfı Rıza Zobu (1902-1992) diyor ki, “benim güzel konuştuğumu söylüyorlar. Hayır, ben önceki neslin en kötü konuşan insanıydım. Şimdi piyasada Türkçeyi konuşan kalmadığından ben güzel konuşuyor hale geldim. Benim zamanında ben konuşurken büyüklerim benim konuşmamı tashih ederlerdi. Şimdi bazen duyuyorum, ‘dahi’ ile ‘dâhi’ kelimesini birbirine karıştırıyorlar. Tashih eden de yok”.
Ne kadar haklı değil mi Zobu?
Yakın tarihimizde lisanımıza yapılan menfur taarruzların tabii neticeleri bunlar.
1930’lu yıllarda sokaktan kelimeler toplandı. Binlerce yıldır billurlaşmış ve kristalize olmuş güzelim Türkçemiz hoyratça hançerlendi. Büyük millet olmanın bir vecibesi olarak, temasımız olan milletlerden iktisap ettiğimiz binlerce kelime ve mefhum, İttihatçı artıkları tarafından ihanet derekesinde tahrip ve tahriş edildi.
Zobu, “ben önceki neslin kötü konuşan birisiydim” diyor. Yani Osmanlı son dönemini kast ediyor. Osmanlı’da konuşulana lisan Yüksek Türkçeydi.
Yüksek Türkçe, yani Osmanlıca….
Osmanlı insanında bedii bir letafet vardı. Beliğ ve fesih olmayı tercih ederdi. Zira Osmanlı dünyasının referansı Kur’an’dı ve sünnetti.
Bir milleti bozmak için lisanını tahrip etmek kafidir. 1932 yılında Türk Dilini Tetkik Cemiyeti olarak kurulan kısa bir müddet sonra Türk Dil “Kurumu” adını alan kuruluştan medet ümit ediyorsak yandık ki ne yandık.
Bir defa adındaki “kurum” ifadesi zihinlerde is bırakıyor.
“Kurum” yani soba borusunda isin bırakmış olduğu kir…..
Yani bu kuruluşun adı “Cemiyet” olarak devam etse ne olurdu?
“Cemiyet” mefhumunun yerini “kurum” doldurabilir mi?
“Cemiyet” milleti temsil eder.
“Kurum” neyi temsil eder?
“Kurumda” temsil kabiliyeti olabilir mi?
23 Kasım 1992’de vefat eden Zobu, “beni tashih eden büyüklerim vardı” diyor. Şimdi “kurumlarımız” sayesinde “tashih” kelimesini “düzeltme” şekline soktuk.
Lütfen dikkat “düzeltme”, “düzelt” değil.
Yani “tashih etme”. “Bırak yanlış olarak devam etsin” demek diyor. “Tashih et” demiyor, “düzeltme” diyor.
Zobu’nun temas ettiği husus kulakla alakalı kısmıdır. 1932 yılında kurulan Türk Dil Kuruluşu (TDK) “sayesinde”, “kâr” kelimesini “kar” olarak telaffuz eder olduk. Yakın bir istikbalde, İstanbul’u fethederek necip milletimize tevdi eden, çağ açan padişahımızın adını bile ecnebilerin telaffuzu gibi “Fatih” şeklinde (a sesini çekmeden) söyleyeceğiz.
Benim ümidim yine milletimizdedir. Milletimizin bağrından çıkan ve çıkmakta olan; lisanını, tarihini ve dinini öğreten hasbî müesseslerle millet olmak şuurumuz asla nisyana terk edilmeyecektir.
Allah var keder yok.