Hacı Bektâş-ı Velî Sulucakarahöyük’te ki ikameti esnasında Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî, Ahî Evran gibi büyük Rum velîleriyle yakınlık kurar; çevredeki gayri müslimlerle yakın ilişkiler içine girer...
Hacı Bektaş-ı Velî Sulucakarahöyük'te ki ikameti esnasında Seyyid Mahmûd-ı Hayranî, Ahî Evran gibi büyük Rum velîleriyle yakınlık kurar; çevredeki gayri müslimlerle yakın ilişkiler içine girer. Tanıştığı Moğol otoritelerinden bir kısmının müslüman olmasını sağlar. Birçok halife yetiştirir; ölümünden az önce her birine icazetnamesini vererek Anadolu'nun bir yöresine yollar ve kendisi de kerametine yakışır bir şekilde vefat eder.
Hacı Bektaş Veli'nin Hünkar Ünvanını Alışı: Bektaşi kaynakların da, Hacı Bektaş Veli için çok sık kullanılan, bir de Hünkar lakabı vardır. Hacı Bektaş Veli'ye Hünkar denilmesi de, yine bir menkıbeye dayandırılmaktadır: Hocası Lokman Perende, bir gün Bektaş'a ders verirken, abdest almak için dışardan su getirmesini ister. Bunun üzerine Bektaş, 'Hocam, bir nazar etseniz, mektebin içinden su çıksa da dışardan su getirmeye muhtaç olmasak.' cevabını verir. Lokman Perende ise 'Buna gücüm yetmez, gücün yetiyorsa sen yap.' deyince, Bektaş, el kaldırıp dua eder. Bektaş elini yüzüne vurup secdeye kapandığında, mektebin ortasından bir pınar akmaya başlar. Hacı Bektaş'ın bu kerametini gören hocası Lokman Perende, sevinçle 'Ya Hünkar!' demekten kendini alamaz. Bundan sonra da Hacı Bektaş Veli'ye, 'Hünkar' da denilmeye başlanmıştır.
Hacı Bektaş Veli'nin Hacı Ünvanını Alışı: Hacı Bektaş Veli'nin Hacı ünvanını almış olması, şu söylenceyle anlatılmaktadır: Hocası Lokman Perende hacca gider. Kabe'yi tavafdan sonra, Arafata çıkar. Orada, yanındakilere 'bugün arife günü, şimdi bizim Türkistan'da herkes 'bişi' pişirir.' der. Bu söz Hünkar'a malum olur. Lokman Perende'nin evinde de, gerçekten bişi pişirilmektedir. Hünkar, Lokman Perende'nin evine giderek, şeyhin hanımından, bir tepsiye bişi koyup kendisine verilmesini ister. Hünkar, tepsiye konulup, kendisine takdim edilen bişi 'yi, göz yumup açıncaya kadar, Lokman Perende'ye götürüp sunar. Bundaki hikmeti anlayan Şeyh Lokman Perende, arkadaşları ile beraber bu 'bişi' yi yerler. Hac dönemi bitip Hicaz'dan dönülünce, Nişabur halkı Lokman Perende'ye karşılamaya çıkar. 'Haccın kabul olsun.' diyerek tebrik ederler. Lokman Perende, gelen halka Bektaş'ın kerametini anlattıktan sonra, 'Esas hacı olan Bektaş'tır.' diyerek, onu tebrik eder. Bunun üzerine adı Hacı Bektaş olur. Bu her ne kadar menkıbe dahi olsa Hacı Bektaş Veli'nin Hacca gittiği bilinmektedir.
Hacı Bektaş Velî'nin doğumu, yetişmesi ve Anadolu'ya kadarki hayatı hakkında, güvenilir belgeler Maalesef yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan, hayatının o dönemi ile ilgili söylenenler, menakıbnameler ve dolaylı belgelerden ve rivayetlerden derlenmiş genellemelerdir. John Kingsley Birge'ün İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulduğu Yunus Emre Divanı'nın iç kapağındaki dört cümlelik bir kaydın ebced hesabıyla yapılan değerlendirmesine göre Hacı Bektaş, 645 veya 646/ 1248'de doğmuş; 680/128l'de Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş; 92 sene yaşamış ve nihayet 738/1337 tarihinde vefat etmiştir. Hacı Bektaş'ın 1273'te vefat eden Mevlana Celaleddin Rumî'nin çağdaşı olduğu hem Menakıbu'l-Ârifîn'de hem de Vilayet-Name'de belirtilir. Ayrıca Ahmed Eflakî, onun 1240'taki Babaîler isyanının önderlerinden Baba İshak'ın halifelerinden olduğunu da söyler. Eflaki, her ne kadar Hacı Bektaş ve Türkmenler hakkında pek dostça ifadeler kullanmaz ve onları fırsat buldukça karalamaya çalışırsa da, verdiği bilgiler Hacı Bektaş ile Mevlana'nın hemen hemen aynı yıllarda yaşadıklarını ortaya koyar.
Esasen, daha sonra haklarında söz edilecek halifelerinin kesin bilinen ölüm tarihleri ve Hacı Bektaş'ın vefatına delil olmak üzere "kuddise sırruhu" ve "merhum " kayıtlı 695/1295, 697/1297 tarihli vakfiyeler ile 706/1306 tarihli "Ahî Evren Vakfiyesinde Hacı Bektaş Velî'nin sağlığında yaşadığı "Karacahöyük" veya "Suluca Kara höyük" adını taşıyan kasabanın artık "Hacı Bektaş Kazası" şeklinde kaydedilmiş olması ve özellikle Ankara Kütüphanesi'nde Hacıbektaş'tan gelen bir yazma risalenin baş tarafındaki "Hazine-i celileden şeref-vürud eden tumar-ı kebirde muharrer oldığı üzre tarih-i viladet-i şerifleri 606 (1209-1210) olarak müddet-i ömr-i şerifleri 63 olmağıla 669 senesi (1270-1271) vefat-ı şerifleri muharrer olduğundan işbu mahalle tahrir olundı" kaydı dikkate alınacak olursa, onun 606/1209-1210 yılında doğup 669/1270-1271 yılında vefat etmiş olduğu daha doğru gibi görünmektedir.