SEVGİYİ HÂKİM KILMAK
Sevmek, sevgide kenetlenmek “sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz”,demek; diyebilmek ne güzel bir haslet."Ben gelmedim dava için/ benim işim sevi için/ dostun evi gönüllerdir/ gönüller yapmaya geldim", demenin, diyebilmenin, insanları gönülde ağırlamanın kemaline ermek ne sonsuz servet… "Elif okuduk ötürü/ Pazar eyledik götürü / Yaratılanı hoş gördük/ Yaratandan ötürü..."diyerek hoşgörünün doruklarında Yunusça gezmek, insan olmak, eşref-i mahlûkat olan insana ulaşmak ne büyük nimet...
Peki, biz insanlar; bu hasletin, servetin, nimetin kıymetini biliyor ve bunları yeterince yaşıyoruz muyuz? Bir bakın günümüzün yüzü eskiyen, eskidikçe çirkinleşen dünyasına; sevginin, saygının, hoşgörünün, sabrın, şükrün, edebin, tevazününün ve elbette bütün bunların getireceği huzur ve mutluluğun yerini karşıtları almış. “Eyvah!”, diyoruz, “eyvahlar olsun!” diyoruz… Ama sadece diyoruz. Oysa sevse gönülden hayat ne de güzel gülümserdi insana değil mi? İşte o zaman hayat; ışık olurdu, renk olurdu; sıcaklık, samimiyet ve içtenlik olurdu. Olurdu da gelir kurulurda tahtına. O tahtına kurulunca da yüzler tebessümle süslenir; bakışlar sevgiyle, sözler muhabbetle demlenirdi. Bu süs ve dem de beraberinde esenliği, huzuru, mutluluğu getirirdi. İnsanoğlu bir anlasa başkalarının iyiliğini, mutluluğunu istemek kendi iyilik ve mutluluğunu istemek olduğunu… Yunus gibi; “Cümle yerde Hak nazır/ göz gerektir göresi”, diyerek bakabilse gönül gözü ile kâinata ve onun bir küçük nüvesi olan insana; hayat ne kadar anlamlaşırdı değil mi?
Kendimiz için istediklerimizi başkaları için de isteyebilme yüceliğine erişmek neler kazandırır insana düşünebiliyor musunuz? “Her şey insanla güzel” adlı şiirinde ne demişti İlhan Geçer; “Sıcak dostluklar, sevgiler varken/ Savaşlar, kinler, öfkeler neden?/ Bırakıp gideceğiz bir gün/ Dünya bu kadar güzelken.” Gerçekten de ömür yolumuza döşediğimiz kilometre taşlarını sevgiyle, iyiliklerle, güzelliklerle boyayabilsek... Kardeşliği ve dostluğu temel alsak mutluluğa ve huzura kanat açmış olmaz mıyız? Sorunun cevabı evet ise ne duruyoruz haydi gelin hep birlikte dünyamızı ısıtacak, aydınlatacak iç güneşlerimizin doğması için gayret gösterelim. İnsanlara; “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni”, diyerek sarılalım ve onlara, “sizi seviyoruz”, diye haykıralım. Hep birlikte kine, kire, kötülüğe karşı sevgi kılıcını kuşanalım Mevlana;“Sevgiden bakır altınlaşır”, diyor, var mısınız bakırı altınlaştırıp kıymetlendirmeye. Yunus gibi; "İlim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen/ ya nice okumaktır", diyerek eşrefi mahlûkat olarak yaratılan kendimize ve hemcinslerimize yönelmeye var mısınız?
Sevginin, bilgelik olduğunun, olguluk olduğunun bilincine varsa insanlar, korkarlardı başta yaratılanların en şereflisi olan insanı ve diğer mahlûkatı incitmekten, kırmaktan. Vakit geçmiş değil. Şimdi soruyorum size; insanları kırmaktan, incitmekten çekinmek gerçeğini yüreğimizde hissederek mutluluk şarkıları söylemeye var mısınız? Sevginin olmadığı yerde öfkenin, kızgınlığın, kavganın eksik olamayacağını bütün bunların da kırgınlıklara, ayrışmalara, kopmalara kamplaşmalara sebep olduğunu unutmadan başta yöneticilerimiz olmak üzere öncelikle aşağılayıcı, küçültücü, ayrıştırıcı, ötekileştirici küfür dilini terk etmeye, ettirmeye; terk etmemekte de direnenlere karşı tavır almaya var mısınız?
İnsan için, insanlık için; kardeşliğin, sevginin, barışın, hoşgörünün, merhametin, şefkatin dini olan İslam, tefrikayı, bozgunculuğu ve kavgayı lanetler. Kuran ahlakında başkalarını kötüleme, hor görme, aşağılama, alay etme, küçük görme, hakaret ve küfür yoktur. Kuran ahlakı ile bezeli insanlar zaten bütün bunlardan uzak durur. İslam, iyiliği emreder kötülüğü men eder. İslam’ı, gönülleri fethederek cihanşümullaştıran da onun bu evrensel mesajlarıdır. Osmanlıyı 400 yıl cihanşümul yapan, üç kıtada dünyanın en güçlü devleti yapan onun İslam’ın sevgi ve hoşgörüsü ile gönülleri fethetmesi değil midir? Şeyh Edebali’nin “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu değil midir?
Bilirsiniz insana ulaşmanın yolu dildir. Gönüller onunla fethedilir. İnsan onunla kıymetleşir. Hz Ali, “Tatlı dili olanların, dostları her gün biraz daha artar.”, demiştir. Bu temel görüşten hareket, kardeşliği ve dostlukları artırdığı gibi barışı ve hoşgörüyü de topluma hâkim kılar. Damarlarında bu milletin kanını taşıyan, dağarcığında tarih şuuru ve bilgi birikimi olan, kalbinde İslam inancı olan ve kendisini Müslüman gören kimse; öncelikle ve özellikle ayrıştırıcı, bölücü, alaycı, aşağılayıcı, ötekileştirici, küfür dilinden uzak durmalı, küfür dilinde direnenlerle de arasına mesafe koyup tavır almalıdır.