VATANDAŞ ünlü bir müzisyen… Yerli ve yabancı melomanlar onun
sanatını takdir ediyor ve dinliyormuş… Dünyanın çeşitli yerlerinde
konserler veriyor, alkışlanıyormuş… O, Türkiye için bir
kazançmış…
Buraya kadar tamam da, bundan sonrası kötü, pek kötü.
Bu adam İslama ve Müslümanlara karşıymış… İslama ve Müslümanlara
kaba, hırçın, yobaz, kırıcı, fitne çıkartıcı, iç barışı sarsıcı,
bayağı, âdi, sefil bir üslupla saldırıyormuş…
Müzisyensen, sanatkarsan müzisyenliğini bil ve şu İslam
memleketinde dine ve Müslümanlara saldırma. Bu saldırılardan ne
sana ne memlekete bir fayda gelir. Aksine kaybedersin.
Ateist misin bilmiyorum, inançsızlığın senin olsun, sanatınla
meşgul ol, kültür hizmetleri ver. Nene gerek senin polemik yapmak,
kavga çıkartmak, bir yandan alkış alırken, öbür yandan küfür
işitmek.
Anlaşılan sende müzik kültürü var ama müziğin kadar insanlığın,
vicdanın, sorumluluğun yok.
Çoğunlukta olan Müslüman halkın inançlarına, din hürriyetine niçin
saygı göstermiyorsun?..
Dinsiz olabilirsin ama olacaksan Voltaire gibi ol. İsviçre sınırına
yakın (icabında kaçabilmek için…) Ferney’deki çiftliğinde
çalışanlar için bir kilise yaptırtmış olduğunu okumuştum.
Müzik senin ününe ün katar. Dine saldırmak ününü acılaştırır,
kekremsi yapar. Niçin balına sirke katıyorsun? Akıllı bir insanın
yapacağı iş midir bu?
Paderewsky gibi bir gün çok yükseklere çıkacağını sanıyorsan
aldanıyorsun. Ülkenin, halkın dinine saldırarak yükselmezsin,
alçalırsın. Türkiyede demokrasi ve insan hakları olduğu müddetçe
cumhurbaşkanları, başbakanlardan camiden çıkacaktır. Bunu
kabullenmen gerekir.
Müzik kültürün ve kabiliyetin var ama din İslam konusunda pek yaya
ve yavan olduğun anlaşılıyor. İslam ile bugünün Müslümanları
arasında büyük bir seviye farkı olduğunu, Müslümanların haline
bakarak İslamı değerlendirmenin büyük haksızlık ve yanlışlık
olacağını idrak edemiyorsun.
Hem dünyada bir tek müzik değil, çeşitli müzikler vardır. On küsur
ayrı medeniyet olduğu gibi. Mozartı biliyorsun, AIbdülkadir
Merağinin cahilisin. Anlamasan bile niçin saygı göstermiyorsun?
Sanat sanattır. İster klasik Batı musikisi olsun, ister Japon
musikisi.
Büyük müzisyen olabilirsin… Lakin sadece büyük müzisyen olmak,
medenî centilmen efendi vatansever adam olmak için yeterli
değildir. Mozart gibi olsana… Osmanlı düşmanı Avrupa’da Alla
Turca’yı bestelemiş… Beethoven gibi ol, Yeniçeriler Marşı
bestele.
Don Kişotluk taslama. Kaybeden sen olursun
(İkinci yazı)
Ar Namus Şişeleri Taşa Çalındı
ÇOCUKLUĞUMDA beş altı Padişah Halife görmüş ihtiyarlar vardı.
Gençliklerinde çarşaflı peçeli olup da sonra açılmış hanımlar
vardı. Hafta tatilinin Cuma olduğu günlerde yaşamışlar vardı. Şapka
giyen, Ramazan gündüzünde oruç yiyen Müslümanların tutuklandığını
bilenler vardı. Selamlık törenlerini seyr etmişler vardı. İdadî
(lise) mektebinde namazın mecburî olduğu günlerde okumuşlar
vardı.
Tramvaylarda, trenlerde, vapurlarda kadınların kendilerine mahsus
ayrı yerleri olduğu günleri görmüş olanlar vardı. Mekkeye Medineye
Bağdada Basraya Yemene Üskübe Trablusgarba Selanik’e Beyruta, daha
nice şehre pasaportsuz gidildiğini bilenler vardı.
Bunlar bozulmuş olsalar bile kendilerinde yine (bilinçaltı) bir
islamî kültür ve birikim vardı.
O nesiller gittiler… Bugünkü nesillerde İslam medeniyeti ve kültürü
eksikliği var. Büyük ve derin bir eksiklik…
Faşist rejimin terörü yüzünden yeni nesillere İslam medeniyeti ve
kültürü verilemedi.
Bugün hürriyet var ama yine verilemiyor.
Nice temel islâmî değer ve kavramı yitirdik.
Eskiden İstanbulda “İstanbul terbiyesi, ahlakı, kültürü, görgüsü,
efendiliği, nezaketi, kibarlığı” vardı. Şimdi (nadir istisnalar
dışında) yok ve öğretilemiyor.
Farz edelim, bu eski ahlakı öğretmek istiyoruz ama öğretecek var
mı? Ahlak sadece öğrenilen bilinen bir şey değildir, yaşanan bir
şeydir. Bunu nasıl yaşayacağız, yaşatacağız?
Nerede o eski beyefendiler, hanımefendiler, küçük beyefendiler,
küçük hanımefendiler; nerede bugünkü sayın ve gayr-i sayın baylar,
bayanlar…
Parayla lüks ve müzeyyen (süslü) evler, otomobiller, mobilyalar,
giysiler alınabilir ama medeniyet, kültür, ruh asaleti, edep,
terbiye, ahlak, fazilet, necabet alınamaz. Bunların bir gramına bin
dolar versen, yine satın alamazsın.
Nüfusun tamamının beyefendi, hanımefendi olması gerekmez ama
yeterli miktarda beyefendi ve hanımefendi bulunmazsa o toplum
vahşileşir, barbarlaşır ve sonunda çöker.
Türkiye gökdelenler ülkesi olmuş, havaalanları, barajlar, maddî
zenginlik, AVM’ler, on beş milyon otomobil, lüks ve pahalı cep
telefonları, yedi yıldızlı oteller falan filan… Bunlar teknik
ilerlemeyi gösterir, yeterli değildir… Faydalı ilimler, irfan,
ahlak, fazilet, kibarlık, bilgelik olmazsa tek bacakla doğru dürüst
yürünmez, koşulmaz…
Bir kursa gidip az veya yüksek seviyede İngilizce öğrenebilirsiniz
ama ahlakın, faziletin, efendiliğin kursu mursu yoktur.
Eskiden bunlar evlerde, aile yuvasında öğretiliyordu.
Okullarda öğretiliyordu.
Tekkelerde öğretiliyordu.
Hayatta öğreniliyordu.
Yüzde yüz mü? Hayır… Yeterli miktarda vatandaşa öğretiliyordu.
Onlar devlete, memlekete, halka hizmet ediyordu.
Doktorun “Hayat ve Hatıratım” adlı büyük kitabını okursanız,
ahlaken batışımızın birkaç büyük sebebini öğrenmiş olursunuz.
Beyefendiliğin, hanımefendiliğin, ruh asaletinin, faziletli
olmanın, tek kelimeyle efendiliğin temel şartlarından biri paraya
tapmamak ve haram yememektir. Kendilerinde bu iki büyük ayıp ve
kusur olanlar muhterem kimseler değil, menfur (kendisinden nefret
edilen) rezillerdir. Ar, namus, ahlak, fazilet, hamiyet
(vatanseverlik), istikamet (doğruluk dürüstlük), hikmet (bilgelik),
kerem, mürüvvet, iffet, cûd ü seha şişelerini taşa çalıp param
parça bir toplum iflah olmaz, necat bulmaz.