O ayda planlı, programlı, medenî hizmet ve faaliyetler, ihlaslı
ibadetler yapabilecek miyiz?
Ramazanda, hiç şüphe yok, şu bir takım aşırı reformcular yine eski
teranelerini terennüm edecek.
İslam’da teravih namazı yoktur…
İmsak vakti güneş doğuncaya kadardır…
Cumanın ön sünneti, son sünnetleri ve zuhr-i âhir namazı
kılınmasın…
Fıkha lüzum yoktur, herkes kendi kafasına göre Kur’andan öğrensin
İslamı…
Geçen sene biraz tavsamıştı, bakalım bu Ramazanda yine lüks,
içkili, fuhuşlu mekanlarda papazlı patrikli zangoçlu iftar
ziyafetleri verilecek mi?
Yatsı ve teravih namazı vakinde yine Şeriata aykırı Ramazan
eğlenceleri, şenlikleri, etkinlikleri yapılacağından kimsenin
şüphesi olmasın.
İstanbul’a mahsus bir durum: Geçen Ramazanlarda Sultanahmet meydanı
mahşer yerine dönüyordu. Havalar sıcak ya, parkta binlerce iftar
sofrası kuruluyor, yenilip içiliyordu. Civardaki yollar otomobil
selleriyle tıkanıyordu. Yine öyle olacak. Haydi çocuklar iftardan
sonra Sultanahmete gidip biraz hava alalım… Giden pişman, gitmeyen
pişman…
Bu Ramazanda da, halkın çoğunluğu oruç tutmayacak, gündüz vakti
lokantalarda, pastahanelerde, tatlıcılarda açıkça ve açıkta yenilip
içilecek.
İslam ve Şeriat düşmanı gazeteler ve tv’ler o biçim dinî yayınlar
yapacak.
Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmayacak.
Zekatlar Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak
toplanacak.
Sözde dindarlar kadın erkek karışık eğlenecekler.
Ramazanda namaza başlayanlar bayramdan sonra terk edecek.
Geçen sene Diyanet Feministleri imamları tehdit ederek camilerdeki
kadın bölümlerinin kafes ve perdelerini kaldırtmışlardı. Bakalım bu
sene ne marifetler yapacaklar.
Ramazanda suçlar, cinayetler biraz azalacak, bayramdan sonra eski
hamam eski tas yine çoğalacak.
Ramazanda Müslümanlar yine param parça, bölük pörçük, Ümmetsiz,
İmamsız, başıboş, kaos ve anarşi içinde olacaklar.
İslam Protestanlığı fitnesi bütün dehşetiyle hüküm sürecek.
Ramazanda bütün Müslümanlara, bilhassa gençlere ve çocuklara temel
ilmihal ve ahlak bilgileri öğretilmesi seferberliği
başlatılmayacak.
İstanbulun cehennemî trafiği Ramazan akşamlarında daha da
artacak.
İslamî kesimin en az yirmi beş lideri ve hocası bir araya gelip
ittihad ve Ümmet birliği konusunda konuşmayacak.
Birileri Dinlerarası Diyalog yapacak ama Müslümanlar arası diyalog
yapılmayacak.
Bol bol Ramazan edebiyatı yapılacak, kardeşlik, temizlik nutukları
atılacak.
Bayram öncesi milyonlarca vatandaş İstanbulu terk edip yazlıklara,
tatil mekanlarına gidecek. Yollarda uzun kuyruklar… Üç saatte
gidilecek yere sekiz saatte gitmek… Kazalar, facialar… Oh ne
eğlendik ne eğlendik…
İftarlarda parası olanlar israf edip tıkınacak.
Ramazanın başında tartılacak, 100 kilo, sonunda tartılacak 105
kilo… Yahu bu ne biçim oruç ve perhizdir!
Belediyelerin iftar çadırlarının kapılarındaki yaftalara “Bu
akşamki iftarı Zengin zade Zengin Hacı Filan bey veriyor”
yazılacak.
Lüks içkili fuhuşlu otelin bir tarafında zengin Müslümanlar
alaturka çalgıların ve muganniyelerin eşliğinde Şeddadî yemekler
yerken, diğer bir salonda masonik ziyafetler verilecek.
Milyonlarca vatandaş manevi arayışlar içinde olacak ama
aradıklarını bulamayacak.
Yoooo!... Durum o kadar karanlık ve kötü olmayacak…
Ramazanda Kur’ana, Sünnete, Şeriata ve İslam ahlakına uygun oruç
tutan, namaz kılanlar feyiz alacak.
Allah rızası için paylaşanlar, infak edenler, onlar da kârlı
çıkacak.
Ramazanı fırsat bilip kendilerini ıslah edenler.
Çocuklarını iyi Müslüman olarak yetiştirenler.
Kur’anın emir ve yasaklarına riayet edenler… Peygamberin (Salat ve
selam olsun ona) Sünnetini tutup, yolundan gidenler.
Lisan afetlerinden kaçınanlar.
Haram yemeyenler.
Bırakın haram yemeyi, şüphelilerden uzak duranlar.
Mütevazı olanlar.
Dünya vazifelerini yapmakla birlikte âhirete dönük olanlar.
Bakalım, yaklaşan Ramazandan ne kadar nasibimiz olacak.
(İkinci yazı)
Ezan-ı Muhammedî
EZAN kutsaldır… Ezan İslam’ın ve Müslümanların bayrağıdır… Kalbinde
iman olan Ezanı sever, ona saygı gösterir… Ezanı tahkir eden kâfir
olur.
Ezan başka şeydir, hoparlör başka şey…
Ezanın hoparlörle okunmasını istememek yahut yüksek sesli
hoparlörleri tenkit etmek, ezana karşı olmak değildir.
Akustik denilen bir ilim vardır, buna göre, hoparlörleri sonuna
kadar açarak avaz avaz ezan okumak ezana zarar verir, ezanın
güzelliğini bozar. Ezana saygısızlık olur.
65-70 desibelin üzerindeki mâdenî sesler ezanı bozar.
Hoparlör, güzel sesi bozar, kötü sesi güzelleştirmez.
Dünyanın en birinci müezzini, aşırı derecede yüksek sesli
hoparlörle ezan okursa, o ezan güzelliğini yitirir.
Bed sesli kimselerin devamlı ezan okumasına mâni olmak gerekir.
Hz. Ömer, Emîrü’l-Mü’minîn olmasaydım müezzin olurdum
buyurmuşlardır.
Ezan hançereden değil, yürekten okunmalıdır.
Ezan elbette şarkı gibi teganni ile okunmaz ama müezzinlerin ses
ilmini, okumayı iyi bilmeleri gerekir.
İyi ve güzel okunan ezan-ı Muhammedî Müslüman olmayanlara bile zevk
verir, ruhlarını ihtizaza=titreşime getirir.
Sabahleyin güzel ezan okunurken, bînamazlar bile yataklarından
doğrulur, huşû ve heyecan içinde ezan dinler ve sonra nasipsiz
oldukları için yorganı başlarına çeker uyur.
Ezandan değil, yanlış kullanılan hoparlörden şikayet eden kimseleri
ezan düşmanlığı ile yaftalamak ve suçlamak adalete ve insafa
sığmaz.
Camilerde öyle güzel ezanlar okunmalıdır ki, bunların duyan
turistlerin bazısı imana gelmelidir.
Güzel okunan ezan insana Allahı, Kur’anı, İslamı, Resulullahı,
âhireti hatırlatır.
Ezan hidayete uzanan sesten bir yoldur.
Hoparlör fetişizmi hiçbir olgun ve medenî Müslümana yakışmaz.
Sabah namazında camide sadece on iki kişilik küçük bir cemaat var.
İmam efendinin önünde sâbit bir mikrofon… Bu yetişmiyormuş gibi
yakasına bir de seyyar mikrofon takıyor… Ne lüzumu var? Gülünç…
Allah herkese güzel ses vermemiştir. Güzel sesli olmak ilahî bir
mevhibedir. Ümmet-i Muhammedin, güzel sesli dindar çocuklarını ve
gençlerini vasıflı müezzinler olarak yetiştirmek için tezelden bir
“Ezan-ı Muhammedî Mektebi” kurulması gerekir.
Bed sesli birine: Efendi sen bu ezanı kaça okuyorsun?
-O ne biçim laf!.. Ben ezanı Allah için okuyorum…
Cevap: Ne olur, Allah için okuma…
Dünyanın en büyük ses sanatkarına Allah hidayet verdi ve Müslüman
oldu… Altı ay kadar ezan dersleri aldı… Sonra İstanbula geldi, bir
pazar günü öğle ezanını Sultanahmet camiinde o okuyacak… Camide ve
civarında birkaç yüz bin kişi var; milyonlarca insan da tv’den
dinliyor… Allahu Ekber diye okumaya başladı, zemin ü âsüman
titriyor… Yüreklerde ulvî heyecanlar… Gözlerde nem…
Hoparlör meselesini hal yoluna koyamayan Diyanet’i çok haklı olarak
kınıyor ve protesto ediyorum.
Camilerimizdeki yüksek sesli hoparlör, kalorifer, klima, berbat
ışıklandırma, zevksiz ve sanatsız halılar, WC reklamları fetişizmi
bendenizi bir Müslüman olarak çok üzüyor.
Geçen sene tarihî bir camiye gitmiştim, sonuna kadar açılmış
hoparlörleri eko yapacak şekilde ayarlanmıştı.
İslam dini dünyaya ve insana en uygun medeniyettir.
İslam medeniyetinde cami imamları namaz kıldırma memurları
değildir. Müezzinler de para ile ezan okuma memurları değildir.
Ezanlar güzel sesle, aşkla, şevkle okunmalıdır.
Sesi güzel olmayanların hoparlörsüz ezan okumaları gerekir.
Gafillerin uyuduğu seher vaktinde hoparlörü sonuna kadar açmak ve
güzel olmayan bir sesle, civar binalardaki camları zangır zangır
titreterek ezan okumak dindarlık değildir.
Konuyla ilgisi yok ama cuma hutbesi okurken cemaatten makbuzsuz
yardım istemek çok ayıptır. Bir kere o makam para isteme yeri
değildir, ikincisi kutsal ibadet mekanlarında makbuzsuz para
toplamak bedevilik ve ’ârabîliktir.
Cumanın farzı kılındıktan sonra, cemaatin bir kısmı sünnet ve
zuhr-i âhir kılarken cami içinde ciyak ciyak avaz avaz
yırtınırcasına “Aziz cemaat para para para!...” diye bağırmak
İslama, camiye, namaza, cemaate saygısızlıktır.
Bir Müslüman olarak çok güzel okunan harika ezanlar dinlemek
istiyorum.
Hoparlör fetişizminden son derece şikayetçiyim. Hoparlörleri,
dinleyenlerin kulak sağlığına zarar verecek derecede aşırı şekilde
sonuna kadar açmak bir tür terördür.
Ah güzel ezanlar!.. Ah, vasıflı ve medenî müezzinler!.. Ah, Ezan-ı
Muhammedî!..
Ah, gönüllerdeki pasları silen ezan… Ah, gönülleri paslandıran
madenî sesli berbat ve rezil hoparlörler…
“Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî!..”