Biz iman edenlerin ona uymamız, onu taklid etmemiz, onun getirdiği Kitabullah’a, onun Sünnetine uymamız gerekir.
Peygamberin yolundan gitmek, onun Sünnetine uymak demektir.
Peygambere iman etmiş, onun getirdiği dini kabul etmiş ama Sünnetine uymuyor. Böylesi, imanı sahih ise elbette mü’mindir ama zayıf ve noksan bir mü’mindir.
İslam’ı içinden yıkmak isteyenler, açık veya sinsice Peygamber Efendimizin Sünnetine saldırıyor.
İslam’ın tek kaynağı vardır, Sünnet kaynak değildir diyenleri görmüyor muyuz? Bunlar, Sünnet olmayınca Kur’anın doğru yorumlanamayacağını, İslam’ın uygulanamayacağını bilmiyorlar mı?
Peygamber bir postacı imiş, Kur’anı ve İslam’ı tebliğ etmiş, vefatından sonra işi bitmiş… Bu da çok yanlış bir yorumdur. Peygamber, Kıyamet’e kadar Müslümanların değişmez manevî lideridir. Ruhaniyeti Ümmeti ile beraberdir.
Peygamber yeryüzünde adaletin en büyük temsilcisidir.
Doğruluk ve dürüstlüğün önderidir.
Güzel ve yüksek ahlakın en büyük uygulayıcısıdır.
Ne kadar doğru, iyi, güzel şeyler ve işler varsa, Resulullah’ta onların hepsi vardır.
O hikmetin, şecaatin, insafın, merhametin timsalidir.
Müslümanlar onu niçin taklid etmiyorlar, yolundan gitmiyorlar?
Ülkemizde ve İslam dünyasında utanç verici bir israf var. Yüz milyonlarca Müslüman, milyarlarca insan sefalet içinde sürünürken, Müslüman bir azınlık vicdansızca, adaletsizce israf ediyor.
Resulullah Efendimizin Sünnetine uyulsaydı bu kadar lüks meskenler, lüks yazlıklar, lüks binitler, lüks yeme içmeler, bunca sefahat ve beyinsizlik olur muydu?
Allah mü’minlere birlik emr etmiş, Resulü birlik emr etmiş; mü’minler ise paramparça. Niçin? Çünkü nefisler, ihtiraslar, şeytanlar aman birlik olmayın, aman parça parça olun ve birbirinizle, hiç ara vermeden çekişip durun diye emr etmiş. Biz birlik, tek bir Ümmet olmak konusunda Allah’a ve Resulüne mi uymuşuz, şeytana mı?
Peygamberin Kitabına, Sünnetine, Şeriatına, ahlâkına aykırı bir hayat sürerek kurtulamayacağımızı ne zaman anlayacağız?
Daha ne zamana kadar lüks ve müzeyyen meskenlerde Sünnete aykırı yaşayacağız.
Ne zamana kadar, ihtiyacımızın üzerinde lüks otomobillerle fahr edip, gururlanıp duracağız.
Peygamber bize “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” buyuruyor. Biz birbirimize daha ne zamana kadar düşmanlık edeceğiz.
Peygamber, doyduktan sonra yemeyi kötü görmüş, yasaklamış. Bizim imkanlılarımız daha ne zamana kadar tıksırıncaya, patlayıncaya, çatlayıncaya kadar tıkınmaya devam edecekler?
Şu İslam dünyasının haline bakınız: İhtillaller, darbeler, iğtişaşlar, fitneler fesatlar, nifaklar şikaklar, fısklar fücurlar, savaşlar ayyuka çıkmış.
Dünyanın en temiz iki ülkesi Danimarka ile Yeni Zelanda. İslam ülkeleri dökülüyor. Rüşvet, suiistimal, haram paralar, alavere dalavereler… Diktatörler, Karun’dan daha zengin hükümdarlar… Arap dünyasında çıkan petrolden elde edilen trilyonlarca dolar nereye gidiyor?
Resulullahın eline bazen muazzam miktarda mal geçerdi, onların hepsini dağıtırdı da, akşam yiyecek bir şey bulamazdı.
Mütevazı bir toprak evde oturur, birkaç lokma ile karnını doyururdu.
Ondan cömert insan yoktu.
Ondan iyi kalplisi yoktu. Ondan halîmi ve affedeni yoktu.
Ondan daha hikmetlisi dünyaya gelmemiştir, bundan sonra da gelmeyecektir.
Ağırlığın, uzunluğun, hacmin, her şeyin bir ölçüsü vardır; insanlığın ölçüsü Resulullahtır.
Biz onun kadar mütevazı olamayız ama bugünkü gururlar, kibirler, şatafatlar, şaşaalar, debdebeler israflar büyük bir isyandır.
Müslüman dünyasının her yerinde yangınlar, savaşlar, çok büyük fitneler var; bizim bir kısmımız ise Kur’ana, Sünnete ve Şeriata aykırı gel keyfim gel bir hayat sürüyoruz.
İslam, Tevhid, Kur’an, Sünnet, cihad edebiyatı yapıyoruz ama bu edebiyatı hayata geçiremiyoruz.
Allah bize Peygamber gibi ulu bir nimet vermiş, kadr ü kıymetini bilemiyoruz.
Kur’ansız, Sünnetsiz, Şeriatsız, ahlaksız, hikmetsiz kurtuluş olmadığını ne zaman idrak edeceğiz?
Somut bir teklif getireyim:
Ne zaman, Kur’ana ve Sünnete aykırı lüks otomobilimizi satıp, ihtiyacımıza yetecek mütevazı bir otomobil alacak ve artan parayı Allah’ın rızasını, Resulullahın şefaatini kazanmak için yerli yerinde tasadduk edeceğiz?
Allahü Teâlâ bizi uyarmış aydınlatmış, bilgilendirmiş; Peygamber aleyhissalatü vesselam uyarmış, aydınlatmış, bilgilendirmiştir. Bu uyarıları dinlemezsek, Kur’anı, Sünneti, Şeriatı hayata tatbik etmezsek biz nasıl kurtulacağız?
• (İkinci yazı)
Susuzluk Kapıda!..
Önümüzdeki temmuzda İstanbul’un suyu bitecekmiş. Temmuza ne kaldı ki…
Kısıntılar yapılsa, idareli kullanılsa?... Muhalefet bunu fırsat bilir, olumsuz propaganda yapar, birileri oy kaybeder… Seçimlere kadar kısıntı mısıntı yapılamaz.
Su niçin bitmiş? Zâhirî sebep: Ülkemizde kuraklık var, iklim değişiyor.
Bu sene birçok yerde ekilen buğdaylar yağmursuzluk yüzünden bitmeyecekmiş. Susuzluk ve kıtlık birlikte olur.
Susuzluğun, kuraklığın, kıtlığın asıl ana sebebi nedir?
İnanç sahipleri için susuzluk, yağmursuzluk Allah’ın iradesi ve yaratması ile olan bir hadisedir. Bir toplumda günahlar, azgınlıklar, isyanlar, tuğyanlar çoğalırsa; azaplar, felaketler, belalar isabet eder.
Ateistler buna inanmıyor… Allaha, Peygambere (Salat ve selam olsun ona), Kitabullaha, Din’e, Şeriata, âhirete inanmayan buna da inanmaz…
Yakın zamanlara kadar, zelzele Allah’ın bir emridir, azabıdır, şehvetlerine kapılan azgın toplumlara bir cezadır diyenler özel ağır ceza mahkemelerinde yargılanıp ağır hapis cezasıyla cezalandırılıyordu. Susuzluk da, deprem gibi AIlah’tan gelen bir hadisedir… Evet bendeniz bir Müslüman olarak böyle inanırım. Bunlar sadece tabiat hadiseleridir demem.
Ne gibi isyanlar, günahlar, tuğyanlar susuzluğa yağmursuzluğa sebeb olabilir?
Birincisi zinadır. Biliyorsunuz memleketimizde zina suçu Ceza Kanunu’ndan çıkartılmış, serbest bırakılmıştır.
İkincisi: Müslüman halkın büyük kısmı namazı terk etmiş, şehvetlerine uymuştur.
Üçüncüsü: Yaygın ribadır.
Beşincisi: İsraftır.
İsraf üzerinde duralım… Su bitecek diyoruz ama halen şehir suyu ile otomobil yıkamaya devam ediyoruz.
Tıraş olanların, dişini fırçalayanların, banyo yapanların büyük kısmı muslukları açık tutarak şarıl şarıl su israf ve ziyan etmektedir. Milyonlarca bulaşık, çamaşır makinesi cayır cayır su harcıyor.
Resulullah Efendimiz, bir nehirden abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz buyurmuşlardır.
Su israfının cezası susuz kalmaktır.
Ekmek israfının cezası ekmeksiz kalmaktır.
Azgınlığın cezası afet, bela ve musibetlere mâruz kalmaktır.
Peki susuzluk gelip çatarsa, musluklardan su akmazsa sen ne yapacaksın?
Tevekkülün gemisi batmaz… İdareli, iktisatlı kullanırsam az su inşallah bana yeter. Abdesti musluktan almam, ibrik kullanırım.
Tertipli bir Müslüman, suyu çok dikkatli ve idareli kullanırsa yarım litreyle çok güzel abdest alabilir. Lakin o kadar dikkat edecektir ki, bir damlasını bile ziyan etmeyecektir.