Papalık yeni kurulan önce IŞİD, daha sonra İslam Devleti ismini
alan, başındaki zata halife unvanını veren kuruluş aleyhinde
bildiri yayınlamış… Bildiride Atatürk edebiyatı da yapılmış...
“Atatürk’ün kaldırdığı Hilafet” denmiş…
Doğrusu Papalığın Hilafet aleyhtarlığını çok yadırgadım.
Katoliklerin Papası oluyor da Müslümanların niçin bir halifesi
olmayacakmış?
Hristiyanlık âleminde bir Atatürk çıksa Vatikan devletini kaldırsa,
Papalık müessesesini yıksa Katoliklerin hâli ne olur? Tabir hafif
kaçacak ama duman olur.
Katolik dini (evet, bağımsız bir dindir) Hz. Muhammed’i (salat ve
selam olsun ona) hak peygamber, İslam’ı hak din, Kur’anı Kelamullah
kabul etmez. Etmez ama haysiyetli bir Katolik, Müslümanların kendi
papasına paralel bir halifesi olmasını tabii görür.
1956’da başlayıp 1962’de sona eren Cezayir Kurtuluş Savaşı
esnasında Fransa’da iki ünlü Katolik, Müslüman mücahitlerin
haklarını savunmuşlardı. Bunlardan biri Louis Massignon, diğeri
François Mauriac idi. Hatta o tarihlerde milliyetçi bir Fransız
“Yazık ki Fransızların bir Massignon’u, bir Mauriac’ı yok”
demişti.
1924’te hilafetin kaldırılması din ve inanç hürriyetine, evrensel
insan haklarına, adil hukuka, Türkiye’nin âli menfaatlerine, akl-ı
selime aykırı zalimane bir iştir.
Böyle bir konu referandum yapılarak halka sorulmalıydı. Hatta böyle
bir referandum bile yersiz bir şey olurdu.
İngiltere’de Anglikan Kilisesi’nin ruhani lideri Canterbury
başpiskoposluğunun lağvı ve ilgası düşünülebilir mi?
Sürgünde de olsa Tibetlilerin Dalai Lama’sı var.
Her dinin, her mezhebin, her cemaatin, her hizbin, her fırkanın,
her topluluğun bir reisi, lideri oluyor da Müslümanların niçin
olmayacakmış? Yeni kurulan İslam Devleti’nin başındaki zat gerçek
halife midir? Bunu tartışabiliriz ama hilafetin, halifenin
lüzumunu, zaruretini asla tartışamayız.
Ehl-i Sünnet İslam’ında adına Halife denilsin, Emirü’l-Müminîn
denilsin, İmamü’l-Müslimîn denilsin, mutlaka en büyük lider kavramı
vardır.
İslam’da din ve dünya ayrımı olmadığı için bu zat Müslümanların hem
din, hem dünya başkanıdır.
Din imamlarımız, büyük fakihlerimiz bu konuda değerli eserler
yazmışlardır. Bunlardan biri İmam Maverdi’nin
el-Ahkâmü’s-Sultaniyye’sidir.
Türkiye’mizde hâlâ derin devlet vardır ve bu derin devlet
Müslümanların parçalanmasını, Ehl-i Sünnet’in yıkılıp yerine kaotik
bir İslam Protestanlığı getirilmesini istemektedir. Hilafetten
bahsedilmesinden bile hoşlanmamaktadır.
Müslüman halk yığınları maalesef derin Türkiye devletinin bu
tuzağına düşmüşlerdir. İktidar-Cemaat kavgası konusunda dedikodu
gayyalarına düşenler, hilafet-i uzma-i İslamiye’yi tek cümle ile
gündeme getirmiyorlar.
Çocukluğumdaki ve gençliğimdeki yaşlı ve orta yaşlı Müslümanlar
halife görmüşlerdi, halife kavramını biliyorlardı, bugünkü
Müslümanlar bunlara sahip değiller.
Halife hiçbir zaman demokratik usulle seçilmez çünkü demokraside
riyasete talip olmak ve seçim propagandası vardır. Müslümanların
halifesi olacak zat ne başkanlığa talip olabilir, ne de halka “Aman
Allah aşkına beni seçin!” propagandası yapabilir.
Halife râşid, âdil, âbid, muhlis=ihlaslı, muslih=ıslah edici,
müdebbir, muktedir, kiyaset ve feraset sahibi, duhattan bir zat
olacaktır… Hiç böyle yüksek bir kimse “Ne olur beni halife yapın,
ne olur beni seçin!” der mi?
Kadrolara sızan ve Ehl-i Sünnet’i yıkmaya azmeden Fazlurrahmancılar
hilafetten nefret ederler.
Taraftarı kalmamışken Türkiye’de hortlatılan Mu’tezile mezhebi
kriptoları hilafetten nefret ederler.
Protestan İslamcıların işine hiç gelmez halife ve hilafet.
İslam’a muhlisen lillah hizmet eden gerçek hizmetkârları tenzih
ederek söylüyorum; din sömürücüsü baronlar halifeden, hilafetten
nefret ederler. Halife ve hilafet olmadan birlik olmaz… Müminlerin
kardeşliği gerçekleşmez… Fitne fesat yangınları söndürülmez…
Tesanüt ve vifak olmaz… Müslümanlar aziz, hür ve muktedir
olmaz…
Hilafet-i Osmaniye’nin en zayıf zamanlarında bile Filistin Arapları
kendi vatanlarında hür yaşadılar. Belki Avrupadaki ve Amerikadaki
kadar konforlu bir hayat sürmediler ama Müslüman bir Filistin
vardı, Müslüman bir Filistin halkı vardı.
Hilafet gidince ne oldu? Ne Filistin kaldı, ne Filistinliler…
Gazze’ye sıkışmış Müslüman halkın tepesine şimdi ateş yağıyor.
Hilafet gidince ateş yağar, taş yağar, bomba yağar…
Birtakım Müslümanların (hepsinin kastetmiyorum) başka büyük
dertleri ve işleri var:
Sabahın köründe camiye beş on kişiden fazla kişinin gelmeyeceğini
bildikleri halde hoparlörü 130 desibel bağırtmak ve bunu dindarlık
sanmak…
Kandillerde, bayramlarda cami kapısında Osmanlı şerbeti ikram
etmek… Sıcaklarda ibadet mekânlarını klimalarla ve vantilatörlerle
serinletmek; kışın yerden ısıtmalı kaloriferlerle akıllarınca
hizmet ve hayır yapmak… Cami kapılarında ayakkabı poşetleri…
Eskimemiş halıları atıp yenilerini döşemek… Fırsat bulursa her yıl
lüks, muhteşem, israflı, gösterişli, reklamlı turistik umre
seyahati yapmak…
Halife, hilafet… O da neymiş…
(İkinci yazı)
Salgın Hastalık
AFRİKADA ilacı, tedavisi bilinmeyen korkunç bir hastalık çıktı.
Almanya, bu hastalığın çıktığı ülkelerde yaşayan, iş yapan
vatandaşlarının dönmesini istedi.
THY ile Nijeryadan İstanbula gelen bir kadının bu hastalığa
yakalandığından şüphe edildi. Çok şükür değilmiş.
Devlet bu hastalıkla ilgili olarak alınması gereken bütün
tedbirleri alır mı, kesin bir şey söyleyemem. İnşaallah alır…
İnşallah bir zarar olmaz.
Benim sözüm okuyucularımadır.
Böyle felaket ve afetlere karşı manevî tedbirler alınmalıdır.
Allah rızası için ihlasla sadaka vermek… Hayır hasenat yapmak… Dua
etmek…
Felaket ve afetlere karşı okunacak tesirli dualar vardır. Bunlar
öğrenilmeli ve okunmalıdır.
Azan toplumların üzerine afetler, azaplar iner.
Müslüman bir toplum azınca zelzeleler olur… Su baskınları olur…
Eskiden olmayan fırtınalar hortumlar olur…
Bundan on beş sene önce, zelzele Allahtandır, azgınlık yüzünden
zelzele oldu demek suçtu. Yeni Asya gazetesi sahibi böyle bir yazı
yayınladığı için mahkum edilip hapse atılmıştı. Bugün artık bu
konuda zulm edilmiyor ama gaflet genel ve yoğun olduğu için halk
yığınları uyarıları okumuyor, kabul etmiyor.
Türkiyede günah, azgınlık, isyan, tuğyan, fısk fücur, fuhşiyyat
yok, sen de çok abartıyorsun diyenler varsa, onları muhatap bile
kabul etmem.
Cenab-ı Hak bizleri tevbe edenlerden, günahlarına pişman
olanlardan, sadaka verenlerden, emr-i mâruf ve nehy-i münker
yapanlardan eylesin, felaketlerden ve afetlerden korusun.