Zamanında Hindistan Müslümanlarına karşı kıyımlar yaşanırken oradaki âlimlerin namazda tahiyyat oturuşundayken parmak kaldırmanın sünnet olup olmadığının mücadelesini verdikleri anlatılırdı. Bunun için büyük bir çaba ve gayret sarf ettikleri belirtilirdi. Sonuçta bu mesele işgalden ve Müslüman kıyımından daha mühim (!) bir meseleydi. Peki, böyle midir? Kesinlikle değil. Bu, hedefi belirleyememe, mücadele alanını fark edememedir.

Kur’an-ı Kerimimizi incelediğimizde her peygamberin farklı bir alanda mücadele ettiğini görürüz. Örneğin Şuayb aleyhisselam ticaretle uğraşan kavmine ölçü ve tartıda yapmış oldukları hileleri bırakmalarını tebliğ etmiştir. Lut aleyhisselam eş cinsellik gibi yeryüzünde daha önce hiçbir kavmin yapmadığı bir günahı işleyen kavmini bu rezil işten men etmek için mücadele etmiştir. İbrahim aleyhisselam kendi babasının dahi putperest olduğu döneminin kavmini, kendi elleriyle oydukları, ne kendilerine ne başkasına fayda ve zararı olmayan putlara tapmayı terk etmeleri konusunda uyarmıştır. Yusuf aleyhisselam zinanın yaygın olduğu bir dönemde bu çirkin işin terk edilmesi için mücadele etmiştir.

Evet, görüldüğü üzere gönderildikleri kavimde en büyük problem hangisi ise peygamberler o problemin üzerine gitmişlerdir. Eğer böyle olmasaydı istenilen sonuç alınamayacaktı.

Bu ince detayı anlayanlar devirlerinin en önemli sorunlarını, problemlerini fark etmiş ve mücadelelerini bu alanlarda yoğunlaştırmışlardır. İslam tarihini incelediğimizde Ashab-ı Kiramdan tutun diğer İslam büyüklerine, dönemlerinin problem ve sorunlarını en doğru şekilde tespit ettiklerini ve bu problem ve sorunların çözümü yönünde vakitlerinden, mallarından ve yerine göre canlarından feragat ederek bu problem ve sorunları çözmüşlerdir. Bu sayededir ki bugün tahrif edilmiş bir İslam ile karşı karşıya değiliz. Allah onlardan razı olsun.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin vefatından hemen sonra eğer Ashab, ümmetin halifesini seçmemiş olsalardı ve öncelikle peygamberimiz aleyhisselamın cenaze işleriyle ilgilenselerdi beklide 50 yıl sonra yeryüzünde İslam diye bir dinin sadece adı kalacaktı. Ebubekir radıyallahu anh döneminde irtidat hareketleri, yalancı peygamberler, Kur’an’ın kaybolma tehlikesi ve zekatı vermeme gibi problemler ortaya çıkmıştır. Ebubekir radıyallahu anh bunu Allah’ın yardımıyla tespit ederek bu sorunları bertaraf etmiştir. Ahmet Bin Hanbel rahmetullahi aleyh zamanında Kur’an’ın mahluk olup olmadığı tartışılmış, devlet tarafından bu kabul edilmiş, karşı çıkanlar sindirilmiş ama Ahmet Bin Hanbel’in rahmetullahi aleyh korkusuzca mücadelesi sayesinde bugün Kur’an’ın mahluk olduğunu iddia edenlerin istedikleri gibi Kur’an-ı Kerim üzerinde oynama cüreti göstermelerini ve İslam’ın Yahudileşme, Hıristiyanlaşma sürecine girmesini engellemiştir. İmam Gazali rahmetullahi aleyh zamanında bir felsefe fitnesi ortaya çıkmış yapmış olduğu mücadelesi sayesinde insanların şüpheler içerisinde bocalayıp ahiretlerinin mahvolmasını engellemiştir. Ahmet Faruki Serhendi yani İmam Rabbani rahmetullahi aleyh döneminde artık İslam’ın miadını doldurduğunu ve bütün dinlerden alıntıların yapıldığı yeni bir dinin çıkarılarak İslam’ın bitirilmek istendiği bir dönemde mücadelesiyle bu tehlikeyi bertaraf ederek bugün farklı, batıl bir din ile karşılaşmamızı engellemiştir. Allah hepsinden razı olsun. İbni Teymiyye rahmetullahi aleyh döneminde insanların bilmeden şirke düştüğü ve şiî tehlikesine karşı hapiste olmasına rağmen ümmeti bu tehlikelerden koruyacak eserler ortaya koymuştur. Abdulkadir Geylaniler, Hasan-ı Basriler, Fudayl Bin Iyadlar rahmetullahi aleyhim ecmain insanların nefislerinin esiri oldukları zamanlarda kulları nefis tezkiyesine tabi tutarak dünya sevgisine kapılmalarını engellemişlerdir. Allah hepsinden razı olsun.

Yakın tarihimizde Kur’an-ı Kerimin unutulmaya, yok olmaya yüz tuttuğu bir zamanda Süleyman Hilmi Tunahan rahmetullahi aleyh gibi önderlerimiz zor şartlarda Kur’an’ı öğreterek yok olmasını engellemek için çok büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. Komünizm tehlikesi sebebiyle insanların imanlarının tehlikeye düştüğü bir zamanda Said Nursi rahmetullahi aleyh gibi İslam mütefekkirlerimizin mücadeleleri sayesinde bu zararlı akımların İslam ümmeti üzerindeki zararlı etkileri önlenmiştir. Allah hepsinden razı olsun.

Abdulhamid Han rahmetullahi aleyh gibi deha bir lider sayesinde Osmanlı, en zayıf olduğu, hasta adam denildiği bir dönemde çok zor şartlara rağmen 36 yıl gibi muazzam bir süre ayakta kalmayı başarmıştı. Çünkü yahudi çıfıtlarının oyunlarını fark etmişti. Manevi önderlerimizden Zahid Kotku gibi basiretli bir mürşidin uygun gördüğü müritlerini siyasete yani ülke yönetimine talip olmasını emrederek Necmeddin Erbakan gibi, Turgut Özal gibi talebelerinin gayretleri sayesinde bugün elhamdulillah hanımı başörtülü, imam hatip mezunu liderlerimiz vardır. Allah hepsinden razı olsun.

Evet, buraya kadar bunları niçin anlatıyoruz? Bizlerde kendi dönemimizin sorunlarını, problemlerini çok iyi tespit etmemiz gerekmektedir. Örneğin dün Kur’an’ın yok olmaya yüz tuttuğu bir dönemde bütün gayretini bu alana yönlendiren önderlerimiz gibi bizlerde sadece bu alanda mücadele verirsek -ki bugün Kur’an öğretmeyenlere dahi cezaların yazıldığı bir dönemde- bütün gayretini Kur’an öğretmeye sarfetmek eksik kalacaktır. Veya iman edenlerin korunması ve kurtulması için bir çaba ve gayret içerisine girilmesi gerekirken halkının % 99’nun iman eden insanlardan oluştuğu bir ülkede sadece iman kurtarma mücadelesine yönelmek eksik olacaktır. Bu şuna benzetilebilir: Baş ağrısının yoğun olarak yaşandığı bir dönemde aspirin kullanılarak bunu bertaraf edenlerin bugün kanser için de sadece aspirin kullanması gibidir. Aspirin işe yaramayacaktır. Çünkü hastalık değişmiştir ve ona göre bir ilaç kullanmak gerekecektir. Aynen bunun gibi günümüz Müslümanlarının da dönemindeki sorunları ve problemleri çok iyi tespit ederek buna göre bir mücadele benimsemesi gerekir. Bir Siyonizm tehlikesi mevcutken bazılarının bunun izalesi için sadece Kur’an öğretme üzerinde durması beyhude olacaktır. Ya da Harici fitnelere karşı iman mücadelesine girmek boşa kürek sallamak olacaktır. Hastalıklar çok iyi teşhis edilecek ve buna göre ilaç kullanmak gerekecektir. Yoksa yan etki yapacak ve istenilenin aksine bir sonuçla karşılaşmamıza neden olacaktır. Bunu her alana atfedebiliriz. Dün kılıç, mızrak ve ok ile cihad yapılırken bugün teknolojik savaş araçlarına karşı bu aletlerle mücadele etmek ne kadar doğrudur? Bilmem meramımızı anlatabildik mi? Bunu fark edebilirsek sıkıntılarımız, sorunlarımız ve problemlerimiz de Allah’ın izniyle çözülecektir. Allah’u â’lem.