Osmanlıca Öğrenmeyen Müslüman
Osmanlıca öğrenmek istemeyen yahut isteyip de öğrenecek derecede;
iradesi, sabrı, azmi, sebatı olmayan liseli ve üniversiteli
gençlerin yetişmesine yardımcı olmam. Yardımcı olmak istesem de
olamam.
Müslüman bir gencin adam olmasının, yetişmesinin ön şartı Osmanlıca
bilmektir. Nasıl bilmek? Türkçeyi İslam ve Kur’an harfleriyle,
Latin harflerinden daha iyi okuyacaktır.
Temiz ve iyi niyetli liseli veya üniversiteli genç dese ki: Ben
adam olmak istiyorum ama Osmanlıca öğrenmek istemiyorum, istesem de
öğrenecek durumda değilim… Ona vah vah eyvah derim.
Hani sınava girmek için bazı ön şartlar, formaliteler, belgeler,
evrak, kimlik ve diploma suretleri istenir ya, işte Osmanlıca
bilmek (bilmiyorsa hemen öğrenmek) bunlar gibidir.
Hem düşünelim:
Osmanlıca öğrenmeye hiç niyeti yok… Öğrenecek azmi ve sabrı da yok.
Ne işe yarar böyle Müslüman bir genç?
Müslüman bir genç Osmanlıca öğrenmeden doktor, mühendis, hukukçu,
işletmeci, veteriner, vapur kaptanı olabilir ama kültür bakımından
kaliteli ve yeterli kaliteli bir Müslüman olamaz.
Birçok kimse bu yazdıklarımın derin manasını anlayamaz ve bendenizi
aşırılıkla suçlayabilir. Ne derlerse desinler, Osmanlıca
öğrenmemekte direnen, istese bile öğrenecek kapasitesi olmayan
kimselerin Müslüman “komando” olmasının (Komando kelimesinin mecazî
manada kullanıyorum) mümkün olmadığını kabul etmemiz gerekir.
Türkiye Müslümanlarının millî alfabesi yazısı İslam ve Kur’an
yazısıdır.
Vasıflı, güçlü, üstün Müslüman olmak isteyen bunu öğrenmekle
mükelleftir.
Osmanlıca bilmek, imtihana girerken kimlik kartı göstermek gibi bir
ön şarttır.
Sen bu milletin bin yıldan fazla kullanmış olduğu, bütün mâşerî
(toplumsal) hafızasının bu yazıyla kayıtlı bulunduğu Osmanlıcayı
öğrenme ve sonra adam olmayı, vasıflı olmayı, kültürlü olmayı hayal
et.
Gençleri yetiştiren muhteremlere hitab ediyorum: Onları
Osmanlıcasız bırakmayınız. Onları, Osmanlıcayı iyi öğrenmek
konusunda icbar ediniz. Aksi takdirde onlar iyi
yetişemeyeceklerdir.
İslam kültürünün ana kaynağı Kur’andır. Her iyi, vasıflı, güçlü,
üstün, hayırlı Müslüman İslam ve Kur’an yazısıyla Türkçe öğrenmeye
mecburdur.
Bir Kemalist, bir Selanik Dönmesi, bir ateist, dinden uzaklaşmış,
dine karşı bir kimse için böyle bir mecburiyet yoktur ama Müslüman
için vardır.
Osmanlıca bilmeden yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen Müslüman
gençlere çok acırım.
Şu ana kadar Millî Eğitim Bakanlığı’nın Osmanlıca kurslarında en
azından birkaç milyon Müslümanın iyi Osmanlıca öğrenmesi gerekirdi.
Hâlbuki maalesef sadece iki yüz bin kişi müracaat etmiş ve
öğrenmiştir. Yazıklar olsun!
Cahillikte direnmek ne ayıp şey…
İkinci yazı)
Telefonunu Unutmuş!
Zamanımızın yaygın kötü adetlerinden biri şudur: Bir misafir
geliyor, görüşüyoruz, çay içiyoruz, bir saat sonra gidiyor. Beş
dakika sonra kapı çalınıyor, kim o, demin giden misafir, ben
geldim, cep telefonumu sizde unutmuşum da… Telefonu alıyor tekrar
gidiyor…
Cep telefonu yerine içinde kimlik kartı olan cüzdanını unutan da
var.
Bilhassa yaz aylarında genç misafirlerin bir kısmı gelir gelmez
telefonlarını, cüzdanlarını, anahtarlarını sehpanın üzerine
koyuyorlar. Bu gibi eşyanın, çok dikkatli bir şekilde korunması,
cebinden dışarıya çıkartılmaması gerekir.
Bunların en iyi korunup saklanacağı yerler gömlek cepleridir.
Daha iyisi: Seyahate falan giderken, içten boyuna asılacak
fermuarlı bir torbaya koymaktır.
Geçenlerde olmuş bir vak’ayı anlatayım: Bir grup genç Kudüs’e
gitmişler, bir yerde yemek yerken içlerinden biri pasaportunu işi
bittikten sonra çöpe atılan plastik tepsiye koymuş. Unutmuş,
pasaport atılmış, sonra aman pasaportum, tam bir gün konsoloslukta
yeni pasaport almak için geçmiş, bir sürü sıkıntı, üzüntü, masraf…
Seyahati zehir olmuş…
Kalem cep defteri unutan yok denecek kadar az. Kimse defter kalem
taşımıyor ki…
Bu dağınıklık, hafızasızlık, unutkanlık zihinlerde, beyinlerde de
var. Karşımdaki şey şey şey deyip duruyor. Be mübarek neyse onu
söylesene. Ben o şeylerin ne olduğunu ne bileyim.
Milletin kafası o kadar karışık ki, bayram haftası diyorsunuz,
sandal tahtası anlıyor.
Yazı kültürü kalkmış, onun yerini şifahî=sözlü kültür almış.
Elinde üç bin liralık bilgisayarlı telefon, oynayıp duruyor. Bir
not mu alacak, hemen telefona sarılıyor. Bir deftere yazsa
olmaz.
Bizim homo telefonicus’u manometreli bir alete bağlayıp konuşmaya
başlayın. Edebiyat, tarih, sanat, yüksek kültür konularına ibre hiç
tepki vermez, yerinde durur.
Siyaset dedikodu ve polemiklerinden dem urunuz, ibre heyecanla
oynamaya başlar.
İbreli adamın bağlı olduğu cemaat veya tarikat konuşulunca ibre
çılgınlar gibi oynar.
Meftunu olduğu din baronunun ismi geçince alet patlar, ibre bir
tarafta manometre öbür tarafta, herif bir tarafa…
Halkımızın, gençliğimizin bir kısmına cidden yazık oldu.
Dikkatsizlik, hafızasızlık, meraksızlık had safhada.
İçmeye ayrına olmayanlar helaya pahalı telefonlarla gidiyor. Be
adam bari memşânede konuşma. Olmaz, konuşmadan duramaz. Konuşmazsa
patlar.