ÖLÜRSEK CENNET BİZİM, KALIRSAK VATAN BİZİM!..
Kur’an- ı Kerim Tevbe süresi 111. Ayet-i celile de; Bismillahirrahmanirrahim’’
‘’ Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.’’
Ayeti kerimeyle ilgili ruh-ul beyan tefsirinde müthiş bir Ayna-i Merziyye kıssası vardır. Uzun bir kıssa olduğu için sizlere özet halinde bahsedeceğim;
Abdül Vahit (k. s) şöyle anlatır;
Çıkılacak savaştan önce bu ayet aşır olarak okunur. Dinleyenlerden 14 yaşlarında kendisine çokça mal kalmış yetim bir çocuk:
-“Gerçekten Allah müminlerden mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın mı aldı, öyle mi?” Diye sorar.
Aldığı evet yanıtından sonra;
“Öyleyse ben de mallarımı ve canımı Allah yolunda veriyorum, savaşa geleceğim” der.
Hazırlıklar devam ederken gündüzleri oruçlu geceleri atların bakımıyla ilgilenen genç, bir ara dalmakla dalar (uyuklama- şekerleme) gibi. Kendine geldiğinde çocuğun güldüğünü görenler, ne olduğunu sorar. Çocuk anlatmaya başlar;
Etrafında bol yeşillik olan berrak bir ırmak vardı. İnciden çadırlar ve huriler vardı. Beni görünce Ayna-ı Merziyye’nin eşi diyerek birbirlerine haber verdiler. “Ayna-ı Merziyye aranızda mı?” dedim. “Hayır, sen devam et.” dediler. Sonra saf sütten bir ırmak ve huriler vardı. Onlara sordum; “Ayna-ı Merziyye aranızda mı?” diye; “Devam et” dediler. Şaraptan bir ırmak ve huriler vardı. Beni görünce; “Devam et.” dediler. En son saf baldan bir ırmak, huriler ve eşi benzeri olmayan inciden bir çadır gördüm. Bana; “Ayna-ı Merziyye içeride.” dediler. İçeri girdim yakut ve incilerle süslenmiş Ayna-ı Merziyyeyi gördüm, âşık oldum. Yanına gidip dokunmak istedim. “Şimdi sen de hayat kokusu var. Akşama inşallah beraber iftar ederiz.” dedi, diye anlatır.
O sıra düşman tarafından bir saldırı başlar. Genç elinde kılıcıyla 9 düşman askerini öldürür ve 10. da kendisi şehit olur. O, tebessüm ederek şehitlik mertebesine ulaşır.
Bizim 15 Temmuz şehitlerimiz de tebessüm etmiyorlar mıydı?
Vatan, devlet, millet ve bayrak için 15 Temmuz’da meydanlara çıkan halkın çocuklarıydı, Afrin sınırında teröre karşı koymaya giden Mehmetçiklerimiz...
Öyle bir asker ki nereye diye sorulduğunda;
- Düğüne,
Evdekilere ne diyorsun diye sorulduğunda;
- Beklemesinler, diyen çelik yürekler.
Ya vatanın selameti için nelerden vazgeçebildiğinin haklı onur ve gururuyla başı dimdik yaşayanlar arasında her bir karış toprağın kıymetini belki daha da bilerek ömür sürecekler ya da şehitliklerini kutlayacaklar.
Onlar yaşamlarını hiçe sayarak yaptıkları bu fedakârlıkta yalnız olmadıklarını da biliyorlar.
Analar, bacılar, eşler, yarenler var arkalarında…
Kimi atkı, kimi bere ördü. O örgülerin her bir ilmeğinde; anaların duası, bacıların şefkati, eşlerin sevgisi, yarenlerin özlem dolu bakışları, beşikte bıraktığı bebesinin umudu vardı.
Dua ordularının elleri, yalvarış ve yakarışlarıyla semada...
Göz pınarlarından akıyor görünen, kaynağı gönüllerin derinliklerinden gelen damlaların; “Dualarımıza icabet eyle ya Rab, vatanımıza milletimize zeval verme, Mehmetçiğimizi koru, vatanımız bölünmesin bayrağımız inmesin, dini Mübin-i İslam ı yeryüzün de muzaffer eyle… Yasinler, fetihler, hatimler yüzü suyu hürmetine dualarımıza icabet eyle Ya Rab…” haykırışlarının geceyi inletmesi vardı.
“Bu zafer kimin, bu vatan kimin?!
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.” diyerek ne güzel anlatmış şair Orhan Şaik Gökyay şiirinde.
Ve Mehmetçiğimiz de;
“Ölürsek Cennet Bizim, Yaşarsak Vatan Bizim.” diyerek ne güzel özetlemiştir durumu.
Suzan ÖZÇELİK