Türkçe, sanat ve bilimin her türüne cevap verecek nitelikte; ses ve musikiye yatkın, anlatım gücü kuvvetli bir dildir. Türkçeyi anlamak elbette bir büyük zekâ gerektirir. Türkçe; atasözleri ve deyimleri, deyişleri ile de mükemmeldir. Bakın, bir sözcükten yola çıkarak size bu söylediklerimin doğruluğunu ispatlayabilirim.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ne demişti: 'Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçenin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.'

Oysa Türkçe, sanat ve bilimin her türüne cevap verecek nitelikte; ses ve musikiye yatkın, anlatım gücü kuvvetli bir dildir. Türkçeyi anlamak elbette bir büyük zeka gerektirir. Türkçe; atasözleri ve deyimleri, deyişleri ile de mükemmeldir. Bakın, bir sözcükten yola çıkarak size bu söylediklerimin doğruluğunu ispatlayabilirim.

Örnek; kurma, tasarlama, bir işi yapmayı önceden düşünme, bir şeyi yapmaya karar verme, kasıt anlamlarında kullanılan 'niyet' sözcüğünü alalım. Bu sözcükle yapılmış onlarca deyim vardır. Bir işi yapmaya karar vermek karşılığı olarak; 'niyet etmek', kötü bir davranışta bulunması muhtemel olan kişiye 'niyeti bozuk', fal vb. şeylerden medet umarak bir şeyin olmasını istemek anlamında 'niyet tutmak', bir kimse için hazırlanan bir şeyin ona değil de başkasına nasip olması karşısında; 'kime niye kime kısmet' deyimlerini kullanırız. Oruç tutana 'niyetli' deriz.

Sevgiliye; 'Karanfilim dalım var/Şeker gibi balım var/Niyet böyle mi idi/ Taş yürekli zalim yar.', diye sitem ederiz. Kişinin son yolculuğunda imamın, 'er kişi niyetine' diyerek kıldırdığı namazdaki niyette 'makamı ne olursa olsun ecelin geldiğinde bu dünyadan gideceksin', düşüncesi vardır. 'Niyet hayır, akıbet hayır' atasözümüzde de insanların yaptıkları işlerin niyetleri ile paralel olduğuna/olacağına hükmederiz. Elbette yapılmasını/ olmasını istediğimiz bütün işlerde asıl olan 'niyettir.' İnsanın bir şeyi yaparken neyi düşündüğü, neyi amaçladığı, hangi hedefe varmak istediği niyeti ile belli olur ve şekillenir. Şu bir büyük gerçektir ki iyi niyetle girişilen her işin sonu hayırla, kötü niyetle girişilen her işin sonu da hüsranla biter.

Atasözlerimize, deyimlerimize, deyişlerimize konu olan 'niyet' sözcüğü zaman zaman da fıkralara konuk olur. Olmayacak sebeplerle suç ve suçlu aramak niyetinde olanlara 'öküzün altında buzağı arıyor', deriz. Kurt ile kuzu hikayesini bilirsiniz. Hani kuzunun biri derenin aşağısında su içerken derenin yukarısından hışımla gelen bir kurt; 'sen kim oluyorsun da benim suyumu bulandırıyorsun, bu hadsizliğin cezasın çekeceksin', deyince kuzu, 'Aman efendim, kızmayın, ben sizin suyunuzu nasıl bulandırırım! Siz derenin yukarısındasınız, ben aşağısındayım.', demesine, akla ve mantığa uygun cevap vermesine karşılık kurt; 'onu bunu bilmem, suyumu bulandırdın, bu hadsizliğin karşılığında da ben seni yiyerek cezalandıracağım' demiş ya işte o hikaye… Dedim, yine diyorum; bir işe girişirken niyet çok önemlidir.

İnsanlıktan nasibini almamış, ahlakı ve tıyneti zayıf, kişiliği gelişmemiş, basiretsiz insan kılıklı yaratık ve yaratıklardan iyi niyet beklemek, elbette zordur. Hele de böylesi sıfatların sahibi olan nefsi arzularını ve dünyevi çıkarlarını her şeyin üstünde gören sefiller, bir de bir şekilde hak etmedikleri bir gücü ellerinde bulunduruyorlarsa… Bu tiplerin olay ve durumları ters yüz ederek göstermeleri, bahane bulmaları, yumurtaya kulp takmaya çalışmaları tıynetlerinin gereği ve sonucudur. Güzelim ülkemiz Türkiye'mizde son zamanlarda gelişen/ geliştirilmeye çalışılan olay ve durumlara bakarak böyle düşünmekten kendimi alamıyorum. Ben, yine de 'niyeti kötü olanlardan' Allah'a sığınıyor Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılın olan 2023'ün ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini Allah'tan diliyor, 2022 yılının bu son yazısını da bilinen bir fıkra ile noktalıyorum.

Birbirlerinden hoşlanmayan iki kişi yolda karşılaşmışlar. Kerhen de olsa selamlaşmışlar. Hani ayıp olmasın diye de biri diğerine 'hava da bugün bulutlu', demiş. Öteki hemen öfkeyle sesini yükseltmiş 'terbiyesizlik etme', diye karşılık vermiş. Sonra da aralarındaki diyalog şöyle devam etmiş. 'Yahu! Ben sana ne söyledim?' 'Daha ne söyleyeceksin, sen bana ördek dedin!' 'Anlamadım, nereden çıkartıyorsun bunu? Ben…', ancak diğeri sözün tamamlamasına fırsat vermeden 'evet, ördek demedin; ancak 'hava bulutlu', dedin. Hava bulutlu olunca ne olur? Yağmur yağar. Yağmur yağınca ne olur? Su birikintisi olur. Su birikintisinde de ördekler yüzer! O halde havanın bulutlu olduğunu söylemekle, sen bana ördek dedin, kızınca da 'ben sana ne söyledim', diyorsun!', demiş.