Bir Müslüman kendisini nasıl tanıtmalıdır?
Birinci olarak: Ben elhamdülillah Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Ümmetindenim demelidir.
İkinci olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebindenim.
Üçüncü olarak gerekiyorsa, lüzumu varsa meşrebini söyleyebilir.
Mesela:
Ben Üstad-ı muhterem Bediüzzaman hazretlerinin talebesiyim…
Yahut:
Tarikat-i aliyye-i Kadiriyye mensubuyum.
Hür ve mukim bir Müslüman erkek, şer’î bir mazereti yoksa vakit ezanı okununca, arkasında namaz kılınabilecek bir imamın camiine gidip cemaatle namaz kılmalıdır.
Doğru dürüst ve yeterli miktarda akaid, fıkıh, ilmihal bilmeyen cahillerin tarikata girmeleri, tasavvuf deryasına açılmaları tehlikelidir.
Vakit namazında her meşrepten Müslüman camide cemaat olur ve Rahmana ibadet eder. Bu cemaatin içinde Nakşî, Kadirî, Rufaî, Mevlevî ve diğer turuk-i aliyye mensupları olur… Hatta tasavvufa ve tarikata karşı olanlar da bulunur… Risale-i Nur talebesi olur… Bunlar ne cami içinde, ne cami dışında çekişmezler, kardeşlik hukukunu bozmazlar, tartışmazlar…
Selamlaşırlar, merhaba derler, birbirlerine yardım ederler, destek olurlar. Hayırlı işlerde rekabet yapılamaz, ancak kardeşçe müsabaka=yarışma yapılabilir.
Camiler sadece namaz kılma mekanları değildir. Gerçek imam, maaşlı namaz kıldırma memuru değildir. İmam efendi mahallesindeki gerçek fakirleri, miskinleri, sıkıntıya düşmüşleri arar, bulur ve onlara zekat verilmesi, yardım edilmesi konusunda öncülük ve önderlik eder… Camilerde, cemaati sıkmayacak şekilde ilmihal ve ahlak dersleri verilir.
Lise ve üniversite gençliği camilere çekilmelidir. Gençliği camiden soğutacak, nefret ettirecek haller ve davranışlar İslama hıyanettir.
İstanbulda en az üç yüz camide, sanat bilir, sanatkar, sanattan anlayan derin kültürlü idealist imamların ve müezzinlerin nezaretinde ücretsiz sanat kursları açılmalıdır.
Camilerdeki sanat kursları kesinlikle kadın erkek karışık olmamalıdır.
Bütün ağırlık hatta, tezhibe, ebruya verilmemeli, yüzlerce konu ve dalda sanat faaliyeti yapılmalıdır.
Camilerde hiçbir hayır işi için makbuzsuz para toplanmamalıdır.
Hiçbir islamî hizmet şifahî kültürlülere, IQ’su 100’ü altında olanlara, partizanlara, holiganlara , orta veya geri zekalılara verilmemelidir.
İçte ve dışta cami hoparlörlerini 65 veya 70 desibelin üzerinde açanlar islamî hizmete layık olmayan elemanlardır.
Muhterem, vasıflı, ehliyetli, icazetli ulema ve fukaha; camilerde, bir kitabı esas alarak usul-i fıkıh, usul-i hadis, usul-i tefsir derslerini özet olarak okutmalıdır.
Ecdadımızdan bazı muhterem zatlar İstanbul camilerinde Mesnevî dersleri verilmesi için vakıflar bırakmıştır. Bugün hiçbir camide Mesnevî dersi verilmiyor, bu vakıflar, bu paralar ne olmuştur?
Camiler öyle cazibe merkezleri olmalıdır ki, ezan okununca Müslümanlar oraya seve seve, heyecanla gitmelidir.
Camilerde hiçbir cemaatin, tarikatin, hizbin, fırkanın; adam, taraftar, holigan, militan devşirmesine izin ve fırsat verilmemelidir.
Camilerde cemaat propagandası yapılmamalıdır.
Camilerin içine kesinlikle siyaset girmemeli, sokulmamalıdır.
İmamların namaz kıldırma memuru durumuna düşürülmesi büyük bir hıyanettir.
Cami imamları, tabakat-ı fukahanın en aşağı derecesi ve rütbesi olan müftülük icazetine sahip olmalıdır.
Sünnî Müslüman çoğunluğun en zeki, en kabiliyetli, en istidatlı çocukları hademe-i hayrat (din görevlisi), subay ve öğretmen olarak yetiştirilmelidir.
Nadir istisnalar dışında bugünkü İmam-Hatip mektepleri ve ilahiyat fakülteleri kalifiye din hizmetlisi yetiştiremez. Bu maksatla paralel ve alternatif bir eğitim sistemi kurulmalıdır.
Memleketimizde hortlatılan ve sinsice güçlendirilen Mutezile mezhebine mensup bir kimsenin ardında namaz kılınmaz.
Bir Fazlurrahmancının arkasında namaz kılınmaz.
Bid’atleri, namazlarının ifsad edenlerin arkasında namaz kılınmaz.
Bu devirde üç hak ibrahimî din vardır diyenlerin arkasında kılınan namazlar fesada uğrar.
Tasavvuf ve tarikat Müslümanlarını şirk ve küfürle suçlayanların ardında namaz kılınmaz.
İmamların âlim, ârif, âbid, muhlis, muttaqi, vera sahibi, zahid, firasetli, uyanık, şuurlu ve mutlaka icazetli zatlar olması gerekir.
Camilerin iki rahmanî ziyneti vardır:
Mihraplarındaki. minberlerindeki, kürsülerindeki icazetli hizmetliler.
İkincisi: Vakit namazlarında o mekanları dolduran mü’minler.
Bu ikisi yoksa, cami altın kaplı olsa yine de mânen haraptır.
Camileri yaldızlayıp, içlerine ve dışlarına hoparlörler koyup, kaloriferler yaptırıp, klimalar taktıran ama mübarek seher vakitlerinde o mekanları boş bırakanlar büyük bir gaflet içindedir.
Müslümanların kurtuluşu, yücelmesi, aziz olması, hür yaşaması camilerden geçer.
Sabah vakti çok önemlidir. Camiler sabah namazında halk ve bilhassa gençlik ile doluysa durum iyi olabilir. Boş ise durum kesinlikle kötüdür.
İmkanlı ve bilgili Müslümanların, sahih iman hizmetlerinden sonra ikinci vazifesi namazın dosdoğru kılınmasıdır,
İman hizmetlerini ve namazın ikamesini ihmal veya büsbütün terk edip, Müslüman ahaliyi siyaset dedikoduları ile meşgul edenler büyük vebal altındadır.
Müslümanların üstünlük derecesi taqva iledir. Kim daha taqvalı ise onun manevî rütbesi üstündür.
Cemaat taassubu dolayısıyla salih mü’min kardeşlerine soğuk davrananlar, hattâ bazen onlara düşmanlık edenler İslamı anlamamış cahil ve gafillerdir.
Türkiye’deki dinî gevşekliklerden, cahillikten, gafletten, Müslümanların parçalanmış ve bölünmüş olmasından, namaz kılanların azınlık olmasından, ahlakın bozukluğundan öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı sorumludur.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) üç kere peş peşe beyan ettiği üzere “Din nasihattir”. Ellerinde imkan, fırsat, hürriyet olanların, Müslüman halka ve gençliğe en güzel, en uygun, en etkili, en düzgün şekilde öğüt vermeleri gerekir.
Bütün İmam-Hatip mekteplerinde vakit namazlarının, okul camiinde, okul imamının ardında bütün öğrencilerin katılımıyla cemaatle kılınması mecburî olmalıdır.
Ah Sultan Abdülhamid vah Sultan Abdülhamid diye ucuz hamaset edebiyatı yapanlar samimî iseler, o dindar Sultanın zamanında Galatasaray lisesinde bile namazların cemaatle kılınmasının mecburî olduğunu bilmelidir.
Benim cemaatim, benim tarikatım, benim derneğim, benim vakfım, benim hizbim, benim fırkam teranelerini bırakalım da, bundan sonra benim Ümmetim diyelim.
Ümmet birliğini yitiren Müslümanlar birbirine düşer ve küfür ve nifak kurtlarının hücumuna uğrar.
Boynunda râşid bir Halifeye biat ve itaat bağı olmadan ölen kimse sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olur. Bunu bendeniz demiyorum, Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz söylüyor.
Allah katında tek hak, makbul, geçerli din İslamdır. Zamanımızda başka hak ibrahimî dinler de vardır inancı batıldır.
Bütün mü’minler şu müşterek=ortak değerlerde birleşmelidir:
Sahih bir iman… Beş vakit namazın dosdoğru kılınması… Kur’an… Sünnet… Şeriat… Ümmet… İmamet… İslam ahlakı…
Bütün ibadetler, hizmetler, hayır ve hasenatlar, cihadlar, dinî faaliyetler ihlasla yapılmalıdır.
Müslümanlara nasihat edilmelidir, nasihat!..
Bu öncelikle benim işim değildir. Ulemanın, fukahanın, zenginlerin, güçlülerin, imkanlıların, ellerinde fırsat olanların vazifesidir.