Birinci olarak: Ben elhamdülillah Muhammed (Salat ve selam
olsun ona) Ümmetindenim demelidir.
İkinci olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebindenim.
Üçüncü olarak gerekiyorsa, lüzumu varsa meşrebini
söyleyebilir.
Mesela:
Ben Üstad-ı muhterem Bediüzzaman hazretlerinin
talebesiyim…
Yahut:
Tarikat-i aliyye-i Kadiriyye mensubuyum.
Hür ve mukim bir Müslüman erkek, şer’î bir mazereti yoksa
vakit ezanı okununca, arkasında namaz kılınabilecek bir imamın
camiine gidip cemaatle namaz kılmalıdır.
Doğru dürüst ve yeterli miktarda akaid, fıkıh, ilmihal
bilmeyen cahillerin tarikata girmeleri, tasavvuf deryasına
açılmaları tehlikelidir.
Vakit namazında her meşrepten Müslüman camide cemaat olur ve
Rahmana ibadet eder. Bu cemaatin içinde Nakşî, Kadirî, Rufaî,
Mevlevî ve diğer turuk-i aliyye mensupları olur… Hatta tasavvufa ve
tarikata karşı olanlar da bulunur… Risale-i Nur talebesi olur…
Bunlar ne cami içinde, ne cami dışında çekişmezler, kardeşlik
hukukunu bozmazlar, tartışmazlar…
Selamlaşırlar, merhaba derler, birbirlerine yardım ederler,
destek olurlar. Hayırlı işlerde rekabet yapılamaz, ancak kardeşçe
müsabaka=yarışma yapılabilir.
Camiler sadece namaz kılma mekanları değildir. Gerçek imam,
maaşlı namaz kıldırma memuru değildir. İmam efendi mahallesindeki
gerçek fakirleri, miskinleri, sıkıntıya düşmüşleri arar, bulur ve
onlara zekat verilmesi, yardım edilmesi konusunda öncülük ve
önderlik eder… Camilerde, cemaati sıkmayacak şekilde ilmihal ve
ahlak dersleri verilir.
Lise ve üniversite gençliği camilere çekilmelidir. Gençliği
camiden soğutacak, nefret ettirecek haller ve davranışlar İslama
hıyanettir.
İstanbulda en az üç yüz camide, sanat bilir, sanatkar,
sanattan anlayan derin kültürlü idealist imamların ve müezzinlerin
nezaretinde ücretsiz sanat kursları açılmalıdır.
Camilerdeki sanat kursları kesinlikle kadın erkek karışık
olmamalıdır.
Bütün ağırlık hatta, tezhibe, ebruya verilmemeli, yüzlerce
konu ve dalda sanat faaliyeti yapılmalıdır.
Camilerde hiçbir hayır işi için makbuzsuz para
toplanmamalıdır.
Hiçbir islamî hizmet şifahî kültürlülere, IQ’su 100’ü altında
olanlara, partizanlara, holiganlara , orta veya geri zekalılara
verilmemelidir.
İçte ve dışta cami hoparlörlerini 65 veya 70 desibelin
üzerinde açanlar islamî hizmete layık olmayan elemanlardır.
Muhterem, vasıflı, ehliyetli, icazetli ulema ve fukaha;
camilerde, bir kitabı esas alarak usul-i fıkıh, usul-i hadis,
usul-i tefsir derslerini özet olarak okutmalıdır.
Ecdadımızdan bazı muhterem zatlar İstanbul camilerinde Mesnevî
dersleri verilmesi için vakıflar bırakmıştır. Bugün hiçbir camide
Mesnevî dersi verilmiyor, bu vakıflar, bu paralar ne
olmuştur?
Camiler öyle cazibe merkezleri olmalıdır ki, ezan okununca
Müslümanlar oraya seve seve, heyecanla gitmelidir.
Camilerde hiçbir cemaatin, tarikatin, hizbin, fırkanın; adam,
taraftar, holigan, militan devşirmesine izin ve fırsat
verilmemelidir.
Camilerde cemaat propagandası yapılmamalıdır.
Camilerin içine kesinlikle siyaset girmemeli,
sokulmamalıdır.
İmamların namaz kıldırma memuru durumuna düşürülmesi büyük bir
hıyanettir.
Cami imamları, tabakat-ı fukahanın en aşağı derecesi ve
rütbesi olan müftülük icazetine sahip olmalıdır.
Sünnî Müslüman çoğunluğun en zeki, en kabiliyetli, en
istidatlı çocukları hademe-i hayrat (din görevlisi), subay ve
öğretmen olarak yetiştirilmelidir.
Nadir istisnalar dışında bugünkü İmam-Hatip mektepleri ve
ilahiyat fakülteleri kalifiye din hizmetlisi yetiştiremez. Bu
maksatla paralel ve alternatif bir eğitim sistemi
kurulmalıdır.
Memleketimizde hortlatılan ve sinsice güçlendirilen Mutezile
mezhebine mensup bir kimsenin ardında namaz kılınmaz.
Bir Fazlurrahmancının arkasında namaz kılınmaz.
Bid’atleri, namazlarının ifsad edenlerin arkasında namaz
kılınmaz.
Bu devirde üç hak ibrahimî din vardır diyenlerin arkasında
kılınan namazlar fesada uğrar.
Tasavvuf ve tarikat Müslümanlarını şirk ve küfürle
suçlayanların ardında namaz kılınmaz.
İmamların âlim, ârif, âbid, muhlis, muttaqi, vera sahibi,
zahid, firasetli, uyanık, şuurlu ve mutlaka icazetli zatlar olması
gerekir.
Camilerin iki rahmanî ziyneti vardır:
Mihraplarındaki. minberlerindeki, kürsülerindeki icazetli
hizmetliler.
İkincisi: Vakit namazlarında o mekanları dolduran
mü’minler.
Bu ikisi yoksa, cami altın kaplı olsa yine de mânen
haraptır.
Camileri yaldızlayıp, içlerine ve dışlarına hoparlörler koyup,
kaloriferler yaptırıp, klimalar taktıran ama mübarek seher
vakitlerinde o mekanları boş bırakanlar büyük bir gaflet
içindedir.
Müslümanların kurtuluşu, yücelmesi, aziz olması, hür yaşaması
camilerden geçer.
Sabah vakti çok önemlidir. Camiler sabah namazında halk ve
bilhassa gençlik ile doluysa durum iyi olabilir. Boş ise durum
kesinlikle kötüdür.
İmkanlı ve bilgili Müslümanların, sahih iman hizmetlerinden
sonra ikinci vazifesi namazın dosdoğru kılınmasıdır,
İman hizmetlerini ve namazın ikamesini ihmal veya büsbütün
terk edip, Müslüman ahaliyi siyaset dedikoduları ile meşgul edenler
büyük vebal altındadır.
Müslümanların üstünlük derecesi taqva iledir. Kim daha taqvalı
ise onun manevî rütbesi üstündür.
Cemaat taassubu dolayısıyla salih mü’min kardeşlerine soğuk
davrananlar, hattâ bazen onlara düşmanlık edenler İslamı anlamamış
cahil ve gafillerdir.
Türkiye’deki dinî gevşekliklerden, cahillikten, gafletten,
Müslümanların parçalanmış ve bölünmüş olmasından, namaz kılanların
azınlık olmasından, ahlakın bozukluğundan öncelikle Diyanet İşleri
Başkanlığı sorumludur.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) üç kere peş
peşe beyan ettiği üzere “Din nasihattir”. Ellerinde imkan, fırsat,
hürriyet olanların, Müslüman halka ve gençliğe en güzel, en uygun,
en etkili, en düzgün şekilde öğüt vermeleri gerekir.
Bütün İmam-Hatip mekteplerinde vakit namazlarının, okul
camiinde, okul imamının ardında bütün öğrencilerin katılımıyla
cemaatle kılınması mecburî olmalıdır.
Ah Sultan Abdülhamid vah Sultan Abdülhamid diye ucuz hamaset
edebiyatı yapanlar samimî iseler, o dindar Sultanın zamanında
Galatasaray lisesinde bile namazların cemaatle kılınmasının mecburî
olduğunu bilmelidir.
Benim cemaatim, benim tarikatım, benim derneğim, benim vakfım,
benim hizbim, benim fırkam teranelerini bırakalım da, bundan sonra
benim Ümmetim diyelim.
Ümmet birliğini yitiren Müslümanlar birbirine düşer ve küfür
ve nifak kurtlarının hücumuna uğrar.
Boynunda râşid bir Halifeye biat ve itaat bağı olmadan ölen
kimse sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olur. Bunu bendeniz
demiyorum, Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz
söylüyor.
Allah katında tek hak, makbul, geçerli din İslamdır.
Zamanımızda başka hak ibrahimî dinler de vardır inancı
batıldır.
Bütün mü’minler şu müşterek=ortak değerlerde
birleşmelidir:
Sahih bir iman… Beş vakit namazın dosdoğru kılınması… Kur’an…
Sünnet… Şeriat… Ümmet… İmamet… İslam ahlakı…
Bütün ibadetler, hizmetler, hayır ve hasenatlar, cihadlar,
dinî faaliyetler ihlasla yapılmalıdır.
Müslümanlara nasihat edilmelidir, nasihat!..
Bu öncelikle benim işim değildir. Ulemanın, fukahanın,
zenginlerin, güçlülerin, imkanlıların, ellerinde fırsat olanların
vazifesidir.