Önümüzde 3 ihtimal var:
Birinci ihtimal:
Yakalanmış olan bu istikrar, sür'at, kalkınma ve itibar, kurulacak
yeni hükümetle de devam eder. Hiçbir kayıp ve sarsıntı yaşanmaz.
Mevcut büyük projelere yeni büyük projeler katılır. Yüksek
hedeflere giden bu yürüyüş sakatlanmaz.
Bölgedeki yerimizi kaybetmediğimiz gibi dünya devleti olma
iddiamız, 10. Büyük ekonomik güç hedefimiz de devam eder.
Dostlarımızın sevinmesi, düşmanlarımızın çekinmesi bitmez.
İkinci ihtimal:
Kurulacak yeni hükümet, ancak mevcudu muhafaza edebilir. Kısmi
kayıplar olsa da mevcut projeler yürür. İstikrar bozulmaz. Kalkınma
devam eder. Bu takdirde eğitimde, bayındırlıkta, ulaşımda,
sağlıkta, elektronikte, harp sanayiinde, turizmdeki seviye
korunabilir. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 3. Havalimanı vs. herhalde
biter ama asrın projesi Kanal İstanbul hayal olur. Yeni dev
projeler hayata geçemez. 2023 Büyük Türkiye, 2071 Cihan Devleti
Türkiye idealleri hedef olarak kalsa ve dile bile gelse de hatıraya
dönüşür.
Üçüncü ihtimal:
Kurulacak yeni hükümet, bir varlık gösteremez. Mevcudu da muhafaza
edemez. Türkiye yeniden 2001 günlerine döner. Her yatırım olduğu
gibi kalır. Şu bütün yükselen binalar "kiralık" levhalarıyla dolar.
İMF ve Dünya Bankasından borç almalar başlar. İMF komiserleri, kral
edalarıyla Ankara'yı teftiş ederler. "Yurtta sulh cihanda sulh"
avunmaları çokça işitilir. İsrail gözde stratejik müttefik
olur.
Soru:
-Bu ihtimallerden hangisi kuvvetli?
Şu gün için belli değil...
Temenni, gayret, istek ve duamız birincinin olmasıdır. Ne var ki
kat'i kanaatimiz o ki hiçbir koalisyon hükümeti, birinci ihtimali
gerçekleştiremez. 1683 İkinci Viyana kaybından bu yana yakalanmış
bu büyük yürüyüş en iyimser ifadeyle topallar.
Kurulabilecek iyi bir koalisyon ahenk ve karşılıklı itimat ve
inançla çalıştığı takdirde ancak ve ancak ikinci ihtimal hayat
bulur, şöyle böyle de olsa mevcut muhafaza edilebilir.
Sonuncu ihtimale gelince; o musibeti düşünmek bile istemeyiz.
"Düşman başına!" bile demeyiz.
Bu sebeple...
Olmazsa olmaz şartımız muktedir bir iktidarın iş başına gelmesidir.
Bu da tek parti hükümetleriyle mümkün olmakta. Biz 1960'tan bu yana
yaşanan bütün koalisyon, azınlık ve tek parti iktidarlarını gördük.
Bu zaman zarfında Türkiye'deki ve dünyadaki, bütün darbelere, bütün
krizlere, 27 Mayıs'a, taş plağa, Keneddy'nin katline, 1968
Sosyalist hareketlerine, aya insan inmesine, sokaklarımızda günde
20-25 kişinin ölmesine, Kaddafi'nin darbe yapmasına, Kıbrıs
Harbine, İran inkılabına, ASALA'nın elçilerimizi şehit etmesine,
Enver Sedat'ın öldürülmesine, renkli televizyona, Afganistan
savaşına, otomatik çamaşır makinesine, SSCB'nin yıkılmasına, Bosna
soykırımına, PKK terörüne, internete, cep telefonuna, Körfez
harekâtlarına ve daha nelere, ne skandallara, depremlere ve
nihayetinde akıllı telefona, BOP'a, Arap Baharına ve Irak, Suriye,
Yemen ve Doğu Türkistan felaketlerine şahit olduk.
Yazı hayatımızın 40. yılındayız.
Bu kadar tecrübe bize şunu öğretti ki koalisyon partileriyle
muktedir iktidar kurulması mümkün değildir. Hâlbuki bizim de orta
doğunun da İslam coğrafyasının da Türkiye'de muktedir, güçlü, karar
alabilen ve aldığı kararı gün sektirmeden icra eden hükümete
ihtiyacı vardır. Buna dünya huzurunun da ihtiyacı var. İktidarın,
iki veya daha fazla partiye bölüşüldüğü şartlarda böyle bir hükümet
kurulamamaktadır. Orta ve Kuzey Avrupa'nın nevi şahsına münhasır
hükümet etmelerini Türkiye ile karıştırmamalı.