1990’lı yıllardaki İslam algısının bir sonucu olarak, benim
güvendiğim tüm cemaat mensupları meal okumanın insanı inanç
bozukluklarına götüreceğini anlatırdı. “Meal okuma sapıtırsın”
derlerdi. 1990’lı yıllarda dini cemaatlerin çıkardığı takvimlerin
yapraklarında bile meal okuyarak İslam’ı anlamanın tehlikelerini
anlatırlardı. Bu günün gençleri belki böyle şeylerle pek
karşılamıyorlardır, artık internet var ya, kimse bilgiden uzak dur
demeye cesaret edemiyor. İnternet gençliği için bu durum çok komik
gelebilir. Fakat gerçekten durum öyle idi. Bugün ise neredeyse meal
yazdırıp basmayan cemaat yok gibi. Yani bazı cemaatler duruma ayak
uydurdu, bazıları ise ayak uyduramadığı için mensuplarının
birçoğunu kaybetti, yeni mensuplar da kazanamadı. Dolayısı ile
göreceli olarak etkinliklerini kaybettiler. Onun için böyle ‘meal
okuma sapıtırsın’ görüşünde olanlar azaldı. 1990’lı yıllardaki
birçok tartışmalar geride kaldı. Artık herkes meal okuyor. Ama o
günlerde belirtilen mahsurlar da tamamen ortadan kalmış
değildir.
Kuran meali alıp okumaya çalıştım. Bana anlatılan dinin, inanç ve
fıkıhi bilgileri ile kuran mealinde yer alan bir çok bilgiyi
bağdaştıramadım. O zaman internet yok. Benimle aynı sorunlarla
karışlaşmış kişilerin bulduğu cevapları bulup öğrenmek de mümkün
değil. Bağdaşmayan bu bilgileri soracağım modern zamanın sorularını
yanıtlayan alim bir zat da bulamadım. Hep Kur’an’la çelişkili
olduğunu düşündüğüm, fıkıhla, hadislerle, menkıbelerle, tarihi
hikayelerle, inançlarla karşılaşıyordum. Ama bunları bana
ehlisünnet inanç ve fıkhına göre izah edecek biri yoktur. Sonra
benim aklımı en iyi doyuran, Risale-i Nurlarla karşılaştım.
Hakikaten Bediüzzaman Hazretleri zamanın sorularına çok güzel
cevaplar vermişti. Herkes onu okumamı söylüyordu, çok ciddi akıl
karışıklı içinde neye inanacağını şaşırmış biri idim. Bir taraftan
da diğer kitapları da okuyordum. Bana her ne kadar başka kitap
okumana gerek yok deseler de. Vardır bir bildikleri deyip, yıllarca
geleneksel dini ilimlerle ters düşmemek için düzenli meal okumaları
yapmadım. Okuduğum kadar mealle bile geleneksel ilimlere olan
şüphelerim arttı. Ancak kesin bir dil ile reddetmedim. Fakat
düzenli bir meal okuma alışkanlığı da bu nedenlerle edinmedim.
Arkadaşlarla bir araya gelince ya hadis ya da risale-i nur dersleri
yapardık. Bu dersler de beni tatmin etmedi. Çok dua ediyordum ilmin
hakikatini bulmak için. Artık okuduğum hiçbir kitap bana zevk
vermiyordu. Çünkü hep karşılaştırıp, sorular üretmeme neden
oluyordu. Sonra Allahın yönlendirmesi ile manevi yönünün iyi
olduğuna inandığım bir hoca ile tanıştım. Her soruma cevap
veriyordu. Geleneksel ve modern ilimlere hakim idi. Kur’an meali
okumamı, sorularım olursa cevaplayacağını beyan etti. İşte o
iştiyak ile başladım okumaya. Her sorumu sordum. Her soruma cevap
aradım. Aklımı kurcalayan bir soru kalmayıncaya kadar soru sorup
cevap aradım. Doya doya okudum. Zaman zaman bocaladım. Bazen bir
yıl cevabını aradığım sorular oldu. Günlerce kitap okuyup, cevaplar
aradım. Artık başkasına cevap yetiştirmek için değil, kendi
aklımdan gelen manevi yaralarımı sarmak için okuyordum. Yani kendi
yaralarıma merhem olsun diye okudum. Bu sorularıma cevap
arayışlarım 1999 yılından 2008 yılına kadar sürdü. 1999 yılından bu
tarafa düzenli meal ve tefsir sohbetleri yapmaya çalışıyoruz
arkadaşlarımla. Şimdi elhamdülillah en çok okuduğum kitaplar Kur’an
meali ve tefsiridir. Bütün kitapları Kur’an’ı daha iyi anlamak için
okuyorum. Dini ilimlerin ve insana dair sosyal bilimlerin özünü
Kur’an’da buldum. Kur’an’ın etrafında dolaşmaya gerek yok.
Kur’an’ın tam ortasında durmak lazım. Meal merkezli okuma planı
yapmak lazım. İnsan iyi niyetli ise, asla Kur’an okuyarak sapıtmaz.
Yeter ki hakikati arama sevdalısı olsun. Allah ihlas ile kendine
yöneleni neden sapıttırsın ki… Kur’an değişmeyen gündemimiz olsun.
Rabbim kuranın hakikatini anlayanlardan eylesin. amin
NOT: Kader konusuna devam edeceğim. Meal okuma rehberi yazacağım.
Nasıpse..