Merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan ve Hatay, Adıyaman, Adana, Şanlıurfa, Malatya dahil 10 ilimizi etkileyen depremde binlerce insanımızı kaybettik. Geride kalanlar, ailesini, yakınlarını kaybedenler, bir ömüre yetecek kadar acı.

Hatay, Adıyaman, Adana, Şanlıurfa, Malatya dahil 10 ilimizi etkileyen depremde binlerce insanımızı kaybettik. Geride kalanlar, ailesini, yakınlarını kaybedenler, bir ömüre yetecek kadar acı.

Yaşanan bu büyük felaket sonrası İstanbul'da birçok insan belediyelerin kapısını çalmaya başladı.

Evinin depreme dayanıklı olup olmadığını öğrenmek istiyor. Tabii kiracısı istesede evine bakılıp risk raporu çıkarılmasını istemeyen ev sahipleri de var halen! Hiçbir acının ders vermeyeceği insanlar bunlar.

Elbette Allah istemese deprem olmaz, olsa da sana bir şey olmaz. Ama ne var ki Allah sadece ilim değil bilim gibi her alanda insanların çalışmalar yapmasını söylemiş, önleminizi önce alın sonra bana güvenin demiştir.

İşte o bilim insanları, uzmanlar yıllardır Marmara Depremi'nin olacağını söylüyor. Büyüklüğü konusunda ufak tefek farklılıklar olsa da hiçbiri Marmara Depremi olmayacak şeklinde bir ifade kullanmıyor. Bunu yaparken de yazı tura atmıyorlar! Bilimsel verilere göre bir değerlendirme yapıyorlar.

Mesela 'TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI ' Kahramanmaraş'ın Depremselliği konu başlığı ile 2 Mart 2021 tarihinde ilgili kişi ve kurumlara Kahramanmaraş Deprem Raporu göndermiş, kritik uyarılarda bulunmuşlar.

AK Parti gözüken o ki böylesine önemli bir mevzuyu ciddiye almamış. İmar affı da öyle. Büyük hata!

Bunu açık yüreklilikle söylerken muhalefetin ne yaptığını da belirteceksin ki görevlerinin sadece eksikleri söyleme merkezi olduğunu sanmaktan vazgeçsinler.

4 Ocak 2023'te imar affının genişletilmesiyle ilgili teklif veren, vaadleri arasına koyan kim?

CHP…

Kentsel dönüşüme direnin çağrıları yapan kim?

İşçi Partisi Hatay Milletvekili Barış Atay!

Hangi gün iktidara depreme hazırlık konusunda gerekli bir baskı yaptınız?

İktidar da muhalefet de yapabilecekken yapmadıklarından dolayı suçludur.

Bu büyük felaket sonrası aksaklıklar, koordinasyon eksiği oldu mu oldu. Fakat 'Devlet yoktu' demek çok ayıp bir şey.

Bu saatten sonra bir yandan yaralar sarılırken, olası Marmara Depremi ile ilgili gereken önlemler alınmalıdır.

Ayrıca sadece yıkılan binalar ile ilgili sorumlular yargılanmamalı bu sonucun ortaya çıkmasında payı olan herkes hukuk önünde hesap vermelidir.

Özellikle bu süreçleri iyi bilen mimar bir kardeşimle konuştum.

Özetle;

Belediyelerin imar biriminden yapı ruhsatı alırken tüm projelerin yönetmelikler çerçevesinde olması gerekiyor. Belediye de o şekilde onaylamak zorunda. Zemin etüdü yapılırken çok dikkatli olmak lazım ve statik bu zemin etüdüne ve mimari projesine göre çizdiriliyor. İnceleyip onaylama işi belediyelerin ilgili birimleri.

Projeler onaylandıktan sonra yapı ruhsatı veriliyor ve ruhsat aldıktan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın sistemine giriş yapılarak havuz sisteminden o bina için yapı denetim firması atanıyor.

Müteahhitliğin bir okulu olmadığı için belgesi olan herkes müteahhitlik yapabiliyor ne yazık ki! Hal böyleyken müteahhit iş teslimini aldıktan sonra hafriyat alıp binayı yapmaya başlıyor. Binayı yaparken her aşamada yapı denetim firması denetlemek zorunda.

Ve belediyeden de mıntıka mühendisleri bu işi denetlemeli. Denetlenen her bir aşamada binaya seviye veriliyor.

%10-%40 filan şeklinde %100 e kadar. Binada projesine uygunluk yoksa seviye alamaz. Seviye alması demek projesine uygun yapıyor demektir. Burada betonun ve demirin kalitesi statik projede belirtiliyor. Fakat bazen binayı yapan ustalar statik projesinden farklı yapabiliyor. Ve müteahhitte daha ucuz diye onu seçebiliyor. Böyle olunca da projesine uygunluk olmuyor. Yani sahada yapılan ile projesi birbirini tutmuyor.

Hal böyle olunca müttehitinden başlayarak süreçte rolü olan her kimse cezasını almalıdır.

Siyasilerde birbirine suç atıp acılar üzerinden fırsatçılık yapmak yerine olası bir depreme karşı işin bir kenarından tutsun.

Daha fazla acıyı kaldıracak durumumuz kalmadı.

Zaten İstanbul'da bir deprem olması tüm Türkiye'yi kilitleyecek.

Gitsin herkes sandıkta hesaplaşsın.

21 Şubat Salı günü 12.55'de İstanbul Ankara hattında hızlı trene binen depremzede bir anne ve iki çocuğunun yüzünden okunan acı. Yaşadıklarına, kayıplarımıza çok ama çok üzülen fakat çocuklarına bir şey olmadığı için dua eden anne!

Trenin küçük kafeterya bölümünde kendileriyle içtenlikle ilgilenen, yardımın en güzel dilini kullanan hostesler ve vakarlı bir aile duruşu.

Türkiye'nin gerçek fotoğrafı budur. Bizim milletimiz budur.

Bu onurlu, merhametli, yardımsever millete tekrar aynı acıları yaşatmaya kimsenin hakkı yok.

Şayet bugün gereken yapılmazsa bir daha önlemleri konuşmamıza da gerek kalmayacak.

Bugün ise tek konuşulması gereken konu bu olmalıdır.