Kudüs’ün kaybı ve sonrasındaki dehşetli bozgun yakın tarihimizin en acı yenilgilerinden bir tanesidir. Ne yazık ki bunun müsebbibi olan komutanlar yargılanmak şöyle dursun kahraman ilan edilmişlerdir. Bundan daha bir yıl önceki Kut zaferini anlamak için 100 yıl geçmesi gerekti. Peki, 1917-1918 yılları arasındaki bu olayların anlaşılması için kaç yıl geçecek?

Kudüs'ün kaybı ve sonrasındaki dehşetli bozgun yakın tarihimizin en acı yenilgilerinden bir tanesidir. Ne yazık ki bunun müsebbibi olan komutanlar yargılanmak şöyle dursun kahraman ilan edilmişlerdir. Bundan daha bir yıl önceki Kut zaferini anlamak için 100 yıl geçmesi gerekti. Peki, 1917-1918 yılları arasındaki bu olayların anlaşılması için kaç yıl geçecek?

Filistin'de çok kan aktı ve halen de akıyor. Halbuki ecdadımız, Yavuz Sultan Selim Han'dan beri bu topraklarda 500 sene adaletle hükmetmiş ve insanların huzur ve güven içinde yaşamasına muvaffak olmuştu.

İngilizler I. Dünya Savaşı esnasında Fransızlar ile gizli anlaşmalar yapmış Osmanlı Devletini parçalara ayırmak istemişti. 1915 yılının Haziran ayında yapılan Sykes-Picot Anlaşması bunun bir delilidir. Aynı zamanda Kasım 1917'de Belford Deklarasyonu ile Filistin'de İsrail devletinin kurulması öngörülmüştü.

Bu amaçla İngilizler defalarca Filistin'e saldırdılar. 1. ve 2. Gazze Savaşlarında ağır yenilgi aldılar. Lakin 31 Ekim 1917'de Birüssebi'de Osmanlı Ordusunu yenmeyi başardılar. Bi'rüssebi'nin düşmesi ile birlikte Gazze her taraftan kuşatıldı ve teslim oldu. Bu savaşta Cephe Komutanı (Yıldırım Orduları Grubu) Alman Von Falkenhayn ve cephe komutanı Von Cress, 7. Ordu Komutanı General Fevzi (Çakmak) bulunuyordu. Bi'rüssebi'deki bir alt komutanlık ise 3. Kolorduydu. Kolordunun Komutanı ise Albay İsmet (İnönü) idi.

Başkomutanlık tarafından yenilgiden Von Cress sorumlu tutuldu. Fakat o da Albay İsmet'i suçluyordu. Evet, sorumluluk büyüktü zira 2. Gazze Savaşından sonraki beş aylık süre içinde tekrar saldırıya geçeceği bilinen İngilizlere karşı etkili bir savunma düzeni kurulamamıştı. Bu kayıp esnasında insanın canını yakan en feci olaylar ise Berlin'de cereyan etmişti. Almanlar gavurluğunu yapmış birlikte savaştığımız halde Kudüs'ün Hristiyanlar tarafından kurtarılması ile ilgili olarak törenler yapmışlardı.

İşte kahpeliğin böylesi tarihte az görülmüştür. Bu nedenle işbirliği yaptığınız hangi ülke olursa olsun bunlara tam manası ile güvenmemek gerektiğinde ülke menfaatlerini korumak için tedbir almak gerekir. Hele hele Batılı Hristiyan ülkeler tam bir kalleştir. İnsanın en zor zamanında böğrüne hançer sokmaktan utanmazlar…

Almanlar sadece Filistin ve Kudüs konusunda değil, Gürcistan'da Batum'un kurtarılması esnasında da kahpeliklerine devam ettiler. Bakü kurtarılırken resmen İngiliz ve Rusların tarafını tuttular. Bu konu başlı başına bir kalleşlik öyküsü olup ele alınarak halkımızı bilinçlendirmek tarihçilerin boynuna borçtur. Her ne ise biz konumuza dönelim…

Evet, yenilgi ve başarısızlıklar komutanlara yöneltilir, başarı ise milletin malıdır. Bu çok önemli gerçek ne yazık ki bugün dahi yeterince anlaşılamamış tam tersine mağlûbiyet millete galibiyet ise komutanlara verilmeye çalışılmıştır. Ordumuzun şerefini kurtarmaya çalışan benim gibi insanlara hakaret edenlere hesap sorulmaz. Buna ne denir ki? Allah yöneticilerimize ve hukukçularımızaakıl, fikir ve izan nasip etsin…

  1. Gazze Savaşından sonra 9 Aralık 1917'de Kudüs düşmüştü. General Allenby komutasındaki İngilizler şehre girdiler. Bu tarihte Kudüs, farklı dinlere mensup milletler tarafından 34. defa el değiştirmiş oluyordu.

Bu tarihten itibaren Şeria'da Temmuz 1918'e kadar savaşlar devam etti ve İngilizler Lut Gölü ile Akdeniz kıyısındaki Yafa arasındaki sınır boyunca durduruldular. 19 Eylül 1918 tarihine kadar İngilizler yığınak yaptılar. Osmanlı Ordusunda ise komuta kademesi değişmişti. Yıldırım Ordular Komutanlığına Mareşal Liman Von Sanders atandı. Emrindeki 8. Ordu Komutanı General Cevat (Çobanlı) idi.

  1. Ordunun komutanlığını ise General Cemal (Mersinli) yapıyordu. 7. Ordu Komutanını ise söylememem gerekiyor zira 5816 sayılı yasa buna izin vermemektedir. Bu kişi hasta olan General Fevzi'nin yerine 7 Ağustos 1918'de tekrar 7. Ordu'ya Komutan yapılmıştı.
  2. Ordu Komutanı savaşmaktan çekiniyordu. Askerlerin 'Arap çöllerinde ne işi var' diyerek Toros dağlarının kuzeyine çekilmeyi düşünüyordu. Emrinde Albay İsmet'in komuta ettiği 3. Kolordu (1. ve 11. Tümenler), General Ali Fuat (Cebesoy)'un 20. Kolordusu (26. ve 53. Tümenler) bulunmaktaydı.

İngiliz Generali Allenby'nin savaş raporuna göre 19 Eylül 1918'de başlayan İngiliz saldırısı çok hızlı gelişmiş 25 Eylül'de Şam'a girilmişti. General Liman Von Sanders ve Ordu Komutanları çok acele ile cepheyi terk etmişler başsız kalan üç ordu, sadece 57 bini esir olmak üzere ağır kayıplar vermişti. Komutanlar Adana'ya gelmişler bozgunun faturasını birbiri üzerine atıyorlardı. Karşılarındaki Allenby'nin komutasında toplam 67 bin asker mevcuduna karşı böyle büyük bir bozgun yaşanmıştı.

İngilizler saldırıya geçmeden önce bir Müslüman Hintli Çavuş, Türk kıt'alarına sığınmış, İngiliz hazırlıklarını haber vermişti. Fakat gerekli tedbirler alınmamış, sığınan askerin aldatmak için gönderildiğini zannetmişlerdi.

İşte Filistinde bundan tam 103 yıl önce bizde Nablus Savaşı Batı da ise Armageddon Savaşı adı verilen çok büyük bir bozgun yaşanmıştı. Türk savaş tarihinde bu derece büyük bir başarısızlık hiç yaşanmamıştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesine kadar geçen 1 aylık sürede bütün Orta Doğudan ayrılmak zorunda kalmıştık. Suriye, Ürdün, Filistin, Yemen ve Arabistan elden çıkmıştı.

Savaşın bu derece felaketle sonuçlanmasının bir sebebi neydi? Bunu kısaca 'ulus devlet' açıklaması ile izah edebiliriz. Derinine inmek istersek bu konuda komutanlar hakkında eleştiriler dahi suç kabul edildiği için doğru dürüst bir tartışma yapamıyoruz.

Özgürlük ve hürriyetleri daima savuna gelmiş hükümet yetkilileri dahi bu konuda suskundur. Üniversite ve tarih konusunda araştırma yapan kuruluşlar ise savaşın safhaları hakkında cesaret edip iki söz söylemekten dahi korkmaktadır. Bu korkak ve pısırık yöneticilerle bir yere varılamayacağı açıktır. O halde bizde Necip Fazıl Kısakürek ve Bediüzzaman Said Nursi gibi haykırmak ve doğruları söylemek gerekiyor.

Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Gazetesinde Armageddon yani Filistin Savaşı ile ilgili olarak ilginç tespitlerde bulunmuştur. 'Dedektif X' ismi ile, İstiklal Savaşı esnasında Nafia Vekili olan ve bu savaşta Yıldırım Orduları Levazım Reisi olan Merzifonlu Miralay Ömer Lütfi Bey'e dayanarak, 7. Ordu Komutanının şu sözlerini hatırlatmaktadır:

'Enver Paşa'nın idaresi orduyu ve vatanı her yerde felakete sürüklüyor! Bu vaziyetten kurtulmak için tek çare İngilizlerle anlaşmaktır! Başka hiçbir çıkar yol kalmamıştır' diyerek çekilmeyi ve İngiliz Komutan General Allenby ile anlaşma yapmak gerektiğini söylemektedir.

İddia vahim olmakla birlikte tarihin örtülmeye ve gizlenmeye çalışılan bir bölümüne ışık tutmaktadır. Ne olmuştur da 7. Ordu Komutanı sağında ve solunda bulunan 8. Ve 4. Ordu'ya haber vermeden birdenbire Bisan istikametinde geri çekilmeye başlamıştır?

İngiliz Kuvvetleri 42 gün süren harekat ile 550 km. ilerleyerek Kilis'e kadar geldiler. Günde 12,5 km hızla son sürat ilerleyen İngiliz Ordusu daha iki yıl önce Kut-ül Amare'de tarihlerinin en büyük bozgununu yaşamış değil miydi? Bu işte bir bit yeniği yok mudur?

Önlerinde bir engel olmamasına rağmen Kilis önlerinde durmaları da ilginçtir. Çünkü bu sınıra ulaşır ulaşmaz Mondros Mütarekesi imzalanmış Filistin, Ürdün, Suriye, Lübnan, Yemen, Arabistan ve daha nice toprak parçası elden çıkmıştı.

Türklerin tarihinde bundan daha büyük bozgun yaşanmamıştır. Elbette bu bozgunun ardında 'ihanet' olup olmadığı araştırılması zorunludur.

Resmi tarih belgelerinde Suriye'de yaşanan bozgundan çok az bahsedilir. Sanki böyle bir olay hiç yaşanmamıştır. Buna mukabil Batı dünyasında; Yahudiler ile Müslümanlar arasında yaşandığı ifade edilen son büyük savaş 'Armageddon' tarih kitaplarında sık sık yer almaktadır.

El- Megiddo veya Nablus Savaşları ki ne ad verirsek verelim sonuçta çok büyük bir toprak parçası kaybedilmiştir. İncelenmeli başarısızlığa sebep olan komutanlar tarih önünde yargılanmalıdır. Aksi takdirde şanlı bir millet ve milyonlarla gazi ve şehit, hiç de layık olmadıkları bir yenilgiyi sahiplenmek durumunda kalmaktadır. Bu durum asla kabul edilemez. Zira mağlubiyetler tedbirsiz komutanların; başarı ise tüm milletindir, vesselam…