Orta Doğu, jeopolitik gerilimlerin sürekli olarak yeniden alevlendiği bir bölge olarak tarihin her döneminde dikkat çekmiştir. Lübnan merkezli Hizbullah’ın İsrail’i roketlerle hedef alması, bu gerilimlerin günümüzde en somut örneklerinden biridir. Bu olay, sadece Lübnan-İsrail ilişkileri bağlamında değil, Orta Doğu’nun genel güç dengesi, İran’ın bölgedeki etkisi ve küresel güçlerin bölgeye olan yaklaşımı açısından değerlendirilmelidir. 

Başlıksız 22

Hizbullah'ın Tarihsel ve İdeolojik Kökenleri 

Hizbullah, 1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgaline bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Şii ideolojisine dayanan bu örgüt, İran Devrimi'nden ilham almış ve Tahran yönetiminden hem ideolojik hem de maddi destek almıştır. İsrail'e karşı direniş hareketi olarak başlayan Hizbullah, zamanla Lübnan'daki en güçlü askeri ve siyasi güçlerden biri haline gelmiştir. 

Örgütün temel amacı, İsrail’in varlığına son vermek ve Filistin topraklarını özgürleştirmek olarak şekillenmiştir. Bu çerçevede bakıldığında, Hizbullah’ın İsrail’i roketlerle hedef alması, sadece bir askeri operasyon değil, aynı zamanda bu ideolojik temelin devamlılığını gösteren bir hamle olarak okunabilir. Hizbullah, Filistin davasını sahiplenerek ve İsrail’i hedef alarak, kendisini bölgedeki direniş hareketlerinin lideri konumuna yerleştirmiştir.  

İsrail-Hizbullah Geriliminde Yeni Dönem 

Hizbullah’ın son dönemde İsrail’i roketlerle hedef alması, bölgede zaten var olan gerginliğin daha da artmasına yol açmıştır. Bu saldırılar, İsrail'in güvenlik stratejileri üzerinde doğrudan etkili olmuş ve Lübnan ile İsrail sınırında yeniden çatışma olasılığını gündeme getirmiştir. Özellikle Suriye iç savaşı sonrası Hizbullah’ın bölgedeki konumu daha da güçlenmiş, İran ve Suriye’nin de desteğiyle bölgesel bir aktör haline gelmiştir. Bu bağlamda, Hizbullah’ın saldırısı, sadece bir direniş örgütünün saldırısı olarak değil, İran'ın Orta Doğu'daki vekil savaş stratejisinin bir parçası olarak görülmelidir. 

İran ve Hizbullah’ın Vekil Savaş Stratejisi

İran, uzun yıllardır bölgede vekil savaş stratejisini etkin bir şekilde kullanmaktadır. Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Suriye’deki Şii milisler gibi örgütler, İran’ın bölgedeki etkisini artırmak için kullandığı başlıca araçlardır. Hizbullah’ın İsrail’i roketlerle hedef alması, İran’ın bu vekil savaş stratejisini bir kez daha gözler önüne sermiştir. 

İran, doğrudan İsrail ile karşı karşıya gelmek yerine, Hizbullah gibi vekil aktörler aracılığıyla bölgedeki varlığını hissettirmekte ve stratejik çıkarlarını korumaktadır. Bu bağlamda, Hizbullah’ın saldırısı, İsrail ile doğrudan bir hesaplaşmanın ötesinde, İran’ın bölgedeki stratejik çıkarlarının bir yansıması olarak da okunabilir. Özellikle İsrail’in İran’ın nükleer programına yönelik artan baskıları ve ABD’nin bu konudaki tavrı, İran’ın bu tür vekil saldırılarla İsrail’e mesaj vermesine neden olmuştur.  

İsrail’in Yanıtı ve Bölgedeki Güç Dengesi

İsrail, Hizbullah’ın saldırılarına genellikle sert bir şekilde yanıt vermekte ve bu saldırıları kendisi için bir varoluşsal tehdit olarak görmektedir. İsrail’in güvenlik stratejisi, komşu ülkelerdeki tehdit unsurlarını minimize etmek üzerine kuruludur. Bu strateji, İsrail’in 2006’da Hizbullah ile yaşadığı savaştan bu yana değişmemiştir. 

İsrail, Hizbullah’ın Lübnan’daki askeri varlığını yok etmeyi hedeflese de, bu örgütün Suriye iç savaşı boyunca kazandığı tecrübe ve elde ettiği silahlarla birlikte gücünü daha da artırdığı bilinmektedir. Hizbullah’ın roket saldırıları, İsrail’in bölgedeki güvenlik mimarisini yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. İsrail, İran’ın bölgedeki nüfuzunu kırmak adına Lübnan ve Suriye’deki Hizbullah varlığını hedef almayı sürdürse de, bu saldırılar Hizbullah’ın İsrail karşısında hala ciddi bir tehdit olduğunu göstermektedir. 

Küresel Güçlerin Bölgeye Yaklaşımı

Hizbullah’ın İsrail’i hedef alan roket saldırıları, aynı zamanda küresel güçlerin bölgedeki çıkarlarını da etkilemektedir. ABD, uzun yıllardır İsrail’in yanında yer almış ve bölgedeki güvenlik dengelerinde İsrail’in çıkarlarını savunmuştur. Ancak son dönemde ABD’nin Orta Doğu’ya olan ilgisinin azalması, İsrail’i kendi başına daha agresif savunma stratejileri geliştirmeye itmiştir. Öte yandan Rusya, Suriye’deki varlığıyla birlikte Hizbullah’ın destekçisi olan İran ile ilişkilerini güçlendirmiş ve bölgedeki denklemi yeniden şekillendiren bir aktör haline gelmiştir. 

Orta Doğu’da Süregelen Tehdit Dengesi 

Hizbullah’ın İsrail’i roketlerle hedef alması, Orta Doğu’daki güç dengelerinin sürekli olarak değiştiği ve bölgedeki barışın kırılgan olduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu olay, sadece İsrail ile Hizbullah arasındaki bir çatışma olarak değil, bölgedeki daha büyük bir güç mücadelesinin yansıması olarak görülmelidir. 

İran’ın vekil savaş stratejisi, İsrail’in güvenlik politikaları ve küresel güçlerin bölgedeki çıkarları bu tür saldırıları tetikleyen başlıca unsurlar arasındadır. Hizbullah’ın bu saldırıları, Orta Doğu’da yakın dönemde daha büyük bir çatışmanın habercisi olabilir. İsrail’in sert yanıt verme politikası, bölgedeki diğer aktörleri de çatışmaya çekebilir ve Orta Doğu’daki istikrarı daha da tehlikeye atabilir.