Şükrü Erbaş- Ömür Hanımla Güz Konuşmaları iktibasıyla başlıyorum satırlarıma.
Ve güz geldi Ömür Hanım, dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan mutluluktan, sevinçten, umuttan ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilk yazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz onca şu yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Ve ekliyor “Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim” diyor bu uzunca konuşmaların ara satırlarında Erbaş.
Şairler bazı durumları o kadar güzel aktarıyorlar ki su gibi akıyor içimizden. Okurken mest oluyoruz.
Hepimizin bazen belki çok defa nedenini bilmediği bir keder akıyor damarlarından. Belirsizlikten, her gün duyduğumuz kara haberlerden, her daim maruz kaldığımız çirkinliklerden, bağırdıkları için kafamızı çevirmek zorunda olduklarımızdan ve daha nicesinden. Evet güzü yaşamayan bilemez yazı, mutlu olmak için bir zamanlar mutsuz olmak gerekir. Fakat yakamızı bırakmayan hüzün bizi hiç olmadık anlarda yokladığında dumura uğruyoruz. İnsan mutsuzken çaydanlığa bile ağlayabilir diye bir cümle okumuştum. Böyle zamanlarda herkesin ilacı farklıdır fakat tek doğru vardır ki o da teslimiyet. Peygamberin bile taşlandığı dünyada yaşadığımızı unutuyoruz. Bu dünya Süleyman Aleyhisselam’a dahi kalmayan dünya.
Hüzün dediğimiz şeyin altından farklı duygular da çıkabilir ki en güçlüsü korkudur. Özünde bilmediğinden korkar insan yani gayb…Bilmek istiyoruz, öğrenmek istiyoruz olacakları başımıza gelecekleri, kaderimizi… Bilmek güven veriyor zira. Kontrol edebilme imkânı veriyor bize kendimizce. Acizce değiştirebileceğimizi düşünerek yanılıyoruz. Gaybı Yalnız Allah’ın bildiğine emin şekilde hayatımıza devam edebilmek bize çok şey kazandırır. İnsan, değiştiremeyeceği karşısında, kaderine rıza göstermeyi bilmeli. “Kaderini sev” demişti Nietzsche, “kaderini sev ki o senin hayatındır.”