Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nurların temel ve ana prensipleri ve
direktifleri içinde kalarak ihlasla doğru dürüst iman ve Kur’an
hizmeti yapanlar ile bu prensip ve direktifleri az veya çok
çiğneyerek hizmet ettiğini iddia edenler
Herkes bilir ki, Nurculukta aktif siyaset yapmak yoktur.
Sivil darbe teşebbüsüne girişenler nasıl Nurcudur? İyi ve doğru
Nurcu mudur?..
Bediüzzaman’ın kesin vasiyeti şudur: Risale-i Nurlar
sadeleştirilemez, üzerlerinde değişiklik yapılamaz. Bu vasiyete
riayet etmeyenler nasıl Nurcudur?
Gıybet eden… İnsanların gizli ayıp, günah ve kusurlarını
böceklerle, kameralarla tecessüs eden bir sözde Nurcu gerçek Nurcu
mudur?
Nurculuk bir tarikat değildir ama bir sekt de değildir.
Hediye kabul etmeyen, zekat almayan Bediüzzaman bir vâdide;
zekatları Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak
toplayanlar bambaşka bir vâdidedir.
Bediüzzaman namaz kılarken, üzerindeki resimli paraları (zaten kaç
kuruşu vardı!) çıkartırmış.
Bediüzzaman mütevazıdır, şahsının ön plâna çıkartılmasını istemez,
iman ve Kur’an hizmetlerine yönelik olunmasını ister. Ya bu ahlak
ve karakterin tam zıddına sahip olanlar?..
Soruyorum: Vefatından elli küsur sene geçtikten sonra, biz Nurcuyuz
deyip de, Risale-i Nur prensiplerine aykırı sözler eden,
düşmanlıklar sergileyen, sivil darbe teşebbüsüne kalkışan bazı
“Nurcuların” yaptıkları Bediüzzaman’ın ruhaniyetini üzüyor mu,
üzmüyor mu?
Bendeniz Nur camiasının ağabeylerine, hocalarına, has
hizmetkarlarına karışmam ama Nurculuk bu fakiri çok ilgilendirir.
Çünkü Ümmet dairesi içinde iman ve Kur’an hizmetleri yapılmaktadır.
Nurcuların iman ve Kur’an hizmetlerine sevinirim, çatlak sesler
çıkarsa üzülürüm.
Nurculuğun siyasete, siyasî entrikalara, sivil darbe teşebbüslerine
alet edilmesinden, bir Müslüman olarak endişe duyarım.
Nurculuğun Ehl-i Sünnet dışı inançlara, görüşlere, Diyaloglara
miyaloglara vasıta kılınmasını istemem.
Bütün Nurcuların, Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nurların etrafından
birlik olmasını istemek suç mudur? Nurcuları yönlendirmek midir?
Onlara karışmak mıdır?
Bir Müslüman olarak bütün hizmetler, bütün cemaatler, bütün
tarikatlar beni ilgilendirir.
İslamî kesim içindeki iyi işlere sevinmek, kötü işlere üzülmek bir
suç değil, bir vazifedir.
Nurculuğun iki temel prensibi ihlaslı olmak ve benlikten uzak
durmaktır.
Nurculuğun temel prensiplerinden biri de İslam Kur’an harflerini
muhafaza etmektir.
Nurculukta esas olan Osmanlı yazısıdır. Latin veya lâdinî yazı
muvakkaten ruhsat ile kullanılabilir.
Nurculuk bir meşreptir, bir hizmet metodudur. En karanlık günlerde,
en ağır ve baskılar ve zulümler altında İslama, İmana, Kur’ana
hizmet etmiş, büyük fütühata nail olmuştur.
İslam ve Ümmet düşmanı ideolojinin en büyük muhalifi Bediüzzaman
hazretleridir.
Latin harflerini öğrenmemiş, bu yazı ile okuyup yazmamıştır.
Bir kere bile Frenk elbisesi giymemiştir.
Başına şapka geçirmemiştir.
Din düşmanı sistemi muhatap kabul etmemiş, yasal haklarını bile
aramamıştır.
Bu muhalefeti esnasında âsâyişi bozacak hiçbir fiili ve telkini
olmamıştır.
Adem-i şiddet konusunda Gandi onun ayağına su dökemez.
Bediüzzaman’a hürmet etmek, Risale-i Nur hizmetlerini takdir ve
tahsin etmek, hâlis ve sâlih Nurcuları desteklemek için ille de
Nurcu olmak gerekmez, Müslüman olmak yeterlidir.
İman ve Kur’an hizmetlerini, Risale-i Nur meşrebini, tasavvuf
tarikatlarını, Kur’an tefsirini, mukaddesat-ı islamiyeyi kimsenin
istismara ve istihdama hakkı yoktur.
Kutsal değerleri mıncıklayanlar silleler yer.
Kur’ana ve imana, Kur’anın ve Sünnetin emir ve tavsiyelerine
uyarak, İslam ahlakı dairesi içinde kalarak hizmet eden her
hizmetkâra minnetler, teşekkürler, tebrikler…
(İkinci yazı)
Oto-Kent İstanbul
ŞEHİRLER insanlar içindir, otomobiller için değil!.. İstanbul,
insanların zorla, zahmetle, eziyetle, çile ile yaşadığı dev bir
oto-kent olmuştur… Bu çarpıklığı gücümün yettiği kadar protesto
ediyorum.
Doğru olan, otomobillerin insanlara hizmet etmesidir. İstanbul’da
her şey insanın haysiyetli, rahat, huzurlu bir şekilde yaşaması
için olmalıdır.
İstanbulun trafiğinin, şehir, olması gerekenden beş misli daha
fazla büyültüldüğü için artık çözümü yoktur.
Aç gözlü rantçılar şehrin nefes alınacak her yerini beton binalarla
doldurmuştur.
Bir evin salonunu düşünün… İçine o kadar çok mobilya, eşya, dolap,
masa doldurulmuştur ki, ev halkına girip oturacak yer
kalmamıştır.
İstanbul’un en az üçte biri park, koru, yeşil alan, havuz, göl,
gezinti yeri olmalıydı.
Kısa bir müddet önce Roman vatandaşlarımızdan alınan Sulukulenin en
az yarısı yeşil alan yapılmalıydı.
İstanbul’da en az otuz adet Yıldız Parkı bulunmalıdır.
Bir insan birkaç gün susuz ekmeksiz yaşayabilir ama nefessiz ancak
birkaç dakika canlı kalabilir. Yeşil alanlar, parklar, korular,
sun’î göller şehirlerin ciğerleridir. Ciğersiz şehirler ne işe
yarar?
Boğazda yapılan üçüncü köprü fazla bir işe yaramayacaktır. Zararı
yararından çok fazla olacaktır.
Bu köprü uğrunda kesilen ağaçlar, yok edilen ormanlar, tehlikeye
sokulan su havzaları medeniyet değil, vahşettir.
İstanbullular İstanbulu kurtarmak, yaşanabilir bir şehir haline
getirmek için horizontal=yatay iradelerini kullanmazlarsa, devreye
vertikal=dikey irade girer…
İstanbul’un korkunç trafiği mutsuzluk ve hastalık kaynağıdır. Büyük
bir zaman ve para israfına sebep olmaktadır.
Her sabah ve her akşam milyonlarca vatandaş, tek başlarına evden
işe, işten eve yalnız giderek trafiğin kilitlenmesine sebep
olmaktadır.
Otomobil sahibi olmak, otomobille gezmek bir statü, bir manyaklık
haline gelmiştir. Halkın büyük kısmı toplu taşıma vasıtalarının
kullanmamakta diretmektedir.
İstanbul’u daha da büyütecek bütün yeni inşaatlar
durdurulmalıdır.
İstanbul’un nüfusunu azaltmak için radikal tedbirler
alınmalıdır.
Gerekli yıkımlar yapılarak yeni korular, parklar, bahçeler
açılmalıdır.
Bir kısım iş yerleri ile oralarda çalışanların evlerinin aynı
semtlerde olması sağlanmalıdır.
İçinde tek kişi olan otomobillere lüks ve israf cezası
kesilmelidir.
Aydın ve uyanık vatandaşlar, dernekler kurarak, büyük hukukçularla
anlaşarak, şehri bu kadar büyütenlerin, trafiği içinden çıkılmaz
hale getirenlerin aleyhinde davalar açmalıdır. Bu davalar
kaybedilse bile çok ses getirecek ve halkın uyanmasına sebep
olacaktır.
Şehrin büyük kısmı kaçak ve çürük inşaatla doldurulmuştur. Bu bir
cinayettir, halk düşmanlığıdır.
İstanbul bize emanettir. Bu emanete hıyanet edersek, elimizden
alınabilir. Bunu hiç unutmayalım.