Demokrasinin beşiği, insan hakları ve inançlarına, ferdin yaşama hakkına saygının kalesi, medeniyet ve medeni olmanın merkezi vb. olarak 400 yıldan beri lanse edilen Kıta Avupası’nda (en kısa tabiriyle Batı) neler oluyor neler? İnanılacak gibi değil?
Avrupa ve Avrupalının Çifte Standardı
Demokrasinin beşiği, insan hakları ve inançlarına, ferdin yaşama hakkına saygının kalesi, medeniyet ve medeni olmanın merkezi vb. olarak 400 yıldan beri lanse edilen Kıta Avupası' nda (en kısa tabiriyle Batı) neler oluyor neler? İnanılacak gibi değil?
Batı'nın savunduğu bunlara karşı yeni bir iki yüzlülük, yalancılık ve çifte standardını dile getirmek için 'Danimarka'lı ırkçı ve faşist siyaset ve politika adamı' denilen, 'Kur'an yakan terörist ve cani' Rasmus Paludan' ın, Danimarka'nın başkentinde Kur'an yaktıktan sonra, üstelik de 'İsveç Hükümeti' den izin alarak ' denilen, bu ülkenin başkentinde dahası, 15 Ocak'ta yola çıkıp açıklama yaptığı üzere, 'Hem de Türkiye Büyükelçiliği önünde yakma izni alacağım' diyerek, nihayet kendisine izin de verilince 20 Ocak 2023'de yakma eylemini bütün tv. ekranlarından göndük.
Tarihteki İngiliz Kralı, 'Arslan Yürekli Rıchard' ve emsallerine benzemekten olarak, günümüzde onların taklitçisi gibi 'kahraman olmaya özenmek ve olmak' tan soyunan Paludan, Kur'an'a önce, hakaretin bir çeşidi yere atıp, fırlattıktan sonra, eline alıp, bütün dünya görsün kabilinden evire çevire yaktı.
İsveç Hükümetinin de Terörist Paludan Kadar Suçlu Oluşu
İşin esasına bakılırsa, İsveç hükümeti de, bu cani ve kitap yakma teröristinin bütün isteklerine izin vermesi sebebiyle en az o da onun kadar suçludur. Yani, anlayacağınız, o caninin Kur'an yakması gibi, Müslümanların bu mukaddes kitabını kendisinin de yakıyormuş gibi bir suçluluğun içindi olması ve bunu paylaşması bir gerçektir. Cani Paludan Kur'an' ı, izinli olduğu halde, bırakınız polislerin seyretmesini, himayelerinde yakmıştır. İsveç hükümeti, bu olup bitenlerden 'özür dilemek' (izin veren zaten özür dilemez) şöyle dursun, 'Kur'an Canisi' sinin yaptıklarını 'ifade özgürlüğü' diyerek savunması, dünya hukuk ve adalet tarihine de herhalde kara bir leke olarak geçecektir.
Böyle ifade özgürlüğünüz batsın! 1500 yıldan beri bütün İslam dünyası, bugün itibariyle de nüfusu 1.5 milyarı geçmiş Müslümanların, iman, inanç, ahlak kitabı, bu dünya yanında öbür dünyayı da kazanma hayat rehberleri olarak gördükleri bu en büyük kutsalları Kur'an, kendilerinin rehberleri İncil benzeri kutsallığa sahip olduğu ve dini, inancı ne olursa olsun herkesin en azından 'genel ahlak ve etiklik' ten de zaten saygılı oldukları halde, İsveç'in bu dünyanın en büyük saygısızlığını 'ifade özgürlüğü' olarak savunması, kendisini en az Cani Paludan kadar, 'cani olmak' yapılanmasına sokmuştur.
Üstelik, cani ve kitap yakma teröristi, yakma işini neden bir başka yerde değil de Türkiye Büyükelçiliği önünde yakmıştır? Bu, İslam dünyası yanında ' en büyük mesaj' olarak, tarihten günümüze denilerek Batı'da 'Bu dünyanın başı' olarak bilinen öncelikle 'Türkiye'ye karşı verilmiş bir nabız yoklama ve tepki derecesini ölçme gösterisi' olsa gerektir.
Parmus Paludan, kutsal kitap yakmakla, aynı zamanda bu yakmanın 'canisi terörist' olmuştur. Yalnız, elde silah sağa sola saldırmakla terörist olunmuyor. Hele, herkesin gözü önünde cümle alem görsün diye Müslümanların mukaddes kitabını yakmak, onlara karşı işlenmiş bir terör suçu olup aynı zamana onları 'bedenen' olmasa bile 'manen' yakmak, 'ben senin bu dünyada varlığını istemiyorum, buna tahammül edemiyorum, yok ol git' demektir. Ona tecavüz etmek, canımıza tecavüz etmek gibidir. Bu haliyle de Kur'an yakmak, Müslümanlara karşı ilan edilmiş bir sanan ve dijital bir savaş yapılanmasından olarak 'Modern ve Yeni Haçlı Seferi' demektir. Bu savaş, başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman dünyasının varlığına yönelik saldırı olmuştur. Üstelik, bir hafta önce de adeta 'gizli izinli' olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın maketi, bir meydanda teröristler tarafından ayağından asılmış, sonra da yakılmıştır. İsveç polisi buna da seyirci kalmış, İsveç yüksek mahkemesi ise, olup bitenleri , 'Bir suçu unsuru yoktur. İfade özgürlüğüdür' olarak değerlendirmiştir. Bir milletin devlet bakanı, lideri de onun onuru ve büyük bir kıymetidir. Bu sebepten, lideri yakmak, onun temsil ettiği milleti de yakmak gibidir. Bu, etik, ahlaki ve hukuki olmadığı gibi 'ifade özgülüğü' de olmaz. Anlaşılan, bütün Batı'yı yeni bir hukuk mektebinde yeniden okutmak gerekiyor.
Görülüyor ki, ardı geçen iki canice ve teröristçe yakma olayının binci hedefi Türkiye olmuştur. Bunun için Türkiye 'ebedi caydırıcılık' için ne yapmalıdır?
Alınması Gereken Tedbirler
A-Türkiye'nin yapacakları:
1-İki yakma olayı da en başta Türkiye'yi hedef aldığı için, bunlara yönelik ilk büyük tepki, dünyada ve Müslüman ülkeler içinde kendisinden gelmiştir. Bu cümleden olarak ilk gösterdiği tepkiler, en şiddetli bir şekilde kınamak, İsveç Büyükelçisini Bakanlığa çağırıp ondan bilgi almak, ona tepki bilgileri ve tedbirleri öğüdü vermek, yarın 21 ocak' ta Türkiye'ye gelecek İsveç Savunma Bakanı'nın gelmesini iptal etmek gibi ilk göze çarpan bunlar, alışılmış ve mutat tepkiler olup, faydaları az tepkilerdir.
2-İsveç büyükelçimiz hemen Ankara'ya geri çekilmelidir.
3-İsveç mallarına ambargo uygulanmalıdır.
4-Müslümanlar arası tepki ve alınacak tedbirler için İslam Konferansı' ı acilen İstanbul'da toplantıya çağrılmalıdır.
5-Türkiye'deki bütün dinlerin ruhani başkanları İstanbul'da bir toplantıya çağırılarak bunlara ortak bir kınama bildirisi yayınlatmalıdır.
6-İsveç'in NATO'ya girmesini artık tamamen unutması hatırlatılmalı, bu uğurda budan böyle artık hiçbir görüşme yapılmayacağı bildirilmelidir. NATO'ya girebilmek için, Türkiye'nin ambargosunu kaldırmak uğrunda, Fillandiya ile birlikte, Türk hükümetine 'Bundan böyle artık teröre ve teröristlere izin vermeyeceğiz, gerektiğinde onları yakamayıp ülkenize teslim edeceğiz' vaatlerinde, hele daha büyük bir terörizm olayı olan son Kitap yakmaya üstelik de açık açık izin verdikleri ve bir de bunu 'ifade özgürlüğü' olarak savurmaları durumları da, hiçbir vaatlerini tutmayacaklarının apaçık diğer bir göstergesi olmuştur.
7-Türkiye'nin Vatikan büyükelçisinden, Din ve Devlet Başkanı Papa'dan hiçbir dinin kutsallarına hakaret edilemeyeceği ve bunların yakılamayacağına dair bir bildiri yayınlaması istenmelidir.
8-Paludan, kendisi de demokrasiyle idare edilen ve demokrat geçinen ve Avrupa'nın genel yapılanması içinde 'Dünyada demokrasiyi biz icat ettik, bütün dünyanın da medenileşmesi için onu ülkelere biz ihraç ediyoruz, demokrat olmanın bir göstergesi de farklılıklara ve farklı inançlara saygılı olmaktır' propagandasını diğer Avrupa ülkeler gibi kendisinin de yaptığına inandığımız bir Danimarka vatandaşıdır. Üstelik de sıradan bir vatandaşı olmayıp, iktidara gelerek ülkesinin yönetimine talip bir siyaset adımı ve politikacıdır. Bu sebepten de Türkiye, olayın üstüne üstüne gitmeli, Danimarka'ya bir 'protesto notası' vererek onu, yakma olayını en şiddetli bir şekilde kınamaya çağırmalı, dünya kamuoyunun vicdanında da olup bitenler 'suç' özelliği taşıdığı için Paludan'ın yargılanmasını talep etmelidir.
9- Yakma olayları direkt Türkiye'yi hedef aldığı için Dışişleri ve Adalet Bakanlıklarımız hemen harekete geçerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yargılama başvurusunda bulunmalıdır.
10- Türkiye'nin girmek için can attığı AB'nin hangi organları uygunsa bunlar nezdinde de etkili tedbirlerin alınması için temasa geçilmelidir.
11-Cani Türkiye'ye öncelikle hakaret ettiği için, Türk hükümeti 'uluslararası tahkim' den olarak, onu yakalatıp Türkiye'ye iadesi ile yargılayabilir mi yargılayamaz mı bunun da araştırılmasını isterim . Bu mümkün olmaz ise daha geniş boyutta 'uluslararası mahkeme' de yargılanması düşünülebilir.
Akla gelebilecek daha birçok tedbire başvurulabilir.
B-İslam dünyasının yapacakları:
1-Bu dünya ülkeleri de büyükelçilerini İsveç'ten geri çekmelidir.
2-İsveç mallarına ambargo konulmalı ve özellikle petrol zengini Arap ülkeleri petrol ve doğal gaz ambargosu uygulamalıdır.
3-Arap Birliği ülkeleri toplanmalı, olup bitenleri en şiddetli bir şekilde kınamakla kalmamalı, daha başka ne tedbirler alınması gerekiyorsa alınmalıdır.
4-Dünya Müslüman Ȃlimleri Birliği Teşkilatı acilen toplanmalı, kendi üzerlerine düşen görevleri yapmalıdır.
5-Dünya'nın hiçbir yerinde, 'Madem ki onlar bizim kutsallarımızı yakıyorlar, biz de misilleme için onların kutsallarını, kutsal kitaplarını yakalım' büyük hatası ve caniliğine asla düşülmemeli ve buna izin verilmemelidir. Bunu biz de yaparsak onların seviyesinden daha da aşağılara düşer, zaten onların da istedikleri bu olduğu için, bize faydası olmaz, büyük zararı dokunur. Hz. İsa'ya gelen İncil ve Hz. Musa'ya gelen Tevrat da Allah'ın kelamı oldukları için bizim de kutsallarımızdan sayılır. Dünya tarihinde, hangi din ve inancın kutsalı olursa olsun, bunları en saygılı ve dokunulamaz gören dini grupların ve milletlerin en başında Müslümanlar ve Müslüman milletler gelir. Fanatik Hristiyanlar da bu yapılanmayı, eğer gerçekten demokratlarsa, 'demokrat geçinmelerinin bir gereği' örnek alarak 'taşkınlıklar' da bulunmamalıdırlar.
C- İsveç Türk Büyükelçiliği, Müslüman Büyükelçilikler ve Müslüman Halkın Yapmaları Gerekenler Nelerdi?
İsveç'deki Haçlı Seferi, 'gizli' değil, 'bak ben geliyorum' diyerek gelen bir seferdi. Eskiden Kur'an yakmalar, mümkün olduğu kadar genelde hep gizli planlanır, 'pat' diye yapılır ve alan hemen terk edilirdi. Şimdi ise 'bağırarak' geliyordu. İsveç hükümeti, cani ve teröristin istekleri kendisinin de istekleriymiş gibi ona izin vermiş olsa da, özellikle Türkiye Büyükelçiliği, üstelik de eylemin , haksız, hukuksuz ve nezaketsiz olduğu, bütün dünya kamuoyunun bilgisi dahilindeyken ve bu eylemin Türk Büyükelçiliği önünde yapılacağının da açık açık ilan edildiği halde, Büyükelçi, hem bunu ve hem de Kur'an'ın yakılmasını 'ülkeme, kutsallarıma açık açık hakaret, hukuksuzluktur ve nezaketsizliktir' diyerek, Danimarkalı cani ve terörist politikacı liderinin İsveç'in sınırlarına girdiği andan itibaren, güvenlik elemanları, bütün personeli ve kendisiyle birlikte Büyükelçilik çevresi ve meydanı gece gündüz kocalan ve kontrol nöbetinde bulundurarak, cani yakmak için alana geldiği anda, nezikane olarak derhal müdahale edip, 'Bak, bizden sizin kutsallarınıza nezaketsizlik eden bir insanımız var mı? Sizin bu nezaketsizliğinize ben izin veremem' der Kitabı elinden alabilirdi. Müslüman büyükelçilikler de bütün personelleriyle ona destek verirlerse bu iş ta başından biterdi.
İsveç'te mutlaka yoğun bir Türk ve Müslüman nüfusu vardır. Bunlar da daha cani yolda iken Türk Büyükelçiliği önünde toplanarak onu protesto edip, eylemi, bütün dinlerin kutsallarına saygılı duymaktan olarak önleyebileceklerini sözlü olarak ve yazılı bir bildiriyle açıklayabilirlerdi.
Geçmişe dönük olarak daha da önemlisi, bu Haçlı terörizmi olayı, dirayetli ve güçlü Osmanlı padişahları zamanında olsa idi, İsveç'e muhakkak sefer düzenlerler, hadlerini bildirirlerdi.
Hataları hiçbir zaman başkalarında aramayalım, öncellikle kendimizde arayalım derim.
Bu öneri ve isteklerimizin birçoğu, bazıları için 'eksantrik, yersiz ve aşırı' bulunabilir. Cani Paludan ve ona izin veren suç ortağı İsveç hükümeti, İslam'a ve kutsal kitabına ve Türkiye'nin devlet bakanına hangi büyük ve cüretkarane saldırıyla saldırmaya cesaret edebiliyorsa, bizde de onlara aynı minval üzere cevap vermesini bilemezsek, onlardan gelebilecek daha büyük saldırılara fırsat vermiş, daha büyük zararlara uğramış oluruz. Bir caydırıcılığımız kalmaz.
Bize karşı verilen bu ve benzeri savaşların birer 'Modern Haçlı Savaşları' olduğunu ve kendimizi savunmak için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini hiç bir zaman unutmayalım.