SENELERCE önce kaç defa yazdım… Türkiyenin Avrupa birliğine girmesi
onun için felaket olur; yine Türkiyenin AB’ye girmesi de Avrupanın
sonu olur.
Sovyetler Birliği gibi AB de ama şöyle ama böyle dağılacaktır.
ABD’nin geleceği hiç parlak değildir.
Çöküşünden beş sene önce Sovyetler Birliğinin dağılacağına kim
inanırdı?
Batan güneşlere, aylara bel bağlamamak lazım.
Türkiyenin ayakta kalması Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerine
yönelmesi ile mümkün olabilir.
Bugün imkansız gibi görünüyor ama ileride niçin bir İslam Birliği
(İB) kurulmasın?.. Müslümanlar bu birlik içinde niçin vizesiz,
hattâ pasaportsuz seyahat edemesin? Amerika Birleşik Devletleri,
Avrupa Birliği olabiliyor da niçin İslam birliği olamayacakmış?
İslam Birliği nasıl hayata geçirilir?.. Bunun için mevcut
devletlerden ikisinin birleşme kararı alması gerekir. Konfederasyon
mu olur, federasyon mu gevşek bir birleşme… Suriyede iç savaş
çıkmadan önce buna benzer bir Türkiye-Suriye yakınlaşması olmuştu.
İleride niçin olmasın?
Böyle bir birlik İsrailin sonunun başlangıcı olur ve tabiatıyla
bunu istemeyecek ve sabote edecektir. ABD de istemez… Haçlı Avrupa
da istemez ama İslam Birliği yine kurulabilir.
İslam dinine göre en büyük yardım Allahın yardımıdır. Allahın
ihlaslı, sâlih ve gerçekten dindar muttaqi mü’minlere yardım vaadi
vardır.
Dıştan Müslüman görünen şeytanlarla elbette birlik olmaz. İslam
Birliği iyi, güçlü, vasıflı, ahlaklı faziletli Müslümanlarla
kurulur.
Haçlılarla işbirliği yapan hain yavşak prensler ve baronlar elbette
Kudüs’ü geri alamazdı ama Selahaddin aldı.
İslam Birliği büyük Selahaddin ve onun emrindeki diğer
Selahaddinlerle kurulur.
Birlik için önce halis niyet gerekir. Birleşme niyeti olmazsa
birlik olur mu hiç?
Bu niyetin aksiyona çevrilmesi gerekir. Birliğe karşı olan bütün
sefil baronların, küfürle işbirliği yapanların, münafıkların
maskelerinin düşürülmesi gerekir.
İslam Birliği idealinin büyük şairleri olmalıdır… Bayraktarları
olmalıdır…
Bu işler kaplana benzeyen tekir kedilerin işi değil gerçek
kaplanların işidir.
Ordusunu Cebelüttarık boğazından geçiren Tarık bin Ziyad geçer
geçmez ilk işi ne olmuştu? Gemileri yaktırmış ve dönüş, geri
çekiliş yolunu kapatmıştı.
İslam Birliğini Tarık bin Ziyad’lar kurabilir.
Her birinin kafasında, kuyrukları birbirine değmeyen sekiz tilki
dolaşan entrikacı arivistlerle birlik de olmaz mirlik de.
Hz. Ömer Halife olunca, Suriye ordusu başkumandanı Halid bin
Velid’i azl etmiş, kumandanlığı Ubeyde el-Cerraha devr etmesini emr
etmişti. Ulak Faruk’un buyruğunu ulaştırdığı sırada savaş
yapılıyordu. Halid nameyi okumuş, şu anda savaş var, böyle bir
devir teslim ordunun moralini bozabilir, devir işini akşam savaşa
ara verilince yaparız demişti… Nitekim akşam kumandanlığı Ubeydeye
vermiş, kendisi sade bir asker olarak onun emrinde kalmıştı.
Zamanımız sahtekarları ne yapar? Vay yeni Halife beni azl etti ha
der ve düşman safına geçer. Böyleleriyle elbette ne İslam köyü
olur, ne kasabası.
İsterseniz her sabah ve akşam “İslam Birliği kurulmasını
istiyorum…” cümlesini üç kere can u gönülden tekrar ederek işe
başlayalım.
Sakın ha, birlik düşmanı arivist tilkilerden olmayalım.
(İkinci yazı)
Hamsi mi Ton Balığı mı?
HER şeyi kelle sayısıyla ölçmek ve değerlendirmek büyük hatâlara ve
yenilgilere yol açar. Dünyada bir buçuk milyar Müslüman var ama 9
milyonluk İsrail ile baş edemiyorlar.
Balık meselesi… Balıkçının bugün on bin balık tuttum demesi gibi.
Ne büyük bir rakam değil mi? Peki balıkların cinsi ve ağırlığı
nedir? Hamsi mi, uskumru mu, palamut mu?..
Yüz ton balığı, yüz bin hamsiden ağır gelir.
Hamsi gibi bir de kedi meselesi var. İslam dünyası habire tekir
kedi yetiştiriyor. Bin tekir kedi bir Bengal kaplanına kafa
tutabilir mi?
Selahaddin Bengal kaplanı gibiydi. Frank krallığını yıkıp Kudüs’ü
geri alması kaplanlığındandır. Selahaddin yetişmemiş, başa geçmemiş
olsaydı Ortadoğudaki Müslüman tekir kediler Kudüsü geri
alamazlardı.
İslam dünyasının kurtuluşu, galibiyeti yeterli miktarda büyük balık
ve kahraman yetiştirmesine bağlıdır.
Büyük balıklar denizlerde, büyük kaplanlar ormanlarda yetişir.
Büyük Müslümanlar da İslam mekteplerinde, İslam medreselerinde
yetişir.
İslam mektep ve medresesi yoksa büyük balık, büyük kaplan
yetiştirmekten ümidimizi keselim.
Biz Türkiye Müslümanları çocuklarımıza İslam yazısıyla zengin
Osmanlıca bile öğretmekten aciziz.
Kemalist okullarda harcanan genç İslam nesilleri ne İslamı doğru
dürüst biliyor ne de çağın kültürünü.
Hamaset edebiyatına gelince mangalda kül bırakmıyoruz ama
emperyalistlerin çizmeleri altında ezilmekten kurtulamıyoruz.
Eski vasıflı Müslümanlar az konuşup çok iş yaparmış. Biz tam
tersine.
Bir gençle konuşurken, ben Fatihin torunuyum lafını etti. Kendisine
Fatihin divanını uzattım, oku dedenin kitabını deyince aval aval
baktı. Dedesinin yazısını okuyamıyordu. Okusa bile manasını
anlayamayacaktı.
Fatih, zamanının belki de en kültürlü hükümdarıydı. Edebî
Osmanlıca, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca biliyordu.
Fatihin atla yürüyerek gittiği feth ettiği ülkelere bizim
hayallerimiz ulaşamıyor.
Nerede kalmıştık?... Evet İslam mektepleri, İslam medreseleri…
Fatihler, Selahaddinler, Şamiller öyle mekteplerde
yetiştirilir.
Kapısına İslam mektebi yazmakla iş bitmez.
İslam lisesinde dört senede mükemmel Osmanlıca, mükemmel İngilizce,
mükemmel Arapça öğretilmeli. Mezun olan genç bu üç dil ile edebî ve
fikrî eser verebilmeli, ilmî makale yazabilmeli.
Uluslararası liseliler yarışmasında bizim İslam liselerimizin
öğrencileri tarihte, edebiyatta, felsefede, sanat kültüründe
birinci olmalı.
On ülkenin hükümdarı olan Selahaddin vefat ettiğinde, cenazesini
kaldırmaya yetecek şahsî parası çıkmamıştı.
Hamsilerle, tekir kedilerle buraya kadar…