İmanın insanda tesiri kısım kısımdır. Ancak mutlaka tesiri vardır. Eğer bir insanda “imanın tesiri yoksa, daha doğrusu hiçbir tesiri yoksa, varlığı ile yokluğu arasında fark yoksa, iman yoktur.”

İmanın insanda tesiri kısım kısımdır.

Ancak mutlaka tesiri vardır.

Eğer bir insanda 'imanın tesiri yoksa, daha doğrusu hiçbir tesiri yoksa, varlığı ile yokluğu arasında fark yoksa, iman yoktur.'

Biraz karışık cümle mi oldu?

Anlamadınız mı?

Öyleyse net olarak şunu söyleyeyim:

'İman insanda kılı kırk yardırır. İman insana hassasiyet verir. İnsanda imandan gelen hiçbir hassasiyet yoksa, iman mevzu olduğunda, imanın gerekleri hakkında insanın kılı dahi kıpırdamıyorsa, o insanda imanın varlığı hakkında hiçbir delil yoktur.'

Bunu kastediyoruz.

Maksadımızı, söylemek istediklerimizi biraz daha açalım:

İmanın varlığı ya da yokluğu, insandaki tesiri ile ilgilidir.

Tesiri derken de, 'dışa karşı davranışlarında meydan getirdiği tesirden bahsediyorum.'

Ve imanın en çok da tesirini iman, 'insana kılı kırk yardırır' şeklinde özetlenebilecek durumda buluyoruz.

Ya da hiçbir tesirini, en tesirsiz halini, 'kılı dahi kıpırdamamak' durumunda görüyoruz.

İnsan iman mevzuunda işte bu iki uç arasında bulunur.

İman mevzuunda 'kılı kırk yaran kişiler' olduğu gibi, imanlı olduğunu sandığımız ancak, iman mevzuunda kılını dahi kıpırdatmayan kişiler' var.

İşte iman dediğimiz husus bu iki uç arasında, bu çizgide iki zıt nokta arasında ilerler.

İman mevzuunda, yani imanın hayattaki tecellileri konusunda ve imanın hayata yansımaları konusunda kişi kılını dahi kıpırdatmıyorsa, onda imanın hiçbir tesiri görülmüyorsa, o kişi imanlı mı, imansız mı, belirsizdir ya da imansızdır.

Bir kişi imanın en zirvedeki durumu olan imanın kılı kırk yardırmasının en zıttı durumda ise, yani kişi imanlı sanılsa da imani mevzularda o kişi, hiçbir fikir ve hiçbir tesir yansıtmıyorsa o kişi imansız sayılabilir.

Bir kişinin imansız sanılabilecek durumda olması tesirsizlik ve fikirsizlik halidir. Bu hali anlamak zor olsa da, imanın en yüksek yansıması olan 'imanın kılı kırk yardırmasını anlamak kolaydır.'

İnsan 'kılı kırk yarmak', yani hassas olmak suretiyle imanını gösterir.

'Kılı kırk yarmak' bir deyim. Ben etrafımdan çocukluğumdan itibaren duyduğum bu deyimin anlamını 'hassasiyet, özen göstermek ve titizlik içinde olmak' şeklinde biliyorum. 'Bilsen de bir bilene danış' diye bir başka deyim daha var. Ben de öyle yaptım ve bu hususta Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğüne müracaat ettim ve bu deyimin anlamına o sözlükten de baktım. TDK Sözlüğünde 'kılı kırk yarmak' deyiminin karşısında, 'titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak' şeklinde bir açıklama var. Benim bildiğim ile TDK Sözlüğündeki mana aynı.

İmanınız size, örneğin şu hususlarda kılı kırk yardırıyor mu? Ve şu soruların cevaplarını araştırmaya sevkediyor mu?

'Bankaya para yatırmak mesuliyet getirir mi?' 'Kredili işler yapmak caiz midir?' 'Malların fiyatına vade farkı eklemenin hükmü nedir?' 'Miras paylaşımında Medeni Kanuna göre hareket etmek mi gereklidir, yoksa Dinin kurallarına göre mi hareket etmek gereklidir?' 'Banka promosyonlarını almak caiz midir?' 'Faizli kuruluşlarda çalışmak doğru mudur?' 'İçki üreten ve satan bir yerde çalışmak uygun mudur?' 'Devlet Dairelerinde ya da özel sektörde ücretli çalışırken mesaiden çalmak (yani iş yapmamak) günah mıdır?' 'Birisinin özel hayatını merak etmek ya da araştırmak doğru mudur?' 'Kul hakkı dediğimiz hususta neden en hassas olmuyoruz? 'Trafikte kırmızı ışıkta durmadan geçmek dahi bir kul hakkı ihlali değil midir?' 'Zekatı kuruşu kuruşuna ödemek için nasıl hesaplamalıyım?' 'Oruçluyken sırf ağzıma değil, kulak ve gözlerime ve bir bütün olarak ruhuma da nasıl oruç tutturmalıyım?' 'İçki satan marketlerden alış veriş yapmamak daha doğru değil mi?' 'Bir günahı işlememek yanında günahı aklımızdan dahi geçirmemek gerekmiyor mu?' 'Sabah namazı ezanı okunuyor ve siz de bu ezanı duyuyor, ancak, yattığınız yerden kalkmıyor ve sabah namazını kılmıyorsanız, imanınız sizi rahatsız etmiyor mu?' 'Sizi yatağınızdan kaldırmaya gücü yetmeyen bir iman nasıl bir imandır?' Sırf inandık demek yeterli midir?' Bu hal iman için yeterli midir?'

Evet, bu tür soruları çoğaltmak ve sormak mümkün.

Bu soruları soran ve bu hususlarda hassas olan insan, imanı kendisine bu hususlarda hassasiyet emreden Müslüman elbette 'imanın kılı kırk yardırması' noktasındadır ve imanın en zirve halidir.

Bu takvadır. Bu güzel bir haldir.

Bu zirve halinin en zıttı ve imanda en zayıf nokta dediğimiz hal vardır ki, o kişideki iman 'onun kılını dahi kıpırdatmasına sebep olmuyorsa', bu durumda imanın varlığı ile yokluğu arasında fark olabilir mi? Fark olmaz.

Bunu dikkate alıyorsa bir kişi, işte buradan hareketle imanda mesafe kateder ve güzel hareketlerde bulunur.

Yani bir kişi kendisindeki imanın onu güzel davranışlara sevk etmesi gerektiğine ve hassas olması gerektiğine dair bir yola iletiyorsa, bu olumlu ve istenen bir durumdur. Bu durum kalpten ve içten kaynaklanan bir duygudur.

Evet, maksadımız ve anlatmak istediğimiz husus anlaşılmıştır.

Konumuzu daha iyi anlamanız için şu ayet ve şu hadis-i şerif size yol gösterir ve en net ve en açık fikir verir:

'Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşiretler ve kabileler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.' (Hucurat Suresi, 13)

'Bir işi yapman için başkaları sana binlerce fetva verse bile, onlara aldırma! Sen fetvayı kalbinden al! Kalbinin vereceği fetvaya uy!' (Hadis-i Şerif)

Yüce Rabbim (cc) bizleri imanın kılı kırk yardırması noktasına ulaşanlardan eylesin. Vesselam.