Genel itibarıyla, iyilikleri şeklinde formüle edilen ve kınayanın kınamasına aldırmamak esası üzerine kurulu olan Melâmetîlik, Türklerin İslâmlaşma sürecinde hatırı sayılır derecede varlığını hissettiren Horasan sûfîliğinin temel özelliğini oluşturmaktadır
Genel itibarıyla, iyilikleri şeklinde formüle edilen ve kınayanın kınamasına aldırmamak esası üzerine kurulu olan Melametîlik, Türklerin İslamlaşma sürecinde hatırı sayılır derecede varlığını hissettiren Horasan sûfîliğinin temel özelliğini oluşturmaktadır. Bu bakımdan anılan düşünce ve hareket, Türk din ve tasavvuf tarihi açısından ayrı bir önemi haizdir. Bu yönüyle eser, sadece tasavvuf ilmine değil, tarih, kültür tarihi ve sosyolojiye de önemli malzemeler sunmaktadır. Horasan diyarı olarak bilinen bölgede pek çok tasavvufi ekolün kurucusunun yetiştiği, Anadolu'nun İslamlaşmasında etkin rol oynadıkları görülmektedir. Özellikle Horasan, tasavvuf tarihinde etkin bir yere sahiptir. İbrahim b. Ethem (ö. 809), Fudayl b. İyaz (ö. 802) Şakik Belhî (ö. 809) bu bölgede yetişen ilk zahid kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Melamet; Bir insanı içinde bulunduğu rezil duruma nispet ederek kınamak, ayıplamak, azarlamak, serzenişte bulunmak, rüsvalık anlamına gelen levm1 kökünden türemiş mastar bir kelime olup, melameti ise kınanmaya konu olan demektir. Tasavvuf ıstılahında ise yaygın olarak yapılan tarif şöyledir; İyi ve olumlu yönleri saklayıp, kınanmaya konu olacak yönleri açığa çıkararak yalnız Allah karşısında gerçekleştirilen anmayı esas almak, riyadan, gösterişten, şöhretten kaçınmaktır. Ancak melamet düşüncesi bir sûfî ekol olarak değil, cömertlik ve fütüvvet gibi sosyal ilkelerle örülen, gerçekten kendini kontrol ve nefis muhasebesini, görünüşte farklı görünmeyi sağlayacak herhangi bir belirteci ya da İslam şeriatına sıkı bağlılığı ifade eden manevi üstünlüğü çağrıştıracak bir iddianın ve gösterişin terkini gerekli kılan bir düşünce olarak karşımıza çıkar.
Önde Gelen Horasan Melamîleri
1.Hamdûn el-Kassar: Baba adı Ahmet'tir. Nişabur'da doğdu ve yine orada öldü (ö. 885). Melamîliğin kurucusudur. Mezhep olarak Sevri mezhebi mensubu bir fakihtir. 'Nefsimi, Firavunun nefsine faziletli kabul etmem, çünkü ikiside nefistir. Fakat gönlümü Firavunun gönlünden faziletli kabul ederim. Sözü meşhurdur. Bu sözlerle Hamdûn'un nefsine karşı tutumu açıklığa kavuşur. O, bu tavrı ile Kur'an'ın şu buyruğuna içtenlikle bağlıdır: 'Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.'
2.Ebû Hafs el-Haddad: Asıl ismi, Amr bin Seleme en-Nişabûrî 'dir. Ebû Hafs künyesi ile meşhurdur. Kendisi demircilik mesleği ile uğraştığı için 'Haddad' lakabı ile anılmıştır. 883 senesinde Nişabur 'da vefat etmiştir. Ebû Hafs Haddad, Ubeydullah bin Mehdî Ebyurdî ve Ali en-Nasrabadî'nin sohbetinde bulunup, feyz aldı. Ahmed bin Hadreveyh el-Belhî ile arkadaşlık etti. Ebû Hafs hacca giderken sekiz arkadaşıyla birlikte Bağdat'a uğramış, Cüneyd-i Bağdadî ile görüşmüş ve burada bir yıl kalmıştır.
- Ebû Osman el-Hîrî: Babasının adı İsmail'dir. Rey'de doğmuştur. Yahya b. Muaz ve Ebû Hafs el-Haddad 'ın sohbetlerine katılmış ve talebesi olmuştur. 910 yılında Nişabur'da ölmüştür. 'Şehvet ve hevesine uyduğun müddetçe hapistesin. Onların boyunduruğundan kurtulunca hür olacaksın' diyerek nefisle mücadele hususunda şehvetle mücadelenin önemini anlatmıştır.
- İmam Gazalî: İmam Gazalî tasavvuf tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. Onun sistematize ettiği ehlisünnet tasavvufu bir nevi müesseseleşmiş ve kendisinden sonra tasavvuf tarikatleşme şeklinde kendini göstermeye başlamıştır. Uzun bir uzlet hayatından sonra el-Halîl'de ettiği üç konudaki yemin (Padişahların huzuruna gitmemek, onların hediye ve ihsanlarını kabul etmemek, hiç kimse ile münakaşa ve münazara etmemek) onun devlete ve yönetimine temkin ile yaklaştığını gösterir, ancak ders verme konusu bu gruba girmez. O ömrünün sonuna kadar ders vermeye devam etmiştir. Ancak derslerini devletin medrese kurmadığı ve finanse etmediği yerlerde vermiştir Taberan'da bir zaviye ve bir hangah inşa etmiş, hiçbir talebesinden para talep etmeden burayı idare etmiştir. Ona göre hocalar Hz. Peygamber'i takip etmeli ve verdikleri dersler için ücret talep etmemelidirler demiştir.
Haftaya görüşmek üzere YA SELAM