Arkadaşlar ile sohbet ediyordum. Konumuz insanın başına gelen
belaların kader yazgısı olması idi. Yani klasik kader tartışmaları
idi. Önce, bir sahne kurgusu anlattım, sonra sorumu sordum; “
Otoyolda bir kaza olmuş, paramparça iki araba, yolun kenarında bir
anne, elinde cesedi parçalanmış bir bebek ve ağlıyor. O an size,
bir an için olağanüstü güç verilse ve zamanı geri alıp, kaza anında
arabaya müdahale edip, kazayı önleme imkanınız olsa ne yapardınız?
Geçmişe geri dönüp kazayı önleyip, hiç kaza olmamış gibi yapma
imkanınız olsaydı, ne yapardınız?” Bütün arkadaşlar kazayı
önlerdik, masum bir bebeğin parçalanarak ölmesine izin vermezdik
şeklinde cevap verdiler. Arkadaşlara, “peki böyle bir imkanı var
iken, zamanı geri almayıp, kazayı önlemeyen kişi hakkında ne
düşünürsünüz?” Ortak kanaat olarak, kurtarmayan kişinin acımasız
olacağını söylediler.
Daha sonra o arkadaşlar, en zor sorudan bir önce ki soruyu sordum,
“Allah’ın (cc) zamanı geri alıp, hiç kaza olmamış gibi yapma, yani
kaza olmamış duruma dönme, bebeğin cesedinin parçalanmasına izin
vermeme, yada kazanın olmasını önleme gücü ve iradesi var mı?”
Tabii ki bütün arkadaşlar “Evet Allah’ın (cc) böyle güç ve iradesi
mutlak surette vardır” dediler. Ve en zor sorumu sordum; “Allah
(cc) merhametlilerin en merhametlisi olduğu halde, gücü ve iradesi
olduğu halde; her insanın acıyıp, zamanı geri döndürüp, kazayı
önleyip, bir bebeğin parçalanarak ölmesini müsaade etmediği halde;
Niçin Allah (cc) zamanı geri döndürüp, kazayı önleyip, bir bebeğin
parçalanarak ölmesini müsaade eder? Haşa! ALLAH (cc) acımasız
değil, bilakis merhametlilerin en merhametlisi, güçsüz değil,
mutlak gücün sahibidir. Ortalık sessizleşti, kimse bir yorum
yapmadı, benim yorumumu sordular.
Konu çok hassas bir akaid konusu olduğu için, bu soruyu sormadan
önce cevabını uzun zaman düşünmüştüm. Meselenin çözümü, insanın
imtihan olmasındaki amacı bilmekte saklı idi. insanın imtihanın
amacı Allah’ı tanımak isteyenler ile tanımak istemeyenlerin
ayrılması idi. İnsan; yaratılmışlar aleminde Allah’ı tanıma
potansiyeli en yüksek, en akıllı, ilmi kapasitesi en yüksek
varlıktır. Allahın Şafii ismi vardır, bu ismi yaşayarak bilmek için
hasta olup, acı çekip, iyileşmek gerekiyor, Allahın Rezzak ismi
vardır, bu ismi yaşayarak bilmek için acıkıp, susayıp sonrada
karnını doyurmak, su içmek gerekiyor. Melekler Allahın Şafii ve
Rezzak isimlerini yaşayarak bilemezler, ancak ilmi olarak
bilebilirler. Yani başka varlıklardan görerek bilirler, bizzat
kendi varlıklarında yaşayamazlar. Çünkü melekler, yemezler,
içmezler, hasta olmazlar. Onlar nurdan varlıklardır. Nefisleri de
yoktur, yani bizim gibi bedenleri ölmez. Oysaki bütün insanlar az
çok, hastalığı, açlığı ve susuzluğu bilirler. Dünya hayatında
sıkıntı çekmemiz, Allah’ın tüm isimlerini tanımamız hikmeti gereği
ile Allah tarafından takdir edilerek, hükmedilmiştir. Dünya
hayıtının sıkıntıları, bütün insanlar için hükmedilmiştir. Yani
kâfir olanda, mümin olanda dünya hayatının sıkıntılarını
çekecektir. Kâfir olan hastalansa, acı çekse ama mümin olan
hastalanmasa, acı çekmese, o zaman herkes mümin olurdu, kafir
kalmazdı. Tıpkı, cehenneme giden herkesin ahreti kabul edip iman
etmesi gibi bir durum olurdu. Mümin ol, dünyadaki bütün
sıkıntılardan kurtul formülü bulunmuş olurdu. Mümin olunca ne
hastalanma, ne de acıkma durumu olsa idi, herkes mümin olur,
dünyada cennet olmuş olur. İslam inancına göre, Müminlerin hiç
hastalanmadığı, acıkmadığı yerin adı CENNETTİR; Kafirlerin sürekli
hasta gibi beden acısı çektiği (ateşle yandığı, yanma hastası) hiç
karnını doyuramadığı, sürekli aç kaldığı yerin adı CEHENNEMDİR.
Gelelim sorunun cevabına, eğer ALLAH, oradaki bebeğin öldüğü
kazayı, zamanı geriye alarak, hiç kaza olmamış duruma getirse, ya
da kaza olmasına hiç izin vermese, yani Allah’ın trafik kazalarına
izin vermeme kuralı olsa, hastalıklara, yaralanmalara, belalara
izin vermeme kuralı olsa, bu kuralı tüm insanlara uygulardı. Öyle
ya hepsi ALLAH’ın kulu, hiçbir insan acı çekmemeli ise, hiçbir
insan bela, yaralanma, hastalık ile karşılaşmamalıdır. Allah’ın
dünya hayatı için böyle bir kuralı olsa idi, dünya hayatı böyle
kurgulansa idi, o zaman böyle bir yerin adı cennet olur ya da Allah
hiç kazaya, belaya, hastalığa, musibete müdahale etmese, yani Allah
dünyadaki insanların yaşamına hiçbir şekilde müdahale etmese,
dualarını kabul edip başına gelecek veya gelmiş kazalardan,
belalardan, hastalıktan hiçbir şekilde kurtarmasa, insanı kendi
haline bırakıp terk etse, yani dünya hayıtını Allah müdahalesiz
olarak kurgulasa idi, İnsan dua etse de, etmese de sonuç
değişmeyecek şekilde dünya hayatı kurgulansa idi, dua hiçbir şeyin
gidişatını değiştirmeyecek olsa idi, o zaman insanların büyük bir
çoğunluğu Allah’a yönelmek için gayret göstermezlerdi, Allah’a
yönelmedikleri için de tanımak ve sevmek için gayret
göstermezlerdi. O zaman insan kendini çok yalnız hisseder. Burası
yani dünya cehennem olurdu. Tam müdahale edilerek, hiçbir acı ve
sıkıntının olmadığı yer cennet, sıfır müdahale ile hiçbir olayın
gidişatı dua ile değiştirilemediği yer cehennem olur. Oysaki cennet
ve cehennem ahrette var. Bu dünya bir parça cennet, bir parça
cehennem. Allah bazı bela ve hastalıkları önler yani yaratmaz,
bazılarının ise olmasını önlemez yani yaratır. Yarattığı ve
önlediği bela ve hastalıkları ile Allah insanı imtihan eder.
Sonraki yazıda, Allahın merhameti ile insanın acı çekmek ile
imtihan olmasını açıklar, konuyu Filistin meselesine bağlarız
inşallah.