ÖNEMLİ olan doğruları yazmak değil, sadece ve sadece doğruları
yazmaktır.
Konuşmasının veya yazısının yarısı doğru, hattâ dosdoğru,
yarısı yalan dolan… Ne anladım ben bu karışımdan!..
Yarısı doğru, yarısı yalandan geçtim, doğruların içinde yüzde
bir bile yalan olmaması gerekir.
Zamanımız Türkiyesindeki kötü adetlerden bazıları
şunlardır:
Bir konuşmadan, yazıdan cımbızla birkaç kelime, cümle veya
paragraf çıkartıyorlar ve onu çarpıtıyorlar… Hiçbir namuslu
medyacı, yazar, fikir adamı böyle yapmaz.
Fikir adamı, yazar, gazeteci, televizyoncu dediğin önce âdil
olacak.
Hadiselere âdilâne bakacak, çarpıtmayacak.
Bile bile yalan söyleyenler, çarpıtanlar haindir, alçaktır,
soysuzdur.
Savunma hakkı kutsaldır. Birini suçluyorsan, savunmasını da
nazar-ı itibara alacaksın, gerekirse yayınlayacaksın.
Kendini savunurken yalana baş vurdu… Âdil olmak şartıyla
yalanı ortaya çıkartıp yüzüne vurmak hakkına sahipsin.
Bir ülkenin politikacılarının, medyacılarının büyük kısmı
yalanı, iftirayı, çarpıtmayı mübah görüyorsa o ülkenin iflah olması
çok zordur.
Dünyada hiçbir din, sistem, nizam İslam kadar yalanı
kötülememiştir.
Bir Müslüman yalan söylüyorsa onun ciğeri beş para
etmez.
İslamın temel değerlerinden biri istikamet=dosdoğru ve dürüst
olmaktır.
İlk asırlarda yaşayan muhaddisler, inatçılık eden atını
yürütmek için ona bir tutam ot gösteren, at yürüdükten sonra o otu
ona vermeyen sahtekarın rivayet ettiği hadisi kabul etmemişlerdir.
Atı aldatan bizi de aldatır demişlerdir.
İslam, savaş hileleri dışında aldatmayı kabul etmez.
Yalan söyleyen, aldatan politikacı kötü ve muzır
politikacıdır.
Dinî hizmet ve faaliyetler yapanlar asla yalan söyleyemez ve
halkı aldatamaz.
Durum vahimse, bunu gizleyip her şey yolundadır, toz pembedir
demek halkı aldatmaktır.
Ümit kırmamak şartıyla acı gerçekler söylenmelidir. Gerçekler
anlatılmadan ıslah olmaz.
Halkının yüzde 90’ının vakit namazlarını kılmadığı Müslüman
bir ülkede, her şey yolundadır denilebilir mi?
Avaz avaz ezanlar okunuyor, ülke nurlu ufuklara koşuyor
edebiyatı yapanlar acı gerçekleri saklıyor, hem kendilerini, hem
halkı aldatıyor.
Yağcılar, yalakalar, meddahlar, dalkavuklar bu memleketin yüz
karasıdır.
İslam dini müjdeler ve uyarılar dinidir. Resul-i Kibriya
Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) beşîr=müjdeci ve
nezirdir=uyarıcı ve korkutucudur.
Allahü Teala hazretleri dosdoğru iman edip namaz kılanlara,
hayır hasenat yapanlara ebedî saadet ve Cennet vaad etmiştir. Bu
vaadlerin yanında vaidler de vardır. İnançlarında vahim bozukluklar
olanlar, namazı yitirip şehvetlerine uyanlar, büyük günahlarda ve
isyanlarda ısrar edenler, yer yüzünde fesat çıkartanlar, riba
yiyenler mutlaka korkutulmalıdır.
Açıkça büyük günah işleyenlerin, mütecahir fasık ve
facirlerin, Allaha ve Resulüne savaş ilan etmiş ribacıların
korkutulmadığı, uyarılmadığı bir İslam ülkesi çok kötü
durumdadır.
Bir müjde ve uyarı ayı olan mübarek Ramazan’ı ziyan ettik.
İftarlarla geçirdik. Ramazan müjdeleme, korkutma, uyarma, ıslah,
tecdit, tâmir ayıdır.
Memleket islamî açıdan çok iyiye gidiyor diyenlere soruyorum:
İstanbulda sabah namazında camilere gidip cemaatin haline bakınız.
Birkaç ihtiyar, orta yaşlıdan başka kimse yok. Nerede o dindar
İslamcı gençler? Sabah namazlarında bir tek liseli veya
üniversiteli genç göremiyorum.
İslam yazı ve ilim dinidir. İyi niyetli, fakat saf halkımızı
ve gençliği uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmek için niçin
yüzlerce çeşit faydalı broşürler hazırlanıp milyonlarca nüsha halka
dağıtılmıyor ve okutturulmuyor?
Halk şeytanî ve tağutî israf, lüks, şatafat, gösteriş, tantana
ve debdebe çılgınlığına karşı niçin uyarılmıyor?
Bu memlekette her yıl resmî ve özel din hizmetleri ve
faaliyetleri için milyarlarca dolar harcanıyor. Halka niçin müfid
ve muhtasar bir ilmihal sunulmuyor?
Derin gaflet uykusu içinde olan milyonlarca Müslüman vatandaşa
en güzel, en uygun, en etkili şekilde hitap edilmiyor?
Bir mektup, küçük bir risale bazen bir kişiyi imana getirir.
bu hizmet inicin gereği gibi yapılmıyor.
Cuma ezanı okununca niçin Müslüman esnafa dükkanını kapat alış
verişi bırak ve camiye git denilmiyor.
Vakit namazlarının farzlarının cemaatle kılınması emri halka
niçin duyurulmuyor?
Riba alan ve veren Allahın lanetine uğrar hadîsi niçin dile
getirilmiyor?
Müslümanlara niçin bir rahmet yağmuru gibi Ümmet olun, Ümmet
olun, Ümmet olun, birleşin, sakın ayrılıp parçalanmayın,
birbirinizle münazaa etmeyin, çekişmeyin denilmiyor?
Benim şeyhim senin şeyhini döver edebiyatı yapan eblehler geri
zekalılar niçin susturulmuyor?
Birbirinizi sevmedikçe (gerçek ve olgun) mü’min olamazsınız
uyarısı niçin bütün gönüllere nakş edilmiyor?
İman ve Kur’an hizmetlerinin olduğu yerde müjde ve uyarı
olur.
Sadece müjde ile hizmet tamam olmaz, sadece uyarı ve korkutma
ile de olmaz. İkisi birden olacak, havf ve reca birlikte
olacak.
Müslüman küfür, şirk ve dalalet düzeninden razı olmaz.
İslamda dünyevilik, dünyevileşme yoktur.
İslamda din ve dünya ayırımı yoktur.
Bir Müslüman, Müslüman olduğu halde zina yapamaz.
Küfre, şirke, dalalete rıza küfürdür.
Ey müjdeciler, ey uyarıcı ve korkutucular, ey nâsihler, ey
mâruf ile emr edip münkerden nehy edenler!.. Neredesiniz, zuhur
edin, sizlere çok muhtaç bu millet.