Bu tür insanlar için en büyük korku ölüm korkusudur. Çünkü biriktirmiş oldukları malları kendileriyle mezara gelmeyecektir. Bu yüzden ölümü düşünmek dahi istemezler. Rabbini, ahreti ve ölümü unuturlar. Ölümü unutunca da ölmeyecekmiş gibi uzun emeller belirlerler. Ama emellerine ulaşamadan ecelleri onları yakalar. Kendilerini biranda hesap vermek üzere Allah’ın huzurunda bulurlar.
Adamın biri büyük İslam bilgini Hasan-ı Basri’ye; “Ben ölümden korkuyorum; onu sevmiyorum” demiş. Hasan-ı Basri; “Sen malını geride bırakıyorsun da onun için korkuyorsun. Eğer malını ileri, ahrete gönderseydin, peşinden gitmeyi isterdin” diyerek ölüm korkusunun asıl sebebini bizlere özetlemiştir.
Zenginlik ve fakirlik konusunda Müslümanlar iki kısma ayrılmıştır. Fakirliği tercih edenler olduğu gibi zenginliği de tercih edenler olmuştur. İslam’da asıl olan kişinin fakir veya zengin olması değil her iki durumda da Allah’a kulluk şuurunu yitirmemesidir.
Muhammed Raşid Erol (ks) dünya malı kazanmanın hükmünü şöyle belirtmiştir; “Allah muhabbetini, azaltmadıktan sonra, insanın zengin olmasının hiçbir zararı yoktur. Yeter ki, insan kalben mala bağlanıp muhabbetini ona vermesin. Malı veren esasen Allah’u Teala olduğuna göre, insan, muhabbetini mala değil, onu verene bağlamalıdır. Asıl vereni düşünmeden, kalbe sokulan bir koyun veya tavuk sevgisi bile insanı Allah’tan uzaklaştırmaya kâfidir. O kadarcık sevgi bile kulu zarara uğratır.” (Abdulhakim Hüseyni, Sohbetler; 253-254-Dilaver Selvi Kamil Mürşit Kimdir; 103-104; Hacegan Yay.)
Uzay çağı dediğimiz bu çağda fakirlik, insanlar üzerinde ağır psikolojik sorunlar bırakmaktadır. İntihar, fuhuş, hırsızlık, cinayet, göç ve para karşılığı din değiştirme bu psikolojik etkinin bazı sonuçlarıdır.
Fakirlik ve açlık birçok konuda Müslümanlar için sıkıntılar meydana getirebilir. Örneğin bir Müslümanın fakir olduğunu düşünelim; İslam’ı tebliğ edeyim der ama fakirliğinden dolayı insanlar onu kaale almayabilir. Sözlerine itibar etmeyebilir. Fakirlik yüzünden nefsine ve şeytana yenilip Allah’a isyan edebilir. Hatta küfre girebilir. Nitekim peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır; “Neredeyse fakirlik, küfre denk olacaktı.” (Beyhaki Şuab; Taberani, el-Evsat)
Böyle bir fitneden korunmak için Peygamber efendimiz şöyle dua etmiştir; “Allah'ım, yoksulluk fitnesinin şerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sığınırım.” (Nesai, Sehv, 90, İstiaze, 16, 29- Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 36, 39, 42, 44; VI, 57, 207)
Fakirlik insan düşüncesi üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Muhammed eş-Şeybani'nin şöyle dediği nakledilir; “Ebu Hanife ilim meclisinde iken hizmetçisi evde yiyecek kalmadığını söyleyince, o şöyle demiştir; “Allah hayrını versin, kafamdan kırk fıkıh meselesini kaçırttın.”
Yine Ebu Hanife'nin başka bir sözü şöyledir; “Evinde yiyeceği olmayan kimse ile istişarede bulunma. Çünkü onun fikri dağınık, kalbi meşguldür. Kararı isabetli olmaz.” (Yusuf el-Kardavi, Fakirlik Problemi ve İslam, terc. Abdulvehhab Öztürk, Ankara, 1975, s.24)
“Hakim, öfkeli iken karar vermesin” hadisi de aynı esası belirtir. İslam hukukçuları fazla açlık, susuzluk ve benzeri etkenleri öfkeye kıyas etmişlerdir.
Bir toplumda zenginlerle yoksullar arasındaki mesafe büyür, zengin azınlık israf ve sefahat içinde yüzerken, yoksullar asli ihtiyaçlardan bile mahrum kalırsa, kalplere kin, buğz ve nefret tohumları ekilir, toplum düzeni bozulur.
Yoksulluk, toplumda huzursuzluğa sebep olur. Ashab-ı kiramdan Ebu Zer el-Gıfari; “Evinde yiyecek bulamayanın, insanların üzerine yalın kılıç yürümediğine şaşıyorum” diyerek bu durumun tehlikeli sonuçlarını bizlere bildirmiştir. Bugün birçok ülkede yaşanan toplumsal krizlerin ana etkeni de böylece anlaşılmış oldu. Devam edecek inşallah…