Ekonomide Çukur Savaşları
Başımıza gelen her talihsiz olaydan sonra, artık bizde çevremizde olup bitenlere kendi gözlerimiz ile bakmayı öğrendik. Bu günlerde maalesef yine bizleri ekonomik olarak boğmaya çalışan bazı emperyalist ülkelerin perde arkasından iş çevirmeleri, üzeri kısmen küllenen ve konumuzla da ilintili olan ‘’Küreselleşme’’ mevzusunu yeniden gündeme getirmiştir. Tüm dünyada uluslararası düzeyde ekonomik küreselleşmenin getirdiği artan eşitsizlik ve fakirliğe karşı küreselleşme karşıtı grupların seslerinin de eş zamanlı tekrar yükselişi de bu anlamda önemlidir.
Bugün ekonomik olarak ta geldiğimiz noktada, insanlığın kılık değiştirdiği, zulmün ise şahlandığı bir dönemdeyiz. Ülkeler arasında, hem de ülkelerin kendi içlerindeki gelir dağılımlarında maalesef inanılmaz uçurumlar oluşmuş durumdadır. ‘’Birileri bir dilim ekmek bulamadığı için açlıktan ölür iken, birileri de hayâsızlığın ve şımarıklığın zirvesinde, maalesef olanlardan bi haber yaşamaktadırlar.’’ Biz biliyoruz ki zenginliğin şımarıklığı ve sapıklığı ile heva ve hevesinin peşine düşenlerin akıbeti elbette çok kötü olacaktır. Zaten gelir dağılımında adaletin olmadığı böyle bir durumda biz Müslümanlar için, fakirliği zenginliğe tercih etmek inanın daha efdaldir.
Evet, bazı ülkelerde gelir dağılımı oldukça adilken bazılarında afakî derecede uçurumlar bulunmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada özellikle Kuzey ile Güney yarımküre arasındaki gelir dağılımı farkı gün geçtikçe daha da açılmaktadır. Orta kesimin gelir durumu ise, birçok ülkede bozulmuş ve dünya genelinde rant gelirleri iyice artmıştır. Bu durum ise büyümeyi ve istihdamı sağlayıcı reel yatırımları ciddi anlamda engellemektedir. Feodalizmin yıkılmasının ardından ortaya çıkan‘’Küresel Kapitalizm’’ soğuk savaş’ın çöküşü ile birlikte zaferini ilan etmiş ve ulusal ekonomilerde önemli ölçüde bu düzene entegre olmuşlardır.
KAPİTALİZMİN TA KENDİSİ
Kapitalizmin bir ürünü olan yoksulluk ise, tarihin her döneminde gerek gelişmiş, gerekse az gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunların en başında gelmektedir. Yoksulluk, son yıllarda hem uluslararası hem de ulusal düzeyde sık sık gündeme getirilen bir konudur. Bilhassa son yirmi yılda küresel düzeydeki eşitsizliklerin artması, uluslararası ekonomik sistemin işleyişinden bağımsız olarak asla değerlendirilemez. Gelir dağılımı adaletsizliğinin, yoksulluğun ve işsizliğin artmasının sebebi de esasen yine Kapitalizm’in ta kendisidir. Ne diyordu Thomas Fuller; ‘’Zenginlerin zevkleri, fakirlerin gözyaşları ile satın alınır..’’
Aslında yoksulluk kavramının, üzerinde uzlaşı sağlanmış, herkes tarafından kabul görmüş, objektif ve sınırları açık bir şekilde belirlenmiş kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Lakin genel bir ifadeyle; ’’ Asgari yaşam standardının gerektirdiği temel gereksinimlerin karşılanamaması’’ durumunu ifade eden yoksulluk, sadece günümüz modern dünyasının bir sorunu olmayıp, tarihsel olarak çok eski zamanlardan beri üzerinde çözüm aranmakta olan sorundur.
Mikszath’ın dediği gibi ‘’Bir öksürük, bir de yoksulluk gizli tutulamazmış’’. Peki madem bizde açalım hele şu kara kaplı defteri… Günümüzde 7 milyar civarında olan dünya nüfusunun 1,2 milyardan fazlası, günde 1 dolardan daha azıyla yaşamaya çalışmaktadır. 800 milyondan fazla insan ise, ailesinin ihtiyacı olan gıdayı temin edecek maddi güce sahip olmadığı için aç kalmaktadır. İşte fotoğraf kabaca böyle… Görünen o ki, Hayallerimizin, umutlarımızın ve ideallerimizin daha doğrusu artık her şeyin değerinin parayla ölçüldüğü kalplerin kaskatı kesildiği ekonomik bir sistem ile karşı karşıyayız. Yoksullukla mücadelede temel aktör devlet olarak görünse de, aslında uluslararası kuruluşlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları da bu alanda önemli rollere sahiptir.
GELİR DAĞILIMI SORUNU ÇÖZÜM BEKLİYOR
AK Parti hükümetleri ile hızlı bir büyüme sürecinde olan Türkiye’de, son 14 yıldır ekonomik gelişmişlik düzeyi giderek artmaktadır. Ancak bu noktada ülkeler açısından büyük öneme sahip olan bir diğer önemli husus, ‘’Ekonomik gelişmenin yanında ekonomik kalkınmanın da sağlanmasıdır. Bu anlamda ekonomik kalkınma açısından gelirin artışının yanında, gelirin nasıl dağıldığı da büyük önem arz etmektedir.’’ Günümüzde bütün dünya ülkelerini yakından ilgilendiren yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliği sorunu, Türkiye’nin de çözüm bekleyen öncelikli problemlerinden birini oluşturmaya devem etmektedir.
AK Parti hükümetleri döneminde ülke ekonomisi, hem iç hem de dış piyasada altın bir çağ yaşamıştır. Türkiye'nin üzerinde oynanmak istenen oyunlarda işte tamda bu yüzdendir. Türkiye'nin ekonomik olarak güçlenmesi, 100 yıllık prangalarını söküp atması ve gerçek anlamda bağımsızlaşması emperyalist güçleri rahatsız etmiştir. Anayasa görüşmelerinin başladığı gün Yurt dışı odaklar döviz kurları üzerinde spekülasyonlar yapılmıştır.. Türkiye'ye terör örgütleriyle saldıranlar, ekonomiyi de zarara uğratmak için harekete geçmişlerdir.. İşte bunun için döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar.. Terörle canımıza saldıranlar şimdi de paramıza saldırıyor.Artık Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi herkes Türk Lirasına yönelmeli ve alışverişlerini buna göre yapmalıdır.
Bunların namı hesabına çalışan ve postal yalamakta pek mahir olan hain FETÖ’de biliyorsunuz ki kirli oyun hiç bitmez. Bunların muhtemel yapabilecekleri her çirkinliğe karşı teyakkuzda olmaya devam etmeliyiz. Bu hainler Nisan başlarında yapılacak olan referandumu sabote etmek ve sokağı karıştırmak adına ellerinden gelen ne varsa bütün kirli işleri tek tek yine devreye sokacaklardır. ‘’Birlik ve beraberliğimizin hedefte olduğu bugünlerde öncelikli hedefleri iç karışıklık çıkarmaktır. Ekonomi üzerinden yapılan saldırıların bir ayağı da ‘’İşsizlik’’ üzerinden olabilir. Seçmenin kararını etkilemek ve sokakları karıştırmak isteyenlere asla fırsat vermemeliyiz. İşte bu yüzden önümüzdeki aylarda danışıklı olarak gerçekleşebilecek muhtemel toplu işten çıkartmalara ve toplu iflaslara dikkat edilmelidir.!’’ Kısaca artık bu dönem ‘’Prangalarımızdan kurtulduğumuz milli mücadele dönemidir. Ve her bireyde bu mücadeleye elinden gelen katkıyı yapmak durumundadır.’’
TRUMP GERÇEKLERLE YÜZLEŞMELİ
Nihai kertede esasen artık hepimiz doğru okumalara ve sorgulamalara mecburuz. Zenginleşen ülkelerin dış düşmanlarının artacağına en iyi örnek bizim ülkemizdir. Son günlerde yaşadığımız olaylar ise buna açıkça delildir. Ülkemizin yeniden ayağa kalkması ve zenginleşmeye başlaması, dünya dengelerinin değişeceğinin habercisi olduğundan, bunu gören gelişmiş, lakin doyumsuz emperyalist ülkeler işte bu duruma müdahale ettiler. Şunu da unutmamak gerekir ki, ‘’Dünyanın en zengin ülkesi olan ABD, aynı zamanda dünyadaki sefaletin en şiddetli yaşandığı ülkedir.’’ Bu bir paradoks değil, kapitalist sistemin yıkıcı gerçekliğidir. Gözünü paradan başka hiçbir şeyi görmeyen 15 Temmuz’un mağlubu ABD, Trump ile yeni dönemde bu gerçekler ile yüzleşmeli ve artık gayrimeşru çocukları (CİA, İSRAİL,NATO,DAEŞ,FETÖ,PKK) ile perde arkasından ahlaksızca iş tutmaktan acilen vazgeçmelidir…
Bu meyanda ve son tahlilde diyorum ki; ‘’Gelin iş işten geçmeden kumdan kalelerinize güvenmeyi bırakın ve hakikate uyanın. Zulüm ile abad olunmaz, düşeninde dostu olmaz..’’ Ne demiş atalarımız; ‘’Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa ermeyince.’’
Gün ola, harman ola.. Bakalım mevlam neyler, neylerse güzel eyler..