Ortadoğu’da İsrail Kirliliği..
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak
emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
‘’Milli marş kesinlikle para ile yazılamaz’’ diyerek o gün para ödülünü kabul etmeyen ulusal marşımızın yazarı, milli şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy, yazmış olduğu istiklal marşımızın bu sekizinci kıtasında, Cenab-ı Allah’a hitaben özetle şöyle dua ediyordu; ‘’Allahım ibadet yerlerimizin göğsüne düşman eli değmesin ve camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar asla dinmemesin… Yıl 1921.Bu bilgi şimdilik burada dursun döneceğim..
Özünde namaz vakitlerinin geldiğini bildiren ezan, Müslümanları Allah’a ibadete, şükre ve duaya davettir. Ne zamanki minarelerde ezan okunmazsa bilin ki dostlar işte o gün bizler özgürlüğümüzü kaybetmişiz demektir. Peki bir Müslüman yurdunda ezan ne zaman susar? ‘’Ancak ve ancak düşman ülkeyi işgal ettiğinde susar…’’ İşte Filistindeki Müslüman halkının şuan fiilen yaşadığı şey de tam olarak budur. Siyonist ırkçı İsrail bir kez daha uluslar arası sözleşmeleri çiğneyerek İslam’ın tüm kutsallarına saldırmakta ve tüm dünya Müslümanlarını tahrik etmektedir.
İslam’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa’da ve mukaddes şehir Kudüs’te camilerde okunan ezan sesleri ABD’nin şımarık çocuğu İsrail tarafından ‘’Gürültü Kirliliği’’ oluyor bahanesi bugün yine susturulmak istenmektedir. ‘’Hâlbuki Ortadoğu’daki kirliliğin asıl müsebbibi İsrail’in ta kendisidir. Ve bizzat o topraklardaki varlığıdır.’’ Amma yavuz hırsız misali işgalci İsrail parlamentosu, ezanın hoparlörlerden okunmasının yasaklanması için tüm dünyada adeta ‘’Din Savaşı’’ çıkarabilecek o kirli yasa tasarısını maalesef gözümüzün içine baka baka onayladı… Lakin İsrailin yapmış olduğu bu vıcık vıcık çazgırlıklara artık asla tolerans gösterilmemelidir.İlşkilerimizin daha yeni yeni düzelmeye başladığı bu dönemde yediği haltlar asla kabul edilecek gibi değildir.
Bundan yaklaşık üç ay önce 30 Kasım 2016’da İsrail parlamentosu Knesset'te, ezanın hoparlörle okunmasını yasaklamayı öngören yasa tasarısıyla ilgili oylamayı ertelemişlerdi. O gün Arap asıllı milletvekili Cemal Zahalk bunların ciğerini okumuş ve; "İsraillilerin ezana karşı olmasının sebebi ses seviyesinin yüksekliği falan değil, bizatihi onun içeriğidir. Çünkü ezan bu ülkenin kimliğidir. Onlar bu içerikten rahatsız oluyorlar. Bundan rahatsız olanlara tavsiyemiz ezanı duymayacakları kadar uzağa gitmeleridir." diyerek on numara bir konuşma yapmıştı. Bugün yine geldiğimiz noktada anlaşılan o ki Trump yine İsrail’i cesaretlendirmiş ve şımartmıştır. Lakin mahallenin dayısı olmaya heveskar ihtiyar ergen Trump şunu çok iyi bilmelidir ki ‘’Dünya Müslümanları bu haksız duruma asla müsaade etmeyecektir.!’’ Unutulmamalıdır ki ezan biz Müslümanların kırmızıçizgisidir. Trump’ın gazına gelen Siyonist İsrail bu büyük yanlıştan çok geç kalmadan hızla dönmelidir.
622 Yılında Bilâl-i Habeşî, ilk ezânı okuduğu zaman o gün Medîne’nin bir ucundan diğer bir ucuna kadar herkese yüce bir dâvet ulaşmıştı. O gün Ezân sadâsıyla semâlar yankılanır iken Mü’minler, büyük bir neş’e içinde mescide koşuşmuşlardı. Evet o gün bugündür hamdolsun minarelerimizden coşku ile okunan o güzelim ezanımız 1400 yıldır hiç susmadı lakin bir çok kere susturulmak istendi. Hani o kadar çok eskilere gitmeye gerek yok. Yakın tarihimizde Türkiye Cumhuriyeti´nin ilk kurulduğu ve CHP’nin tek parti döneminde, ezan Arapça orijinalinin yerine, Diyanet İşleri Başkanlığı´nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile Türkçe okunmaya başlandı. Velhasıl 1921Yılında ‘’Bu ezanlar sonsuza dek hiç susmasın’’ diyen Mehmet Akif duası böylelikle bir anlamda sekteye uğratılmış oldu… Düşünebiliyormusunuz CHP’nin isteği ile ‘’Türkçe ezan’’ bu ülkede tam 18 yıl uygulamada kaldı.
Türkiye’deki 1932’de kanunlaştırılan bu yasakla‘’Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler minarelerden indirilip hapse atıldı.’’ 18 yıl süren bu ezan zulmünü ise 1950’de iktidara gelir gelmez sonlandıran rahmetli ‘’Adnan Menderes’’ olmuştu.
Lakin bu aziz milletin bu hayat pazarında ezan ile olan imtihanı maalesef bugün itibarı ilede bitmedi… Buyurun birkaç yakın örneği hep birlikte hatırlayalım. Yıl 2013, Muğla'nın Bodrum ilçesi Torba Mahallesi'nde bulunan bir camide ezan sesinin yüksek olduğunu iddia eden bir grup kadın, imama sözlü saldırıda bulunarak, karakolluk olmuştu… Yıl 2015, KKTC’de 3 camimizde benzer bahanelerle mahkeme kararı ile okunan ezanlar susturulmak istenmişti… Her ikisinde de halkın büyük tepkisi ile geri adım atıldı. Ve daha dün tarihimizin en büyük ihanetini yaşadığımız 15 Temmuz gecesi, ‘’Ezana, camiye tahammülü olmayan bir takım güruh’’ din görevlisi kardeşlerimizi darp ederek içlerindeki bütün kin ve nefreti adeta onlara kusmuşlardı. O gece Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından verilmiş emre uymaya çalışan din görevlileri darp edilerek görevlerini yapamaz hale getirilmek istenmiştir. Ertesi gün hemen durumdan vazife çıkartan heveskar CHP’li Milletvekilleri ise güya mevzuyu yakından takip etmek için adeta can atmışlar ve o gün din görevlilerini darp edenleri adeta canları kanları pahasına savunmuşlardı… Ne diyelim şaşırdık mı asla.! Huylu huyundan vazgeçmezmiş.. Öyle ya tarih tekerrürden ibarettir.
Yeryüzü birçok büyük medeniyetler görmüştür. Lakin bütün insanlığı hiçbir ayırım yapmadan kucaklayan, kuşatan ve mutlu eden bir medeniyet kurmak hamdolsun yine bizlere nasip olmuştur. Bizler ‘’Hangi dine, hangi millete, hangi mezhebe mensup olursa olsun, Osmanlı bayrağı altında toplanan herkesi “Osmanlı” kabul etmişizdir.’’ Hal böyle iken zaten o dönemde etnik kökeni, inancı, felsefesi ne olursa olsun, bütün halk kendisini büyük bir heyecanla Osmanlı olarak tanımlıyordu. İster Yahudi, ister Hıristiyan, isterse bir başka din sahibi olsun, bunların alayına ‘’Osmanlı’’ denilirdi.
Osmanlı Devletinde dil, din, ırk ve mezhep farklılıktan hiçbir zaman öne çıkarılmamıştır. Osmanlı, bütün ırklara eşit mesafede durmuş, asla ırkçılık yapmamıştır. Osmanlıların Müslüman olmayanlara tanıdığı haklar, can ve mal güvenliği, din ve inanç serbestliği gayr-i Müslimler tarafından hep takdir edilmiştir. Ağır vergi yükü altında ezilenler kurtarılmış, ödedikleri miktarlar azaltılmış, Hıristiyan tebaanın haklarına büyük bir ihtimam gösterilmiştir. Çünkü ‘’Osmanlıda Hıristiyan’ın hakkını yemek, Müslümanın hakkını yemekten daha büyük bir vebaldir.’’
Bizanslı bir tarihçinin o dönemde II. Murad Han hakkında söylediklerine bir kulak verelim hele: "II.Murad Han Düşmana karşı babasından daha yumuşak davranırdı. Allah bilir ki Murad Han halka karşı daima iyilikte bulunurdu. Bu iyiliği yalnız kendi ırkından ve dininden olanlara değil, Hıristiyanlara da gösterirdi. Fatih Sultan Mehmed Han, da o zamana kadar alışılmadık tarzda Hıristiyanlara iyi ve adaletli davranıyordu. Bizans’ın baskısı ve zulmü altında bunalmış olan Hıristiyanlar insan olduklarını adeta yeniden anlıyorlardı. Fatih'in bu tavrı onları çok şaşırtmış, hatta onlarda, onun gizli bir Hıristiyan olabileceği kanaatini bile hâsıl etmişti. Oysaki Fatih Sultan Mehmed'in de kendini bağlı hissettiği Kur'ân ve hadislerin kesin emri bu istikamette idi’’.
Evet, kıymetli dostlar son tahlilde ecnebilerin sözlerinden de anlaşılacağı üzere uzun süre varlığını devam ettiren Osmanlı İmparatorluğunun kısa sürede hâkimiyet kurmasının arkasında, uygulamış olduğu ‘’Adil ve adaletli yönetim’’ olduğunu görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu, egemenliği altındaki milletlerin inançlarına saygılı, hak ve adaletten ayrılmayan, insanları etnik kimlikleri göre değerlendirmeyen, adil paylaşımı ve bölüşümü ön planda tutan, güçlünün değil, haklının yanında yer alan bir yönetim anlayışı sergilemiştir. Davasına kara sevdalı Osmanlı’da, İslam’ın insan ve devlet anlayışı hâkimdi. Örf adet ve geleneklere çok büyük ehemmiyet verilirdi. Allah hepsinden razı olsun.
Bugün bu köşeme taşıdığım ezan konusunu maalesef dramatik bir finale ile kapatmak istiyorum… ‘’Güne çan sesleriyle uyanan ülkelerde her hangi bir namaz telaşı olmaz iken, güne ezan sesleri ile uyanan güzel ülkemde dün ‘Sevgililer Günü’ telaşı yaşanmıştır. Sadece bilin istedim… NOKTA