Bizde "Doğu Türkistan" dense de resmi adı "Şarki Türkistan"dır. Şarki Türkistan, Asya’nın doğusunda Kazakistan'ın güneyinde ata yurdu bir ülke. Toprak genişliği olarak Türkiye'nin iki katından fazladır. Nüfusu 30 milyon civarında. Yurt dışındaki Uygurlarla beraber bunun 35-40 milyonu bulması mümkün. Şundan dolayı kesin ifade kullanamıyoruz. Nüfus sayımı yapılmadığı gibi Çin burada nüfus kaydırmaları ve asimilasyon uygulamaktadır. Çin'e göre adı "Özerk Sincan Bölgesidir".

Türkistan eskiden yekpâre iken, Ruslar batı tarafını, Çinliler de doğu tarafını işgal ettiler. Lenin, batı Türkistanlı Müslüman kavimlere kendisine yardımcı olurlarsa devrimden sonra hürriyet vereceğini söyleyip onları yanına çekti. Fakat, Kızıl İhtilalden sonra Rus işgali aynen devam etti. Tâki SSCB yıkılana dek. Yıkılınca da Batı Türkistan, ayrı ayrı küçük devletler halinde istiklallerine kavuştular.

Şarki Türkistan'a gelince; hem imparatorluk, hem de Mao döneminde hep esaret altında kaldı. Mao'dan evvel bir ara Şehzade Abdülkerim Efendi'nin Şarki Türkistan’ın başına geçmesi mevzu oldu. Ancak şüpheli bir şekilde öldü. Buranın üzerinde emelleri olan Japonlar tarafından zehirlendiği beyan edildi.

Doğu Türkistan, çok zengin yer altı ve yer üstü kaynaklara sahiptir. Bu sebeple o da en azından komşusu Moğolistan kadar istiklale layık iken bundan mahrum bırakılıyor. Bir otonom idare hürriyetine de sahip değildir. Mao rejiminden yurdumuza sığınan Doğu Türkistan eski "Başvekil"i merhum İsa Yusuf Alptekin'in ömrü Şarki Türkistanı anlatmakla geçti.

Kendimizi bildik bileli Uygur Türkleri, her türlü insani ve medeni haklardan mahrum bırakıldığına şahit olmaktayız. İnsafsız dünya, onları Çin'in insafına terk etmiş, yok saymakta. Uygurlar, işkencelerden işkence beğenmek zorunda kalmaktalar. Hakikaten anlamak zor. Porselen, çini, tezyinat gibi sanatlarda o kadar zevkli bu insanlar, sıra işkenceye gelince nasıl gaddarlaşabilmekteler?

Türkçedeki "uygar" kelimesi Uygur'dan gelir. Uygur Müslümanları, terbiyeli, görgülü, nazik insanlardır. Bir çok keşifte ilklere imza atmışlardır. Bugün Türk diyarı olup da İslam elifbasının kullanıldığı tek yerdir Şarki Türkistan'ın tamamı Hanefi Maturididir. Bu gelenekte isyan yoktur. Terör asla yoktur. Buna rağmen birazcık hürriyet isteyene Pekin, terörist muamelesi yapmaktadır.

Son senelerde Çin mezalimi yine arttı. Geçen ramazanda yaptıklarını bu defa daha da şiddetlendirdiler. Namaz yasak, oruç yasak, örtünme yasak. Karşı gelen yüz kadar Uygur şehid edildi. Bunlar ne ilk ne de son. Çünkü 30 milyonluk bir ülke, 1 buçuk milyarlık kıyas kabul etmez bir devâsâ kütlenin karşısında kimsesiz ve çâresizdir. İsrail, Filistinlilere ne kadar insani davranıyor, ne yapıyorsa Çin de Uygur Müslümanlarına aynısını yapmaktadır. İsrail, Amerikan vetolarıyla kınanamıyor. Çin'in kendisi zaten BMGK daimi üyesi. Kazaen bile olsa aleyhine bir satır bir karar çıksa hemen veto etmektedir.

Aynı Çin şimdi, İblisi dahi hayrete düşürecek yeni oyunlar peşinde. Hatırlanacağı gibi İngilizler, I. Dünya Harbinde Hind Müslümanlarını "Halife, esir onu kurtarmaya gidiyoruz!" diye kandırarak Çanakkale’ye getirmiş ve Türklerle çarpıştırmaya başlamışlardı. Ne vakit ki Türk siperlerinde sabah ezanını duyunca yalanı anladılar. Çin de şimdi Doğu Türkistan'da benzer bir faaliyet içinde. Şehirli Uygulara "Batıya taşınacaksınız!" diyerek, köy ve kasabalarda olanlara da "size yeni bir vatan veriyoruz; orada dininizi, âdetlerinizi hür bir şekilde yaşarsınız!" diyerek insan tacirleriyle de iş birliği yapıp Suriye’ye götürerek Esat askerlerinin yanında Türkmenlere karşı mevzilendiriyorlarmış. Böylece Uygurlar, hiç fark etmeden soydaş ve dindaşlarıyla çarpışmaktalar.

Bunlar olurken ne BM, ne AK, ne AB, ne AP, ne AİHM, ne o ne işe yaradığı meçhul İİT'dan ve "ileri" ve "medeni" denen devletlerden tek kelime bile sözlü müdahale işitilmiyor.

Şarki Türkistan.

Doğu Türkistan.

Bu asırda korkunç Çin zulmü işkencesi altında.

Hep batı emperyalizmden.

Batı sömürgeciliğinden bahsederiz.

Bir kirli batı var...

Fakat en az onun kadar kirli bir de kirli doğu, Çin var.

Uygurlar, Çin'in Kızılderilileri perişanlığına düşmeden Ankara, dünyayı ayağa kaldırmalıdır.

Denecek ki "Ankara hangi birine yetişsin?" Doğru; ama, "Büyük Türkiye" olmak da bu demektir. Devleti yönetenler, Filistinli mazlumu da Urumçili mağduru da görecektir. Onların ve daha nice mağdur ve mazlumun başka sığınağı yok.