İslam’a göre insan işte böyle sorumludur. Bir kediye yaptığı zulüm
yüzünden bile Cehennemlik olabilir. Bir karıncayı ezmek bile
suçtur.
Hatırlıyor musunuz, bundan kaç sene önceydi, Konya’da Zümrüt
apartmanı durup dururken çökmüş ve 100’den fazla suçsuz insanımız
ölmüştü. O apartmanı çürük yapan mühendis ve firma elbette
suçludur.
Kanser hastalıkları dehşet veren bir hızla çoğalıyor, yayılıyor.
Marketlerde, çarşıda pazarda satılan gıda maddelerinin ve
içeceklerin hemen hepsinde yekun olarak yüzlerce çeşit boya, aroma,
koruyucu, başka kimyevî madde var, bunlar zamanla kansere yol
açıyor. İşte bu kimyalı maddeleri üreten, satan, bunları
denetlemeyen bütün üreticiler ve sorumlular haindir ve
suçludur.
Vazifelerini doğru dürüst yapmayan resmî sivil herkes, yakasını
dünya adaletinden kurtarsa bile, İlâhî Adalet’ten kurtaramaz.
Devletin trafik ile ilgili kuralları var, sürücülerin büyük bir
kısmı bunları takmıyor ve bu yüzden her gün bir sürü kaza oluyor,
nice canlar gidiyor, nice vatandaş sakat kalıyor, bir yığın acı ve
facia yaşanıyor. Trafikle, vasıta kullanmakla ilgili kuralların
yerine getirilip getirilmediğini denetlemeyen, bunları yerine
getirmeyenleri cezalandırmayan sistem ve kişiler baş sorumlu ve
suçludur. Dünya adaleti onları cezalandırmasa bile İlahî Adalet
cezalandıracak, tokatlar vuracaktır.
Maden işçileri ile ilgili sendikalar vazifelerini yapmış, kaza
olmadan önce yeri göğü yıkarak “Güvenlik yok! Kaza olabilir, can
kaybı olabilir…” diye feryat etmiş olsaydı, belki de bu son acı
facia yaşanmayacaktı.
Ucuza kömür çıkartmak bakın bize ne kadar pahalıya patladı…
Vazifelerini doğru dürüst yapmayan, büyük ihmal ve gaflet
sergileyen resmî veya sivil herkes cezasını çekecektir. Şu fanî
dünyada tokat yiyerek çekecektir… Darülkarar olan Âhirette,
Mahkeme-i Kübrada onlardan hesap sorulacaktır.
Bu işin içinde kul hakkı vardır. Gaflet ve ihmal kurbanı olup
ölenlerin hakları, dulların, yetimlerin, gözü yaşlı ana babaların
hakları…
Gerekli güvenlik tedbirleri alınmış olsaydı bunca ölüsü olan bu
facia yaşanmayabilirdi.
Millet Meclisinde muhalefetin Soma kömür madeni ile ilgili
araştırma isteğini geri çeviren bütün milletvekilleri mânen ve
maddeten sorumludur.
Yüreğim kan ağlıyor… Sadece Soma faciasına ağlamıyorum, bütün
ihmallere gafletlere sorumsuzluklara ağlıyorum.
Bayrakları yarıya indirmek, üç gün yas tutmak, üç gün şarkı
söylememek, üç gün sahneye çıkmamak, ah vah edebiyatı yapmak… bütün
bunlar ucuz edebiyattır.
İhmalkârlık, gaflet, vazifesini yapmamak, uyarıları dinlememek,
madenleri doğru dürüst denetlememek suçları üzerine sünger
çekileceğinden korkuyorum.
(İkinci yazı)
Nurlu Ufuklara Dört Nala Koşanlar
ESKİ kiliseler restore ediliyor… Yepyeni kiliseler yapılıyor… Hem
de hiç Hıristiyan vatandaşımızın bulunmadığı yerlerde…
Artık Yahudi nüfusunun yaşamadığı yerlerdeki harap sinagoglar
restore ediliyor…
Ayasofya halen müze olarak tutuluyor…
İstanbul sur içi Fatih ilçesinde 400’e yakın tarihî cami, mescid ve
tekkenin isimleri var, cisimleri yok…
Sultanahmet camiinin denize bakan tarafının altındaki 1985’te
yıkılmış Rufaî tekkesi binası sosyal tesis olarak yeniden inşa
ediliyor.
On milyonlarca Müslüman bu olup bitenlerle ilgilenmiyor, haklarını
aramıyor.
Sünnî kesimde Kemalist rejim tarafından insan haklarına ve din
hürriyetine aykırı olarak kapatılmış olan eski İslam Medreselerinin
tekrar açılması için en ufak bir hareket yok.
Yine haksız olarak kapatılmış ve yasaklanmış eski tasavvuf tekke,
dergah ve zaviyelerinin açılması için de bir kıpırdanma yok.
Çoğunluğu oluşturan Sünnî kesimin üzerine sanki ölü toprağı
serpilmiş…
Avrupa Birliği’nin, Siyonistlerin, Haçlıların istekleri üzerine
yapılmış olan Ayıklanmış Hadîs Külliyatı yayınlandı. Sünnî kesimin
bu cinayet ve hıyanetten haberi yok.
Kur’anın, Sünnetin, hikmetin ışığında tek bir Ümmet olması gereken
Sünnî Müslümanlar; birbirinden kopuk, irtibatsız, teşkilatsız,
ittihatsız bin parçaya, hizbe, fırkaya, gruba ayrılmış
vaziyette…
Müslümanların başında, kendisine biat ve itaat edilen râşid, âdil,
âbid ve muktedir bir İmam yok.
On milyonlarca Sünnî Müslüman, öğrenilmesi farz olan ilmihal
bilgilerinin cahili.
Riba, zina, fısk ve fücurun her çeşidi, her tür azgınlık ve şehvet
almış yürümüş…
Lüks, israf, aşırı tüketim, debdebe, tantana, şaşaa…
Her gün çöpe atılan beş milyon aziz ekmek…
Sürü sepet kendi başına buyruk cemaat, dernek, tarikat, parça,
grup…
Her cemaatin, her tarikatın, her alt grubun kendi yayın organı ve
dergisi var…
Sabah ezanları okununca milyonlarca Müslüman leşler gibi
yatıyor…
Zekatlar Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak gasb
ediliyor…
Sinsi Mutezilîler, takiyyeci Fazlurrahmancılar, Ehl-i Sünnet
düşmanı Mezhepsizler zil takmış oynuyor…
İlimsiz, icazetsiz, ehliyetsiz, liyakatsiz cahiller Kur’an tercüme
ve meallerinden kendi ictihadları, re’y ve hevaları ile hüküm
çıkartıyor.
Dinî konular ayağa düşmüş… Münafıklar dinî konuları
magazinleştirmiş… Tv’lerde din konusundaki hezeyanların haddi
hesabı yok…
Sesler duyuyorum:
Her şey iyiyi gidiyor… Nurlu ufuklara dört nala koşuyoruz…
Müze Ayasofya’nın etrafından ne kadar çok Fatih torunu var…
Haram rantlarla semirmiş İslamcılar nurlu ve pembe ufuklara
akıncılar gibi koşuyor...