Halbuki Pakistan bir İslam Cumhuriyeti idi ve anayasasında “Şeriata
aykırı kanun yapılamaz” yazılıydı. Durum bu kadar müsait iken,
imanın şartlarını beşe indiren bu zat niçin başarılı olamadı?
Son yüz yıl içinde İslamcılar başarılı olamadılar. Bu
başarısızlığın sebepleri nelerdir?
Başarısızlık Masonların, Siyonistlerin, sömürgecilerin,
emperyalistlerin, münafıkların, Deccalların Kezzabların Süfyanların
çıkardığı fitne ve fesatlar yüzündendir diyerek, suçun tamamını
dinsizlerin üzerine atmak çok ucuz ve kolay bir izah tarzıdır.
Kabahat İslamda değil, hatâlı Müslümanlardadır. Kabahat
reformcularda, bid’atçilerde, dinde değişiklik ve yenilik
isteyenlerdedir.
Kabahat Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesinin dışına çıkanlardadır.
Ehl-i Sünnet İslamlığında Ümmet birliği vardır. Bu birliğe karşı
olanlar bid’atçidir.
Ehl-i Sünnet İslamlığında râşid ve âdil bir İmama biat ve itaat
vardır.
Ehl-i Sünnet Sevad-ı Âzamdır.
Ehl-i Sünnette rahmanî çeşitlilik vardır ama şeytanî tefrikaya yer
yoktur.
Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur’an ve Sünnete en fazla mutabık
olan islamî uygulama, Osmanlı sistemidir.
Osmanlı bir İslam Cihan devleti, bir Pax Islamica idi. Ulus
devletler tam manasıyla islamî olamaz.
Osmanlı karşıtı aktivist İslamcılar hayal peşinde koşuyorlar.
Osmanlı devletine sömürgeci diyen bazı Filistinli, Suriyeli, Iraklı
Araplar, birlikten şu veya bu şekilde ayrılmanın ağır faturasını
ödüyor.
Osmanlının yükseliş asırlarındaki başarının mânevî sebeplerinden
birincisi Ehl-i Sünnete ve Cemaate hizmet etmesidir.
Osmanlı ilk üç Halifeye ve Ashabı Kirama düşmanlık edenlerle
savaşlar yapmıştır.
Osmanlı Şeriatı baş tacı etmiş, onu uygulamıştır.
Osmanlı tarihinde, Ahmed ibn Hanbel hazretlerinin kırbaçlanması
gibi bir zulüm yoktur.
Osmanlı, yükseliş devrinde o kadar âdil idi ki, Orta Avrupaya
sefere çıkan 150 bin kişilik ordunun yürüyüşü esnasında ekili bir
arazide, bağda, bostanda, bahçede atını otlatmanın cezası
idamdı.
Osmanlı mülkü darülislamdı ve İspanyadan kovulan mazlum Yahudilere
bile kapısı açıktı.
Osmanlıların da elbette hataları, günahları olmuştu ama onların
iyilikleri hatalarından kat kat üstündür.
Ellerinde trilyonlarca dolar petrol parası olan birtakım
bid’atçiler niçin ortaya yeni bir Osmanlı devleti koyamıyor da,
Siyonistlerin kontrolündeki süper devletin dümen suyundan
gidiyor?
Kur’anda “Nice küçük topluluk, Allahın izniyle büyük topluluğa
galip gelmiştir” buyuruluyor. Bir buçuk milyarlık İslam alemi
İsraile niçin hep yenik düşüyor?
İslam dünyası niçin bir sürü ulus devlete bölünmüştür?
Bütün bu hezimetlerin, yenilgilerin, zillet ve esaretlerin sebebi
Kur’andan, Sünnetten, Şeriattan, fıkıhtan, İslam ahlakından
ayrılmış olmaktır.
Ümmet birliği olmazsa işte böyle olur.
Kendisine biat ve itaat edilen râşid ve âlim bir İmam olmazsa işte
böyle olur.
Ehl-i Sünnet ve Cemaatten yolundan, Sevad-ı Âzam dairesinden
ayrılmanın sonu böyledir.
Sadece lafla edebiyatla Ehl-i Sünnetten olunmaz.
Ehl-i Sünnet sahih itikat sahibi olmak, beş vakit namazı dosdoğru
kılmak, Ümmet şemsiyesi altında yer almak, râşid imama biat ve
itaat etmek, ahlakını düzeltmek, Sünnet-i seniyyeye uymak, büyük ve
küçük cihad yapmak, zekatı dosdoğru vermek, kafirleri dost ve veli
edinmemek, ilmihalini doğru öğrenmek ve o doğdu bilgileri hayata
uygulamak, Müslümanca yaşamak demektir.
(İkinci yazı)
Bağımlılar ve Gafiller
YALAN bağımlıları vardır. Yalan onların kanına, beynine, iliğine
kadar işlemiştir. Yalan söylemeden duramazlar. Bunlar yalan
söylemeyin, günahtır, ayıptır demekle yalandan vaz geçirilemez.
İftira makinaları da böyledir.
İşleri güçleri fitne ve fesat olanlar…
Arada bir içeni belki vaz geçirebilirsiniz ama alkolik olanı “Yapma
etme, devamlı içme, hem kendini hem aileni mahv ediyorsun” demekle
vaz geçirmek mümkün müdür?
Uyuşturucu bağımlıları da böyledir. Nasihat falan çare olmaz
onlara, eroin kokain alamazlarsa krize girerler.
Yalan dolan, fitne fesat, gıybet tecessüs, nifak şikak
bağımlılarına yapma etmenin faydası olmaz. Terk edemezler zararları
alışkanlıklarını, bağımlılıklarını.
Tıp alkolikler, uyuşturucu bağımlılarına rehabilitasyon tedavisi
uygular. Bu tedavi masraflıdır, uzun sürer.
Alkolizm bir ülkede yaygın hale gelirse toplum yıkılır çöker. Bugün
Rusya’da böyle yaygın bir alkolizm vardır.
İslam dini yalanı, iftirayı, gıybeti, tecessüsü, aldatmayı yasak
kılmıştır… Maalesef bizde bunlar yaygındır.
Her zaman olmuştur ama zamanımızda para tutkunluğu genel bir bela
haline gelmiştir.
Bütün zararlı bağımlılıklardan kurtulması için toplumun genel bir
ahlakî rehabilitasyon tedavisine tâbi tutulması gerekir.
Bu iş evliyâ-i umurun (idarecilerin) , din hizmetlilerinin
vazifesidir. Onlar bu vazifeyi yatay iradeleriyle yapmazlarsa,
toplum bozuldukça bozulur ve devreye dikey Küllî İrade girer. Öyle
bir rehabilitasyon olur ki, ne kuru kalır ne yaş.
Herkes elbette yalancı, gıybetçi, iftiracı, fitne ve fesatçı değil.
Lakin, sadece kendisi kötülük yapmamakla iş bitmez. Kötülükleri ve
kötüleri engellemek gerekir. Din dilinde buna nehy-i münker adı
verilir. İyi olabilmek için hem kendin kötülük yapmayacaksın, hem
de kötülük yapanlara mâni olacaksın.
Nehy-i münker üç türlü olur: (1) İmkanı olanlar fiilen engellemeye
çalışır… (2) Bu imkana sahip olmayanlar lisan ve yazı ile kötüler
ve engel olmaya çalışır… (3) Buna gücü yetmeyenler kalben karşı
olur, nefret eder… Bu sonuncusu için Resulullah efendimiz (Salat ve
selam olsun ona) “ Bu, imanın asgarîsidir…” buyurmuşlardır. Yani,
kötü, çirkin, günah, isyan mahiyetinde bir iş görüp de ona kalben
muhalefet etmeyenlerin imanından korkulur.
Bu memleket yalanla, dolanla, aldatmayla, zinayla, ribayla, kumarla
(millîsi bile var!), rüşvetle, israfla, çıplaklıkla, çocukları bile
uyuşturucuya alıştırmakla, akla gelebilecek her türlü azgınlıkla
doldu. Kötülükler, haramlar, büyük günahlar açıkta, açıkça,
azgınca, küstahça, meydan okunurcasına işlenir oldu… Birtakım
latilokum, kuşkonmaz Müslümanların bunlara aldırdıkları yok. Tabiî
karşılıyorlar. Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını sanki tâtil
etmişler. Birkaç yıldan beri çok geniş bir hürriyet var ama
lisanla, yazıyla nehy-i münker yapmıyorlar.
Müslüman bir ülkede, yapılma imkanı, hürriyeti ve fırsatı olduğu
halde, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmazsa oraya hışım ve azab
inmesinden korkulur.
Kötülüklerin, onları kınamaksızın, engellemeye çalışmaksızın sadece
dedikodusunu yapmak, bu dedikodudan sapıkça zevk almak, hiç kimseyi
vebalden ve sorumluluktan kurtarmaz.
Altı aya yakın bir zamandan beri ülkemiz pislik içinde. Milyonlarca
Müslüman bu pisliğin dedikodusunu yapıyor.
Maddî ve mânevî yangınlara karşı etkili bir itfaiye teşkilatı
kurmayan toplumlar yanmaya, yıkılmaya mahkumdur.
Bugünkü çirkin savaşın, yangının, sivil darbe teşebbüslerinin,
fitnenin, tefrikanın, yaygın ve yoğun yalanların önlenmesinin
çaresi emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaktır. Bu yapılmazsa, bunu
yapmayan ve kendilerini iyi sanan gafiller de felakete ve yanmaya
hazır olsunlar.