DOĞRUYA DOĞRU
Halkın ancak % 30’unun itimat ettiği medya yüzünden dillerde çok yaygınlaşan doğru dürüst, doğruya doğru deyimleri çok kullanılır oldu. Sözlüklere bakınca doğru içerikli atasözlerimizin acı hikâyelerini de öğrenmek mümkün. Doğruluk mücadelecilerine teselli olarak Doğrunun yardımcısı Allah’tır denmiş. Ancak farklı hayat tecrübelerinin dersi, Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ve Doğru söyleyenin tepesi delik olur sözleri de yanlış bulsan da topluma uy ki ezilme önerisi. Yanlış yapanın doğruya yönelmesinin zorluğunu anlatmak için de Doğru söz ağıdan acıdır veya Dost acı söyler demişler. Doğru söyleyenin bir ayağı üzengide gerek sözünün anlamı da tutunma gücü olmadan doğru konuşulmaz. İşte iktidara da muhalefete de tutunanların doğruya doğru diyemez bölünmüşlüğü bundan. Ancak bu handikaptan çıkıp uygar dünyaya yürümeliyiz milletçe.
Medyada İstanbul seçimleri hakkında birbirine zıt cevaplar iç acıtıcı. Taraflar maç amigosu gibi konuşma yazma tezahüratları yapıyor YSK’ ya. Yargıya “YSK bu yükü taşıyabilecek mi?” başlığıyla köşe yazan bile var. Pes! Kuşku ve tepkiyle bakıyor birbirine herkes. İmamoğlu mazbatayı alınca, işe kendi yönetimine girmiş belediyenin veri tabanını kopyalamayla başladı. Kripto piyon diyen bile var ona şimdi. İthamlar yanlışsa da acemice bir icraat bu. Klasik CHP kovuşturması sanki. Muhalefet de yargıya gitti, durdurdu yürütmeyi. Bu kararla da yargıyı çekiştirme ek gündemi yaratıldı. Demiri soğutma zamanı diyen Başkana rağmen alevlendi sürüyor çekişme. Halkın özlediği siyasetçiye yakıştı mı bu yani? Birleştiriciyim diyeceksin sonra da halkın yıllardır tasfiye ettiği CHP anlayışını sergileyeceksin. Kim olmalıydı Model? Milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım diyen Atatürk! Görüldü mü hiç çelişkiye düştüğü? Başta siyasetçiler olmak üzere herkes Celal Bayar’ın Atatürk sen bizdendin diyen 1953 konuşma videosunu bir kere daha izlemeli. Var internette.
Millet kendinden olanın yanında olmadı mı her zaman? Adalet ve kalkınma davasının amansız takipçisi millet, 17 yıldır bizden diye basmıştı Başkanı bağrına. Erdemli arkadaşlarla yola çıkılmıştı ama zamanla kaybedildi onlar nedense! Sonradan önceki muhalifliklerine de bakmadan bazı yol arkadaşları bulundu ya tutmadı hiç mayaları. Nasıl olsa monolog nutuklara alıştı millet, dinliyor rahavetine kapılıp kibr-i saltanata yöneldiler. Halktan ilgiyi, iltifatı kestiler. Dertleri ve çeşitli haksızlık iddialarını duymazdan geldiler. Kimseye randevu dahi vermez oldular.
Anadolu içlerinde de Karadeniz’de de bu mazlum halk yine de çiğnemedi kendinden saydığı lideri. Milleti ihtiyaç kasırgası içindeyken onun cihan hükümdarı edasıyla kesenin ağzını açıp aşırı imar, ithalat, tüketim ve israfla ekonomiyi daralttığını da hep belli kişileri kolladığını da göz ardı etti. Geçim derdine rağmen hatırı için ekmeğini Suriyelilerle de bölüştü. Süper güç ABD bile Meksika sınırına duvar örmeye utanmıyordu oysa? Ancak kendi deyimi ihanetle betonlaştırılmış büyük kentlerde yemeye ot kök bulamayan halk, dayanamadı küflenmiş ithal soğanlara, “Geçim derdiyle mağduruz yeter!” mesajı verdi. Bu doğruyu savunmak varken körtaraflar şimdi çıkmış, Başkanın vicdan muhasebesine rağmen şaibe beka diye diye seçim tekrarından söz ediyor.
Diyelim yenilendi seçim de Binali Bey kazandı. Ne olacak? İstanbul’da büyük oy kaybı unutulacak mı o zaman Kitlesel geçim derdi varken Osmanlı külliyelerine tutkun, şatafat yanlısı Başkan değil, vekillere bile meclis lojmanlarında oturmayacaksınız diyen bizim Reis’i istiyoruz mesajını yok mu sayacağız yani?
Seçim akşamı şahsım dahil kimse davamızdan önemli değil dedi Başkan anlayana. Ne davasıydı bu? Halkı içtenlikle kucaklama ve ona hizmetkâr olma davası değil mi? 1981’den beri bu adalet ve kalkınma davasının derdindeydi millet. Yazdım bunu kaç kez! Sözleriyle dikkat çekse de ilk icraatına kopyalama gafıyla başlayan İmamoğlu sahip çıkabilecekse bu davaya helal olsun demek düşer hasbî ve samimi olanlara. Doğruya doğru bu!
Kendimize gelelim sağduyulu siyasetçi ve aydınlar! Körtaraf olmak bize yakışmıyor hiç. Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kartoğlu, Beyaz Tv. Dinamit Progmındaki Latif Şimşek ve Cem Küçük gibi doğruya doğru diyebilenler çoğalsın artık. El ele verelim halkımızla tevazu, bilgelik ve samimiyetle. Birkaç fukara evine gitmekle, afişlerde garibanlarla poz verip gösteriş yapmakla kitleleri uyutmak mümkün mü? Cezacı anlayış ve körtaraf suçlayıcı, karalayıcı, dışlayıcı, çatışmacı dil kullanan medya propagandasıyla dava yürütülemez.
Medya-yargı gücüyle milletin adamı engelenebilmiş miydi 1994’ten beri? Madalyonu ters çevirmedik mi? Şimdi kendisine yapılanı kraldan fazla kralcı kesilerek onun başkalarına yapmasını mı şakşaklayıp pohpohlamak gerek? Bence bunu yapanlar, muhalefetten çok zarar verdi, veriyor. Örneğin biz ona hizmet edemeyiz diye inleyen taraftar kadını teselli için kameralar önünde “topal ördek” benzetmesi doğru muydu yani? Geçmişte 657’yi yeren kayıtlar ellerdeyken, bugün Memursen hatırına bu kanunu savunup çelişkiye düşmek doğru muydu?
Verimli ağacı kurutan politika kurtlarından arınma, hasbi olanları arayıp bulma zamanı şimdi. Türkiye ittifakı böyle kurulur! Güneydoğuda umulmaz kısmî başarı var da Ankara, İstanbul’da niye yok? Doğru tahlil etmek gerek. Söz konusu birlik ve bekamızsa doğruya doğru demeyi bilmek, doğru bilgilerle yürümek şart!