HER Müslümanın dinini savunması, İslamın gönüllü askeri olması boynuna borçtur, kaçınılmaz bir vazifedir.

Bendeniz okur yazar bir kimse olarak bu vazifeyi bir nebzecik yerine getirmeye çalışıyorum.

Savunduğum değerler şunlardır: İman… İslam… Tevhid… Kur’an… Sünnet… İcmâ… Şeriat fıkıh… Ümmet birliği… İmamet… İslam ahlakı… İslam medeniyeti…

Benim de bir meşrebim, mensubu bulunduğum bir alt kimlik olabilir ama bunu söylemem ve bunun için çalışmam, bunun reklamını ve propagandasını yapmam.

Bundan beş sene kadar önce yazılarıma son vermeyi düşündüm lakin vermedim. Çünkü pek cılız, pek küçük de olsa bir hizmet ettiğimi sanıyorum, bunu terk edersem tokat yiyebilirim diye korktum.

Evet, beş senedir bu yazıları artık kendim için yazmaktayım.

Bir kısım Müslümanların kinlerine, düşmanlıklarına hedef olmaktayım. Bunu cahilliklerinden yapıyorlarsa hakkım helal olsun. Cahillikten değil, bilerek kasıtlı yapıyorlarsa haram olsun.

Şimdiye kadar kaç kere yazdım: Bendenizi ve yazılarımı beğenmeyenler lütfen okumasınlar, üzülmesinler.

Kimseden övgü ve pohpoh istemiyorum, isteyen elbette tenkit edebilir. Lakin en azından yaşıma hürmet ederek nazik, kibar, efendice, terbiyeli bir üslup kullanılmalıdır.

İlmim ve icazetim olmadığı için ilmihal seviyesinde, dinin iki kere iki eder dörtlerini yazıyorum. Müctehidlik ve müftülük taslamak aklımın köşesinden geçmez.

Namaz kıl, farz namazları cemaatle kıl, ihlaslı ol, oruç tut, zekat ver, müstakim (doğru ve dürüst) ve mürüvvetli ol, medenî ol, bedevî olma demek için din alimi olmak gerekmez.

Aklı ve yeterli kültürü olan her Kur’an ve Sünnet Müslümanı, bid’at ve dalalet fırkalarını tenkit etmelidir.

Her Müslüman özet de olsa, ilm-i kelam bilmeli ve hangi fırkalar ve şahıslar dall ve mudildir, öğrenmeli, onlara muhalefet etmelidir.

Mutezilenin bozuk bir fırka olduğunu bilmek için din âlimi olmak gerekmez.

Kur’anın üç yüz küsur muhkem ayeti tarihseldir, bugün geçerli değildir diyen Fazlurrahmancıların doğru yoldan sapmış olduğunu her Sünnî Müslüman bilmeli ve söylemelidir.

Efendimizin dua etmediği Karnüşşeytan bölgesinde zuhur eden bozuk fırkaya her Müslüman karşı olmalıdır.

Bendeniz günlük politika dedikoduları, fasa fiso aktüel hadiseler, polemikler ile meşgul olmayı doğru bulmam.

İstanbulda 55 yıldan beri yazıyorum. Millî Gazetedeki hizmetim 24 seneyi buldu. Yazılarımı kitaplaştırsam, belki de yüz kitap olur.

Gücüm yettiği, sağlığım elverdiği müddetçe inşaallah (profesyonel bir gazeteci olarak değil, amatörce) yazmaya devam edeceğim.


(ikinci yazı)

Şeytanî Tesettür Değil Şer’î Tesettür


İSLAM niçin kadınlara ve kızlara tesettürü emr etmiş?.. Bu sorunun cevabını vermek için din alimi, çok okumuş olmak gerekmez. Akl-ı selimi (sağduyusu) olan her Müslüman bilir ki, tesettürün amacı kadın ve kızların namuslarını, şereflerini, haysiyetlerini, ırzlarını, iffetlerini nâ-mahremlerin şehevî bakışlarından korumaktır.

Tesettür medeniyettir, çıplaklık vahşettir.

Maalesef bugün öyle acayip ve çarpık bir tesettür türü çıktı ki, bu tesettüre bürünmüş Müslüman kadın ve kızlar, bazı seviyesiz ve düşük erkeklerin şehvetli bakışlarını ve dikkatlerini açık saçık kadınlardan daha fazla çekiyor.

Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına, bilgeliğe aykırı bu şeytanî tesettürü kimler pazarlıyor? Maalesef bazı bezirgânlar. Müslüman kadınlara pahalı lüks rengârenk daracık maracık giysiler satacaklar ve akıllarınca ticaret yapacaklar.

Bir Müslüman Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına aykırı bir konuda ticaret yapar ve bundan para kazanırsa, onun kârında hayır ve bereket olur mu? Cevap: Olmaz olmaz olmaz!..

Kur’ana, Sünnete, fıkha uygun şer’î tesettürün özellikleri şunlardır: Dikkat çekmeyecek, binaenaleyh göze batacak çarpıcı, cırtlak, alaca bulaca renkler kullanılmayacak… Sade ve bol olacak… Etekler yere kadar uzanacak… Vücud hatlarını belli etmeyecek…

Yıllar önce Yemen’e gitmiştim. Başkent Sanaa’da yerli hanımların çarşafları ne kadar zarif ve güzeldi…

Edebiyatımızda İslam tesettürünü savunan en güzel yazı, Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) 1915’te yazdığı “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı nesirdir. Evet o meşhur edibimiz o yıllarda hem çarşafı, hem de peçeyi müdafaa ve medh etmiştir. Bu övgü, dinî bir hassasiyetin eseri değil, bir estetin, bir sanatkarın samimî duygularıdır.

Her Müslüman bu yazıyı mutlaka okumalıdır. Sıradan bir yazı değildir, acayip olağanüstü bir yazıdır, edebiyatımızın bir şaheseridir. Yakup Kadri çarşaf ve peçeyi övüyor…

Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Ehl-i Sünnet, İslam ahlakına bağlı Müslümanlar, şer’î tesettürü savunmalı ve şeytanî tesettürü protesto etmelidir. Bu bir emr-i mâruf ve nehy-i münker vazifesidir, farzdır.

Müslüman kesimin temsilcileri, âyânı, ziyalıları gayr-i ticarî bir “İslam Tesettürü Vakfı” kurmalı, kadınlarımızın Kur’anî ve şer’î tesettüre bürünmesi için çalışmalar yapmalı, yol göstermelidir.

Manto, pardösü, tayyör, tayt, tunik, rob, eşarp… Bu kelimelerin hepsi Batıdan gelmiştir. Bunlarla İslam tesettürü olmaz. Japonların kimonoları yerlidir, millîdir. Bizim de kadın (ve erkek) kıyafetlerimiz millî, yerli ve İslamî olmalıdır.
Eski çarşaflarımız hakkında bilgi edinmek isteyenler, Hicab adlı kitapta yer alan makalemi okuyabilir. (Bedir Yayınevi)

Tesettür kıyafetinde taklitçiliği, Avrupaîliği bırakıp Kur’ana, Sünnete, Şeriata ve kendimize dönmeliyiz.