İfade özgürlüğü hangi düşünce, din ve miletten olursa olsun dünyada
en çok talep edilen hakların başında gelmektedir. Bu hak kişinin
elinden alındığı takdirde insanlarda korku, endişe ve güvensizlik
başlayacak, bu da kaçınılmaz olarak toplumda hastalıklı bir yapının
gelişmesine yol açacaktır. İfade özgürlükleri ellerinden alınan
kişiler huzur ve neşelerini yitirecek, şevklerini, coşkularını,
çalışma ve üretme kabiliyetlerini kaybedeceklerdir. Nitekim kişi
ancak zihni özgür olduğunda ve kendisini dilediği gibi ifade
ettiğinde mutlu, sağlıklı ve o oranda da üretici olur. Komünist
Rusya döneminde insanlarda tezahür eden buhranın, mutsuzluğun,
yüzlerdeki donuk ve neşesiz ifadenin sebebi hiç şüphe yok
yaşamlarının kısıtlanmış, özgürlüklerinin ellerinden alınmış
olmasıdır. Gerçek şu ki bir toplumda demokrasinin yerleşik olup
olmadığını, o toplumun insanlarının yüzlerinden anlamak mümkündür.
İnsanların yüzünde neşe, huzur ve sevinç varsa bilinmelidir ki o
toplumda demokrasi vardır. Çünkü demokrasi karşılıklı sevginin,
saygının, hoşgörünün, birliğin, kardeşliğin, dostluğun toplumdaki
teminatıdır; insanlara sosyal adalet, eşitlik, hak ve özgürlükler
getirir, hayat kalitelerini artırır, güvenli, huzurlu, aydın,
sağlıklı ve dinamik bir yaşam sunar.
Demokrasiyi insana öğreten Allah'tır
Bazı insanlar demokrasinin insanlık tarihine Eski Yunan'la birlikte
girdiğini zannederler. Oysa demokrasiyi insana öğreten Allah'tır.
Allah, Katından indirdiği hak kitaplarla ve peygamberleri
vasıtasıyla demokrasiyi, fikir özgürlüğünü, hür düşünceyi,
düşünceye saygıyı insanlığa öğretmiştir. Dolayısıyla demokrasi Hz.
Adem (as)'den bu yana vardır. Öyle ki peygamberlerin öğretilerini
incelediğimizde karşımıza çıkan hoşgörü, adalet, sevgi, saygı,
güven, fedakarlık gibi ahlaki kavramlar hak dinlerin özünü teşkil
eden temel kavramlardır.
Demokrasi dinin özünde vardır. Din herkesin özgürce yaşayacağı ve
özgürce fikirlerini dile getirebileceği barış dolu bir ortamı
öngörür. Dine göre, bir kişiye herhangi bir konuda baskı yapılması
yasaktır; her insan birinci sınıf vatandaştır ve her ne olursa
olsun hür bir şekilde fikrini savunabilmeli, fikrinden dolayı baskı
görmemeli, aksine saygı görmelidir. İnsanlara düşüncelerinden
dolayı zulmedilmemeli, farklı ideolojilere sahip olanlar, farklı
dinlere mensup olanlar ötekileştirilmemeli, aşağılanmamalıdır. Zira
tüm bunlar Allah'ın hoşnut olmadığı davranışlardır. Allah
insanların özgür olmalarını, psikolojik yönden rahat, mutlu,
huzurlu olmalarını, sevgi ve kardeşlik içinde yaşamalarını ister.
İşte bu özgürlük ve barış ortamının bir başka tarifidir yani
demokrasidir.
Demokrasinin topluma tam hakim olması ise ancak ve ancak din
ahlakının yaşanmasıyla mümkündür. Örneğin demokrasinin temel ilkesi
olan sosyal adalet gerçek anlamda yalnızca dinin emrettiği güzel
ahlakın hakim olduğu bir ortamda yaşanabilir. Bir başka demokrasi
ilkesi olan eşitlik, yine Yüce Allah'ın emrettiği güzel ahlakla
sağlanır.
Demokrasinin bir diğer ilkesi olan adalet kavramı da dinde
emredilen bir diğer husustur.
Demokratik ortam bağnazlıkla değil, gerçek din ahlakı ile
oluşur
Hiç kuşku yok din ile demokrasi iç içedir. Gerçek bir dindar
dünyanın en hoşgörülü, başkalarının fikirlerine en çok saygı duyan,
en demokratik, en aydın insanlarındandır. Ne var ki bugün din
dendiğinde dinin özünde var olan sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü ve
demokrasi anlayışından mahrum; sanat, bilim ve estetiğe karşı;
kavgaya, savaşa meraklı kan dökücü bir insan modeli akla
gelmektedir. Çünkü insanların din hakkında yanlış kanaat
edinmelerine sebep olan ve "bağnaz" olarak tanımlayabileceğimiz bir
güruh vardır ki, bu kişiler gerçekte dinin emrettiği şefkatli,
merhametli, başkalarının düşüncelerine saygı duyan, koruyucu,
nezaketli ahlak yapısını yaşamadıkları ve böylelikle dine çok uzak
oldukları halde din adına ortaya çıkmakta ve kendilerini "dindar"
olarak lanse etmektedirler. Dolayısıyla dünyanın dört bir tarafını
sarmış olan bu bağnaz zihniyet sebebiyle pek çok insan dini yanlış
tanımakta, İslam'ın yaşamı kısıtlayan, hak ve özgürlükleri
engelleyen, sanatı ve bilimi sınırlandıran, düşünceyi kontrol
altına alan bir din olduğunu zannedebilmektedirler. Oysa tam
tersine İslam insanlara düşünme ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünü
sağlayan ve insanların her türlü hakkını koruma altına alan bir
dindir. Kuran-ı Kerim'de yer alan pek çok ayet bu gerçeği açıkça
ortaya koyar.
Yüce Allah'ın emrettiği hoşgörü, sevgi ve saygıya dayalı bu
demokrasi anlayışı Peygamber Efendimizin (sav) üzerinde tam olarak
tecelli etmiştir. Peygamberimizin (sav) Hıristiyan Necran Halkı ile
yaptığı antlaşmada yer alan bir madde, onun Allah'ın ahlakı ile
ahlaklandığının ve ifade özgürlüğüne verdiği önemin açık bir
göstergesidir:
- Necranlıların ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri
varları ve yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip oldukları her şey
Allah’ın ve Allah’ın Peygamberinin güvencesi altına alınacaktır.
(Majid Khoduri, İslamda Savaş ve Barış, Fener Yayınları, İstanbul,
1998, s . 209-210)
Peygamberimizin (sav) Hıristiyan, Musevi ve müşrik topluluklarla
imzaladığı Medine Vesikası da İslam’daki demokrasi ve fikir
özgürlüğüne bir başka güzel örnektir.
Vesikada yer alan bir madde şöyledir:
- Ben-i Avf Yahudileri müminlerle beraber aynı ümmettirler.
Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de
kendilerinedir. (Muhammed Hamidulllah, İslam Müesseselerine Giriş,
Düşünce Yayınları, İstanbul, 1981, s.128)
Medine Vesikası’nın 16. maddesi de İslam'daki demokrasi ve ifade
özgürlüğüne bir başka örnektir:
- Bize tabi olan Yahudiler hiçbir haksızlığa uğramaksızın ve
düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın yardım ve desteğimize hak
kazanacaklardır. (İbn Kesir, El-Bidaye, III/224-225; Hamidullah,
El-Vesaik, No:1, s.39-44; Yrd. Doç. Dr. Orhan Atalay, Doğu-Batı
Kaynaklarında Birlikte Yaşama, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1999, s.40)
Peygamberimizin (sav) vefatından sonra Sahabe de bu hükümlere sadık
kalmış, aynı hükmü Berberi, Budist, Brahman ve farklı inançlara
sahip başka kişiler için de uygulamaya devam etmiştir. (Muhammed
Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, Düşünce Yayınları,
İstanbul, 1981, s.162-163)
Gerçek bir Müslümanın hedefi Allah'ın sınırlarına bağlı kalmak,
peygamberlerin yolunu izlemek, Allah'ın emrettiği güzel ahlakı
üzerinde taşımak ve dini Allah'ın öğrettiği şekilde yaşamak
olmalıdır. Ve hiç kuşkusuz ancak din Allah’ın emrettiği şekilde
yaşandığı takdirde dünyanın dört bir yanında beklenen demokratik
ortam oluşacaktır.
https://twitter.com/oktay_kocaman