Bu korkunç sıfatlar hangi işe, hangi realiteye aittir?
Onu da hemen arz edeyim: Üç aydan beri içinde dönüp durduğumuz
Cemaat-İktidar kavgasına, savaşına, yangınına, krizine aittir.
Bu savaş âdil bir çözüme kavuşturulmazsa…
Bu yangın söndürülmezse…
Bu cadı kazanının pis kokular saçarak kaynaması durdurulmazsa…
Bu kısır döngü içindeki saldırılara son verilmezse…
Türkiye devlet, ülke ve halk olarak çok büyük zararlar
görecektir.
Bunu anlamak için tarih felsefecisi, psikoloji ve strateji uzmanı,
büyük düşünür, olmak gerekmez. Selîm bir akla, basirete, vicdana,
insafa, adalet duygusuna sahip olmak yeter… Bugünkü korkunç ve
yakıcı krizde, yüzde yüz temiz, Zemzemle yıkanmış kişi ve taraf
yoktur.
Türkiye’de çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlar Suriye’den ders
almadılar, Mısır’dan da almadılar…
Ukrayna’da olup bitenlerden çok dersler almamız, aklımızı başımıza
toplamamız gerekirdi, onu da yapamadık.
Üzerinde durulmayan önemli bir konu var: Bugünkü Cemaat-İktidar
savaşının dinî sebepleri vardır. Son on sene içinde Diyanet
vazifesini yapmış olsaydı, bugünkü kriz ortaya çıkar mıydı?
Maalesef Diyanet vazifesini yapmamıştır. Diyanet’in asıl vazifesi
yüz bine yakın din görevlisinin maaş bordrolarını, basmakalıp cuma
hutbelerini hazırlamak, camilerdeki kadınlara ait kafesleri kırmak
değil; Müslümanları aydınlatmak, uyarmak, bilgilendirmekti. Bu
yapılmadı… Müslüman halk bin parçaya ayrıldı… Çılgın maceralara
atılabilecek güçlü sektler ortaya çıktı… İslam Protestanlığı
denilen tahrip edici, bölücü cereyanlar aldı yürüdü… Kur’ana,
Sünnete, Şeriata, İslam ahlakına aykırı yazılar yazıldı, sözler
edildi, kurumlar kuruldu… Diyanet bunları seyr etti.
Diyanet, son on sene içinde Dinlerararası Diyalog ve Hoşgörü
cereyanını tenkit edip, engellese idi, bugünkü yangın
çıkmayacaktı.
Diyanet’in var gücüyle Ümmet birliğini, Ümmet şuurunu desteklemesi
gerekirdi.
Mardin’de Kasımiye medresesinde yapılan Dinler Arası Diyalog
toplantısını baltalayacak yerde; Diyanet oraya büyük bir ilimizin
müftüsünü resmen göndermiş, çanlar çalınır, ezanlar okunurken tam
bir Diyalog yapılmıştır.
Cemaat-İktidar kavgası bir iç savaşa dönmüş bulunuyor. On
milyonlarca Müslüman bunun seyrine bakıyor. Yangını söndürmek için
çalışan yok.
Dedikodular insanları hasta edecek, kusturacak hale gelmiştir.
İç barış, huzur, toplumsal mutabakat her gün dinamitlenip
duruyor.
Vesayetçi egemen azınlıklar zevk ve keyf içinde…
Cadı kazanı… Kısır döngü… Çaresizlik çözümsüzlük… Kafa karışıklığı…
İftiralar, yalanlar… Savaş var, yangın var… Bu yangını söndürecek
mâneviyat, ihlas, taqva, gerçek dindarlık, uhuvvet-i İslamiye,
hikmet itfaiyesi nerede?..
(İkinci yazı)
Fazilet
Bazılarına göre parasızlık, servetsizlik çok büyük bir noksan ve
faziletsizliktir. Bendeniz onların ölçülerine göre, zengin
olmadığım için faziletsiz bir insanım.
Gerçekten faziletli bir insan, ben faziletliyim derse, faziletini
yitirmiş olur.
Faziletli olmayan faziletliyim derse, yahut kendini faziletliymiş
gibi gösterirse o da yalancının ve sahtekarın biridir.
Faziletli kişiler, fazilet-füruşluk yapmaz.
Hayatım boyunca bazı faziletli kişiler gördüm, tanıdım. Onları
hasretle hatırlıyorum.
Yazılarımda sık sık faziletten, faziletli kişilerden bahs ediyorum.
Bu yazıları hizmet için kaleme alıyorum. Yoksa, zikr ettiğim
faziletlerin bende bulunduğunu sanacak kadar alçak ve aptal
değilim.
İnsan faziletli olmasa da, fazilete taraftar olmalı, faziletli
kişileri sevmelidir.
Eskiden Osmanlı zamanında bir Kürt şehrine namaz kılmayan fasık ve
bozuk bir kaymakam tayin edilmiş, Kürtler isyan etmişler. Onlara
sorulmuş: Siz de namaz kılmıyorsunuz… Şu cevabı vermişler: Öyledir
ama biz kaymakamımızın faziletli ve dindar olmasını isteriz.
Günümüz Türkiye’sinde faziletle faziletsizlik arasında kıyasıya bir
savaş var.
Faziletin ne olduğunu bilen bile pek az. Birinin fazilet dediğine
ötekisi alçaklık diyor.
Bendeniz faziletli değilim ama fazilet taraftarıyım.
Belli başlı faziletler nelerdir?
Adalet… Doğruluk ve dürüstlük… İlim ve irfan sahibi olmak… Gerçek
dindarlık… Hikmet=bilgelik… Yüksek ahlak ve karakter… Yardımlaşma
ve paylaşma ahlakı… Mütevazı olma… Lüks, israf ve şatafattan
kaçmak… Yardımsever olmak… Affetmek… Başkalarının gizli günah ve
ayıplarını araştırmamak… Bunları öğrenirse ifşa etmemek, aksine
örtmek, gizlemek… Yaratıklara karşı merhametli olmak… Haramdan
kaçmak… Gıybet ve dedikodu yapmamak.. Fitne ve fesad çıkartmamak…
Mürüvvetli olmak… Hilm sahibi olmak…
Ülkemizde bu faziletler okullarda öğretiliyor mu?.. Aileler
çocuklarına bunları öğretiyor mu?..
Türkiye’nin ülke, halk ve devlet olarak ayakta kalması, kurtulması,
yücelmesi için fazilet şarttır. Faziletli devlet, faziletli ülke,
faziletli halk.
Faziletin asgarîsi=en azı, fazilete taraftar olmak, fazileti
savunmaktır.
Zinanın serbest olduğu bir İslam ülkesine faziletli denilebilir
mi?
Uluslararası şeffaflık, temizlik notu 10 üzerinden 5 olan bir ülke
faziletli sayılır mı?
Müslümanlar arasındaki bugünkü savaş faziletli bir savaş mıdır?
Keşke, gündemimizin birinci maddesi fazilet olsa…
Ah fazilet vah fazilet, nerelere kaçtın sen?