SORU: Mesele, ağır muhalefet yapan basını-medyayı sindirme meselesi
midir?
CEVAP: Değildir. Sahnede basın meselesi gibi görünüyor ama kuliste
başka sebepler vardır. İşin aslı astarı Cemaat ile siyasî iktidar
arasındaki savaştır.
SORU: Niçin basın meselesi değil?
CEVAP: Basın meselesi olsaydı, iktidara çok daha fazla saldıran
gazetelerin, televizyonların, yazarların üzerine de gidilmesi
gerekirdi.
SORU: Cemaat-siyasî iktidar savaşını kim başlattı?
CEVAP: Benim kanaatimce cemaat başlattı. Zamanın başbakanı, onlara
karşı kendisini uyaranlara “Bu kadar abartmayın, onlar da bizim
gibi alınları secdeye giden kimselerdir” cevabını vermiştir.
SORU: 17 Aralık 2013 hareketi, yani bazı bakanların, bakan
çocuklarının üzerine gidilmesi nedir?
CEVAP: Bana göre sivil bir darbe teşebbüsüdür.
SORU: İktidarı Zemzem’le yıkanmış gibi temiz mi sanıyorsun?
CEVAP: Hayır…
SORU: 17 Aralık çıkışı sence doğru mudur?
CEVAP: Bendeniz askerî olsun, sivil olsun bütün darbelere
karşıyım.
SORU: Yolsuzlukların üzerine gidilmesin mi?
CEVAP: Kesinlikle gidilsin ama darbe şeklinde gidilmesin.
SORU: Türkiyede diktatörlük var mıdır?
CEVAP: Kesinlikle yoktur. Otoriter bir zihniyet vardır ama bu
diktatörlük değildir. Bir diktatörlük rejiminde, diktatöre sen
diktatörsün denilemez.
SORU: Ülkemizde demokrasi askıya mı alınmıştır?
CEVAP: Bizdeki demokrasi, bir İngiltere veya İsviçre demokrasisi
değildir, bize mahsus yerli malı o biçim bir demokrasimiz vardır ve
bütün ahval-i perişanıyla karşımızdadır.
SORU: Türkiyede İngiltere, İsveç, Norveçte olduğu gibi bir
demokrasi olabilir mi?
CEVAP: Olamaz. Bizim yapımıza uymaz. Önemli olan ütopik bir
demokrasi değil, bizim bünyemize uyan, millî kimlik ve kültürümüzle
bağdaşan ve mutlaka âdil olan bir demokrasidir.
SORU: Sen demokrasi taraftarı mısın?
CEVAP: Değilim, çünkü Müslümanım. Demokrasiyi İslama geçiş için bir
köprü ve vasıta olarak görürüm.
SORU: Bizde siyaset kirlenmiş midir?
CEVAP: Evet, genel kirliliğin ve tefessühün yanında ve içinde o da
kirlenmiştir.
SORU: Siyasette temizlik ne demektir?
CEVAP: Vasıflı ve ahlaklı olmak demektir.
SORU: Bizde bu vasıf (kalite) yok mudur?
CEVAP: Yoktur. Şu manzarayla baksanıza.
SORU: Tekrar Cemaat-İktidar savaşına gelelim. Bu işin sonu nereye
varacak?
CEVAP: Bu savaşta üç kaybeden var: Cemaat… İktidar… Türkiye…
SORU: İleride savaş şiddetlenirse durum daha da kötüleşir mi?
CEVAP: Haftalardan beri uyarıcı yazılar kaleme alıyorum. Bu işin
sonu, Allah saklasın, bir iç savaşa, Türkiyenin bölünmesine kadar
gidebilir.
SORU: Bu nasıl olabilir?
CEVAP: Hem Cemaat, hem iktidar ipin ucunu elinden kaçırabilir.
Yabancı derin güçler ve içteki Kriptolar bundan yararlanır.
SORU: Cemaatin en büyük hatâsı nedir?
CEVAP: Dinî bir cemaatin aktif siyaset yapması, aşırı zenginleşmesi
ve sivil darbe teşebbüsünde bulunması ölümcül bir hata
olmuştur.
SORU: Cemaat bizim hiç günahımız, hatâmız, yanlışımız yoktur
diyor…
CEVAP: Hatâsız olduğunu sanmak ve iddia etmek en büyük hatâdır.
Başka hatâ olmasa bile sadece bu hatâ yere sermek için yeter de
artar.
SORU: Cemaat-İktidar savaşında dış derin güçlerin yeri, dahli, rolü
var mıdır?
CEVAP: Bundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın, vardır. Bu
kadar büyük bir fitne yüzde yüz yerli olamaz. Zira bizim aklımız bu
kadarına yetmez… ABD’nin, AB’nin, bilhassa İngilizlerin,
Almanların, İsrailin…
SORU: Cemaatin başına gelenlerde dinî sebepler var mıdır?
CEVAP: Vardır… Sadece Cemaatin değil, iktidarın da başına büyük bir
çorap örülmüştür ve ikisi de tokat yemektedir.
SORU: Yapılan büyük hatâ ve günahlardan bazısını sayar mısınız?
CEVAP: Birini zikr edeyim. Tahşiyeci Müslümanlara büyük zulüm
yapılmış, adalet ve insaf dışı tertiplerle salih, âbid, mâsum
hocalara ve kardeşlerimize terörist iftirası edilmiş ve nicesinin
bir seneden fazla zindanda kalmasına sebep olunmuştur. Şimdi
bunların acısı çıkıyor. Alma mazlumun âhını, çıkar aheste
aheste…
SORU: Başka bir hatâ?..
CEVAP: Risale-i Nur’ların sadeleştirilmesi büyük bir hatâ olmuştur…
Üçüncü bir hatâ da, devleti ele geçirmek için genel ve yoğun
kadrolaştırma ve “bizden olmayan” Müslümanların tasfiyesi için
İslamın kabul etmediği karalamalara, ayak kaydırmalara başvurulmuş
olması…
SORU: Sen muvafık mısın, muhalif mi?
CEVAP: Kesinlikle muvafık değilim. Siyasî muhalefet değil, sosyal
ve kültür muhalefet yapıyorum. Bu kadar aksaklığın olduğu bir
ülkede yağcılık, yalakalık, meddahlık yapacak halim yok. İnşaallah
âdil bir muhalefet yapıyorumdur.
SORU: Önümüzdeki baharda bir şeyler olabilir deyip duruyorsun…
CEVAP: Evet korkuyorum, endişe ediyorum… İnşaallah olmaz ama bir
olursa bu sefer korkunç bir yıkım olur. Yağmacılar evleri,
dükkanları, müzeleri, kütüphaneleri bile talan edebilir. Dış
güçlerin isteği üzere kan bile dökülebilir.
SORU: Sen neler sayıklıyorsun?
CEVAP: Uyanığım sayıklamıyorum… Eylülde Diyarbakırda olup bitenleri
gördük. Kütüphaneler tahrip edildi, müzeler yağmalandı, dükkanlar
talan edildi. Sende hiç hafıza yok mu?
SORU: Sormayı unuttum, sence Gezi hadiseleri nedir?
CEVAP: Bir kalkışmadır. Ağaç kesimi bahanedir. Yalovada CHP’nin
kestirdiği ağaçlar için niçin ayağa kalkmadılar?
Soru: Yeni bir Gezi olabilir mi?
CEVAP: Olabilir, hem de eskisinin yüz misli.
SORU: İktidar hazırlanıyor ve tedbir alıyor mu?
CEVAP: Hazırlanıyor, tedbir alıyor ama Geziciler de uyumuyor.
Normal şartlarda hükümet yeni Gezileri önleyebilir, bastırabilir
ama yangın genel hale gelirse, zorlanabilir. Unutulmasın ki,
Geziciler deprem gibi, büyük sayıda işçinin öleceği maden faciaları
gibi, iktisadî çöküntü ve kriz gibi bahaneleri alabildiğine
kullanacaklardır.
SORU: Adalet Muhayyer hanım hakkında ne düşünüyorsun?
CEVAP: Adalet hanımefendiyi epeydir görmüyordum. Geçen gün
gördüğümde hayli çökmüş, yıpranmış, hastalanmış ve vahim yaralar
almış buldum…