14 Aralık Operasyonu ile Zaman ve STV gibi “Cemaatin gözbebeği” iki
kuruma yapılan operasyonlar “yandaş medya” tarafında zafer
çığlıklarının atılmasına sebep oldu. Fakat altyapı olarak
desteğinin çok da sağlam olduğunu düşünmediğim bu operasyonun
uluslararası kanatta tepkileri çok da hoş olmadı.
Gizlilik açısından bu kadar iyi işleyen bir sistem kuran Cemaat’in,
“operasyon talimatlarını” herkesin izleyebildiği bir sohbet videosu
üzerinden almış olma ihtimali bana çok da mantıklı gelmiyor.
Yıllardır herkes tarafından bilinen bir şey varsa o da, Cemaatin
elemanlarının herkes tarafından biliniyor olmalarına rağmen, her
zaman “Biz Cemaatten değiliz.” cümlesi kurmalarına dayanan bir
sistem olmasıdır. Herkes kimin ne yaptığını, hangi operasyonlara
dahil olduğunu biliyor ama kimse bunu ispatlayacak bir delil ortaya
koyamıyor. Bunun sonucu olarak da, Fethullah Gülen’in de isminin
içerisinde yer alacağı bir bağlantı arayışı, Hükümeti, basit bir
sohbet videosu üzerinden operasyon yapmaya itiyor. Bu sohbeti
izleyen birilerinin, durumdan vazife çıkararak böyle bir operasyonu
düzenlemiş olması makul olmamakla beraber, Tahşiye Davası’ndaki her
şeyin kurgulanması ve herkesin serbest kalması da akıllarda soru
işareti bırakmakta. Bütün bunlara rağmen birilerine operasyon
talimatı vermek için böyle mantıksız bir yöntem uyguladığını
düşünmek, rakibi küçümsemek olur.
Gezi Olayları, MİT Müsteşarına operasyon, MİT Tırlarını ifşa etme,
İHH’nın tırlarına baskın yapma, Barış Sürecini Sabote etme, Fuat
Avni’nin söylemlerinden yola çıkarak devletin en gizli noktalarına
kadar sızmış olma, Oslo Görüşmelerinin sızdırılması, CHP ile seçim
ittifakı vs... Bütün bunlar Türkiye’nin gözünün önünde olmuş
olmasına rağmen, Cemaat bizim olaylarla ilgimiz yok diyor fakat
hepsini de elinden geldiğince savunuyor. İşin kötü tarafı bu
operasyonların hepsinde Cemaatin bir şekilde parmağı olduğunu
düşündüklerinden dolayı, İslami cemaatlerin hiç birisinden herhangi
bir destek gelmemiş olmasıdır. Zaman gazetesindeki protesto
dövizleri bile İngilizce olması ise, “kimden yardım gelecek, kimden
gelmeyecek farkındalığının” olduğunu gösterir.
Bu noktadan sonra Cemaatin “dostu” kaldıysa bile, bu dostlar
sadece; “kendilerinin kasetlerinin de onların elinde olduğundan
korkanlardır.” Zaten yıllardır diğer İslami cemaatlerle aralarına
devamlı mesafe koyan ve “biz ve diğerleri” ayrımını yaparak
“diğerlerini ötekileştiren Cemaat”, büyük bir hızla diğer cemaatler
tarafından “ötekileştirildi.” Yıllardır içe kapalı bir yapı
sergileyen Cemaatin bu noktadan sonra daha da içe kapanması ve
marjinalleşmesi beklenebilir. Daha önce diğer cemaatleri “dışlamak”
ile şimdi diğer cemaatler tarafından “dışlanmak” aynı psikolojik
etkiyi yapmayacaktır. Çünkü isteyerek kendini bir grubun dışında
bırakmak güç ifadesi olduğu gibi, istemeyerek dışlanmak bir
güçsüzlük algısıdır. Bu sebepten Cemaatin bundan böyle Mormon ve
Amish gibi tarikatların psikolojik yapısına benzer bir şekilde dışa
kapalı bir yapı sergilenmesi en büyük olasılıktır.
Bu dışlanmışlık sonrası, ünlü hikayenin sonu gibi bitecektir; “Sen
de bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı olduktan sonra, bir
daha dost olamayız.”