Değerli Dostlar
Yüce Rabbimiz Kutsal kitabımızda buyurduğu “ Hiç bilmeyenle, bilen bir olurmu “ ayetini hepiniz duymuşsunuzdur. Ancak bu ayetin muhteviyatını ne kadar düşünüyoruz acaba, cahil olmamaya, bir bilen olmaya ne kadar gayret ediyoruz peki.
Başımıza ne geliyorsa cehaletten geldiğinin farkındayız, ancak toplum olarak üzerimize nasıl bir gaflet çöktüyse, asla bu cehaletten kurtulmaya gayret etmiyoruz. Yine Yüce Rabbimiz “Size bir haber geldiğinde hemen hüküm vermeyin, o haberin doğru olup olmadığını araştırın” manasında ki emrini de duymuşsunuzdur. Ancak dedim ya gaflet o kadar üzerimize çökmüş ki, buna da zahmet etmiyoruz. “koca koca adamlar yalan mı söyleyecek, araştırmaya ne gerek var, o kadar zahmete neden gireyim ki, tüm basın aynı haberi vermiş, kesin doğrudur” zannı ile hemen üzerine atlıyoruz. İnanmakla kalmayıp bu yanlış bilgiyi -hele de başımızın belası sosyal medya da- yayılmasına da vesile oluyoruz vah ki ne vah.
Hatırlarsanız Aşı olayında da aynı filmi izlemiştik hep beraber. Aynı kaynaktan çıkan ama farklı şekillerde aşı olmamızı sağlamak için nasıl bir baskıya maruz bırakılmıştık. Sözüm ona Uzmanlar sürekli bizi korku paranoyasına sokup, öldük öleceğiz, hemen aşı olmanız lazım diye ekran ekran dolaşıyorlardı. Ve toplumumuz da maalesef medyanın gücüyle bu oyunlara kanmak zorunda kalıyordu. Peki sonuç ne oldu? Binlerce genç insanın kalp krizi geçirmesine yol açan aşı konusu ne oldu? Kapandı gitti değil mi. Ölen öldüğüyle kaldı. Neyse konu o tarafa gitmesin.
Bu medya maalesef her dönemde ipini elinde tutanlara hizmet etmeye devam etmiştir ve arzularına ulaşmaları için baskı, yalan, dolan, hileli yönlendirme her ne gerektiriyorsa yapmaya devam da edecektir.
Gelelim konumuza ;
Müslümanlar olarak Yüce Allah’ın bize yaşamamız için indirdiği kanunlara uymayıp yarım yamalak kendi uydurduğumuz (hatta kendimiz uydursak yine iyi düşmanlarımızın uydurduğu) kanunlarla yaşamaya çalışarak kendimize ne kadar zulüm ettiğimizin farkında mıyız?
“Bu devleti kim kurdu” ve “Neredesin Deli paşam” yazımızı okumayanlar kısa bir ara verip o yazılarımızı okuyup geri gelebilirler. Orada bahsettiğim konu şuydu ki doğal olarak korumaya, yıkılmasın diye savunmaya çalıştığımız bu devlet düzeni kimindi ve hangi amaçlara hizmet ediyordu? Acaba yeni kurulan devlet %99 Müslüman diye zikredilen bu milletin inancına uygun bir devlet düzenine sahip miydi?
Peki, içinde yaşadığımız devlet, neden % 90’ın inandığı dine göre kurulmamış, yani neden laik olarak kurulmuş. Laik demek de her dine aynı mesafede durmak demekmiş ya hani. Neden % 10 ile %90’a aynı mesafede olsun ki değil mi ama. O zaman burada bir adaletsizlik yok mu? Sizce de.
Farkındaysanız devletimizin anayasasında veyahut herhangi bir kanun veya yönetmeliğinde İslam dini ile alakalı hiçbir madde bulamazsınız. Ne ceza hukukunda ne de medeni hukukta, çünkü bu devlet İslam devleti değildir. Her dine eşit şekilde muamele eder. Ama ne gariptir ki içinde % 90 Müslüman olduğunu söylenen bir toplumu vardır. Oda ayrı bir yazı konusu ancak, bırakın 99 u % 90’ına bile razıyım, Nasıl bir milleti ki herkes Müslüman olduğunu söylediği halde inandığını zannettiği dini tanımıyor, bilmiyor, yaşamıyor, öğrenmeye gayret etmiyor. Burada Hz. Ali efendimizin “Eğer inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözü aklıma geliyor. Herhalde biz öyle bir toplum olduk yaşadığımız düzeni İslam düzeni ve kendimizi de İslam toplumu zannediyoruz.
Neyse konuyu dağıtmadan ana konuya geliyorum. Şimdi Çok affedersiniz bir grup çıksa LGBT düşüncesine uygun siyasi parti kuracağız dese inanın kanunen mümkündür. Zaten bu düşünceyi açıkça savunan kaç tane milletvekili seçilmiş durumda. Belki mütedeyyin toplum biraz tepki verir filan ama bir müddet sonra unutulur. Ayrıca komünistten tutunda sosyalistine kadar en aykırı fikirlerde dahi her fikir ve düşüncede 100’e yakın parti var hali hazırda. Bizzat teröristleri savunan milletvekillerine kucak dolusu maaş ödendiği konusuna hiç girmiyorum. Zaten toplum nezdinde çok itibar görmeyeceğini düşündükleri için belki de devlet ricali çok da dikkate almazlar bile. Peki, başka bir grup çıksa da dese ki; biz şeriat düzeni istiyoruz ve bunun için siyasi parti kuruyoruz. Sizce ne olur? İşte o zamana emin olun LGBT’cilere tanınan müsamaha asla bu gruba tanınmaz ve bu siyasi parti kurulumuna izin verilmez. Sonuç da laikliğe aykırı değil mi? !
Şimdi Desteklenen siyasi partilerin herhangi birisinde İslam dini ile alakalı bir vaat, bir söz, taahhüt görebiliyor musunuz? Her hangi birisi size “biz seçilirsek Allah’ın kanunlarını uygulayacağız” ya da “Yüce Allah’ın şu emrini yerine getireceğiz” diyorlar mı? hayır ben hiç duymadım. Ayrıca diyemezler de çünkü siyasi sistem buna izin vermiyor. Siz her dine ve inanca eşit mesafede olmak zorundasınız. Hatta Hristiyan lığa veya Yahudiliğe daha yakın ama İslam’a uzak eşit olursanız daha da hoşlarına gider.
Bu devlet düzeninde hangi parti ya da grup iktidar olursa olsun çok bir şey değişmeyecektir ki maalesef iktidar partisi için de durum çok farklı değildir. Şu ana kadar ki icraatlarında İslam dininin herhangi bir kanununu uygulamaya yönelik bir adım atılmamış ve buna yönelik söz ya da vaat de verilmemiştir. Ancak kürsülerden yapılan konuşmalara sürekli Allah’ın ismi ile başlayarak her propagandalarında İslami figürler kullanarak Türk toplumunun teveccühünü kazanmışlardır. Her ne kadar yaşamasalar da inandıkları din İslam olan % 90’ı Müslüman bir toplumda bundan daha doğalı da zaten düşünülemezdi. Yani Müslüman toplumun desteğini ancak İslami kimlik taşıyarak elde etmek mümkündür. Hatta bu uluslararası bir siyasi kriterdir.
Ancak 20 küsür yıldır yönetimde oldukları halde 1 adet dahi olsa Allah’ın bize yaşamamız için gönderdiği emirlerden herhangi birisini ne medeni hukuk da ne ticaret hukukun da ne de ceza hukukunda hayata geçirmeye çalışmışlar mıdır? Bir adet dahi olsa Allah’ın yasaklarına göre bir ceza kanunu çıkarabilmişler midir? Maalesef bu soruların cevapları HAYIR dır. Hatta Allah’ın emrine uygun kanun çıkartmayı bırakın tam aksine, Uluslararası güçlerin baskılarına da maruz kalarak Allah’ın kanunlarının muhalifine kanunları da ısrarla uygulamaya çalışmaktan da geri durmamışlardır.
Bize dost olmaları mümkün olmayan batı dünyasına şirin görünmek uğruna domuzun kasaplık hayvan sınıfına alınması bunlardan sadece biridir. İstanbul sözleşmesinin 8 yıl uygulamada kalması ve bu süre içinde yıkılın ailelerin veballeri kimin üzerindedir sizce. Kürsülerden, dizilerle toplumumuza operasyon çekiyorlar şeklinde beyanat verip bu konu için hiçbir adım atmayan siyasiler, kime nasıl hesap vereceklerdir?
Peki, bu devlet düzeninde hiçbir İslam kanunu hükmünü uygulamayan ve uygulayacağı konusunda da vaatte bulunmayan partilerin içinde, her İslami şirinlik yapanları Sanki bize halife olacakmış gibi neden körü körüne destekliyoruz. Neden oy verme işlemini sanki bir bekâ meselesi haline getiriyoruz. Peki bir lideri desteklemek için kriterimiz ne olmalıdır? Bu soru aslında çok yanlış bir soru oldu. “Doğrusu bizim, yani oy verecek kişinin kriteri ne olmalıdır?” olacaktı.
peki sizin kriteriniz nedir ?
-Şayet ben bir Hristiyan olsaydım Hristiyanlığı destekleyen, Hristiyanların menfaatlerini savunan bir Hristiyan lidere oy verir desteklerim.
-Şayet ermeni olsaydım, kim Ermenilere daha yakın kim onların sorunlarını dinleyip çözüm üretmeye çalışıyor ona bakardım.
-Eğer komünist olsaydım. Komünizmi getireceğini vadeden birisini desteklerdim.
Evet toplumdaki her fikir ve düşünceye sahip insanlar kendi değerlerine sahip çıkacağını vaat eden, yapsa da yapmasa da bu vaatte bulunan birisini desteklemesi kadar normal bir şey olamaz değil mi?
Peki Eğer Müslüman olsaydık bir lideri destekleyeceğimiz zaman kriterimiz ne olmalıdır sizce. “İslam dan başka ne olabilir ki” demenizi bekliyorum tabii ki.
Dindar olmadığı çok belli olan siyasetçilerin dahi İslami kesimden oy almak için kendini Müslüman göstermeye çalışmasından daha tehlikeli nedir biliyor musunuz? Dindar olduğunu sürekli göstermeye çalışan, Sadece Allah için yapılması gereken ibadet ve muamelatları, hep kamera karşısında yapan, ama İslami tek bir kanun dahi çıkarmakla meşgul olmayan, inandığı dini, nedense devlet yönetirken dikkate almayan devlet adamları değil midir?
Bir insan Müslümansa ve dinini yaşamaya çalışıyorsa zaten Allaha hesap verecektir, ibadetlerini bizim görmemize gerek var mıdır? Bir liderin bize fayda ve değer katacak İslami kanun ve düzeni hayata geçirmediği ve bunun için çaba sarf etmediği sürece kendisinin Müslüman olmasının kıymeti nedir?
Bir dinsiz veya kâfirin bir Müslümanı inandırması ne kadar mümkündür? Size yaptığı vaatleri dinlerken bile bilinçaltımız onun yalan söylediğini aslında onu bir dinsiz olduğunu bildiği için filtreden geçirerek dinlememiz sağlar ve çok kıymet vermez.
Ancak, bizim gibi görünen, bizim gibi inanan birisi size bu vaatleri veriyorsa, bizi inandırması gayet mümkündür değil mi?
Hatırlarsanız Şerif Hüseyin isimli İngiliz ajanı yıllar boyunda dini sohbetler etmiş dini bir topluma liderlik etmiş ve onları kendisine inandırmıştı. Bunu tek sebebi yukarıda bahsettiğim gibi Arap toplumunun cehaleti idi. Şerif Hüseyin’e inanan Arap toplumu dinlerini yeterince öğrenmemiş ve yeterince yaşamamışlardı.
Peki, Osmanlı devleti neden yıkılmıştı. İçine sokulan ajanlar vs gibi bir sürü sebep sayabiliriz. Ama ana neden şuydu ki Allah’ın ipinden uzaklaşmışlardı ve Allah ellerindeki saltanatı almıştı.
Şimdi adı %90’ı Müslüman olan ama İslam’ı tanımadığı gibi yaşamaya da çalışmayan Türk toplumunun, bu cehaletini gidermeden, daha güçlü daha müreffeh ve Allah’ın düşmanlarına korku verecek bir devlete kavuşması mümkün mü?
Toplumumuz % 90 küsürü Müslüman olduğu halde neden laik devlet sisteminde yaşamak zorundayız. Laik ve dinle hiç alakası olmayan bu devlet sisteminin bekâsını neden savunuyoruz? Savunmaya çalışmamız gereken şey aslında dini değerlerimiz değil midir? Allah’ın emirleri ve yasakları değil midir? Onları öğrenmek ve yaşamak la mükellef değil miyiz? Ahirette Bize sorulacak sorular bunlar değil midir?
Siyasi liderlerin vaatlerine neden bu penceren bakmıyoruz hiç. Sanki gayri Müslim bir toplumda ve gayrimüslim bir devletin içinde yaşıyoruz. Ama adımız! %90’ı Müslüman .
Saygılar sunarım…