1. İslam’ı doğru dürüst bilmeden, kendi re’y, kafa ve hevasıyla
câhilce din hizmeti yapmaya kalkmak.
2. Ehliyeti olmadığı halde İslam’ın bayraktarlığına ve
temsilciliğine soyunmak.
3. Kur’anın ve Sünnetin Ümmet, ittihad, uhuvvet, vifak, tesanüd
emrine uymamak.
4. Boynunda biat ve itaat bağı olmaksızın serseri mayın gibi
dolaşıp çalkalanmak.
5. Din sömürüsü, mukaddesat ticareti yapmak. İslam’ı, Kur’an’ı,
kutsalları kendi şahsî menfaatine ve siyasî emellerine âlet
etmek.
6. İmandan sonra dinin ikinci şartı-temeli olan beş vakit namazı
kılmakta ihmal ve tehâvün göstermek.
7. Ehl-i Sünnet dairesinden ya bir ayağını veya iki ayağını birden
çıkartmak.
8. Emellerine nail olmak için, hiç hakkı ve salahiyeti olmadığı
halde dinden tâviz=ödün vermek.
9. Zaruret ve kesin lüzum olmadığı halde taqiyye ve kitman yapmak.
Mü’min kardeşlerini aldatmak.
10. Şeytanî ve şahsî düşüncelerle mü’minleri ötekileştirmek,
kardeşlikten silmek ve onlara düşmanlık etmek.
11. Ene’sine put gibi tapınmak, kendini dev aynasında görmek.
12. Zekât paralarına ve mallarına göz dikip, bunları Şeriatın
öngörmediği şekilde toplayıp sarf etmek, bir kısmını zimmetine
geçirmek.
13. Arivist=ikbal avcısı olmak. Ehliyeti ve liyakati olmadığı halde
her dolabı çevirip yüksek makamlara çıkmak.
14. Sözde hizmetlerine fakir başlayıp kısa zamanda büyük mal
varlığına sahip olmak.
15. Nefs derecesi, kâfirlerin ve hayvanların nefs-i emmâre
derecesinde olmak.
(İkinci yazı)
16 Milyonluk Hollanda’da
20 Milyon Bisiklet Varmış
BBC’de okudum. Hollanda’nın nüfusu on altı milyonmuş, bisiklet
sayısı yirmi milyon… Her yerde bisikletliler için ayrı yollar
varmış. Başbakan, bakanlar bile sıklıkla işe bisikletle
gidiyormuş.
Trafikte bisikletlilerin öncelik hakkı varmış. Bisiklet sayesinde
trafik sıkıntısı yaşanmıyormuş.
Bir de bizim halimize bakalım. İstanbul’da her sabah milyonlarca
otomobil sadece süren bir kişiyle evden işe işten eve gidip
geliyor. Sabah ve akşam saatlerinde insanları deli eden korkunç bir
sıkışıklık ve zaman israfı oluyor.
Halkımızın bir kısmı trafik konusunda o kadar eğitimsiz ve
terbiyesiz ki, yeşil ışık yanar yanmaz hemen kornaya
basıyorlar.
Bizde otomobil bir ihtiyaç olmaktan çıkmış, bir statü bir cinnet
haline gelmiştir. Benim otom seninkinden daha lüks, benimki
seninkini döver ahmaklığı, geri zekâlılığı, eblehliği…
Türkiye otomobil, yakıt, yedek parça konusundaki israfı yapmamış,
tasarruf ettiği paralarla, Güney Kore gibi ihracata yönelik ürün
veren fabrikalar kurmuş olsaydı ne iyi olurdu değil mi? Bizde bu
kafa yok. Fakir halk, yoksul ailelerin üniversitede okuyan
çocukları lüks, pahalı, israflı, cakalı cep telefonları almakta
dünya birincisidir. Akıllı Güney Kore bu oyuncakları yapıyor, biz
de satın alıyoruz. Bir sene geçmeden daha marifetli bir telefon
üretiyorlar. Eskilerini atıp yenilerini ediniyoruz. Allah hiçbir
toplumu akl-ı selimden mahrum bırakmasın. Pahalı cep telefonu
fetişizmi veya statüsü… Öylesine bağımlı olmuşlar ki, beş dakika
çalmasa tedirgin olurlar, içlerinde bir eksiklik duyarlar, niçin
aranmıyorum derler.
Bundan on beş yirmi sene önce, sonradan görme türedi bir herif
Yeşilköy havaalanına gitmiş. VİP kapısına gelmiş, beyefendi
kartınız demişler, kartı yokmuş, içeriye almamışlar. Adam kahrından
mosmor olmuş, küplere binmiş, bağırıp çağırmış. Sonunda iş inada
binmiş ve yine almamışlar. Bunun üzerine bizimki yükseklerdeki bir
yere telefon etmiş, efendim büyük rezalet, beni VİP’e almıyor diye
şikâyet etmiş. Yüksekteki zat, emir vermiş, hemen alın demiş. Öyle
almışlar.
Bizde asalet kalmadı. Asalet derken Avrupa’daki aristokrasiyi kasd
etmiyorum. Ruh ve medeniyet asaletinden bahs ediyorum.
Ailelerin bir kısmı, okullar ve toplum genç nesillere ahlak,
fazilet, ruh asaleti aşılayamıyor.
Tevazu büyük bir fazilettir. Gurur, kibir, caka satmak, hindi gibi
tüylerini kabartıp tosur tosur gezinmek… Bunlar bayağı, âdi, düşük
huylardır.
Bir adamın ne mal olduğu otomobil kullanışından anlaşılır. Yaya
iken oldukça sakin, direksiyona geçince azıyor, kuduruyor, canavar
kesiliyor. Böylesinin ciğeri beş para etmez.
Cebindeki telefon üç bin lira. Kalemi ise, ya hiç yok yahut bir
liralık âdi bir tükenmez… Bu da insanın cevherini ortaya koyan bir
kriterdir.
İngiliz kolejlerinde bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter
terbiyesi verirler. Bizde ne yeterli bilgi veriliyor, ne ahlak ve
karakter.
Kibir, gurur, kendini beğenme, lüks araba statüsü insanı küçültür
ve alçaltır, tevazu ise yüceltir. Bunu insanlarımızın büyük kısmına
nasıl anlatacağız?
Kendime faziletli demem ama fakirin cep telefonu, pazara götürsem
25 lira etmez eski bir Nokia’dır. Seyahatlerde, sokağa çıktığımda
yanıma almam. Yemek yerken, çay içerken çalarsa bakmam. Telefon
fetişizmi, manyaklığı yapacağıma kitap okurum.
Çocukluğum fakir Türkiye’de geçti. Şimdi ülke ve halkın bir kısmı
zenginleşti. Fakirliğin afetleri mi daha büyük, zenginliğin
belaları mı daha çok diye düşünüyorum.
(İşi icabı ihtiyacı var, pahalı bir telefon aldı. Buna bir şey
demem. Bendeniz telefon fetişistlerini kınıyorum.)