15 Temmuz gecesi bir vali.
15 Temmuz gecesi bir vali.
Daha Cumhurbaşkanı’nın çağrısı ile birlikte fırlıyor sokağa.
Önce Gölbaşındaki Özel Kuvvetler’e gidiyor. Bombalamanın hemen
sonrası. Elektrikler kesilmiş. Etraf karanlık. O ara etraftaki
vatandaşların konuşmalarından TRT önünde hareketlilik yaşandığını
öğreniyorlar. Or-An’a hareket ediyorlar. Halkın darbecileri
püskürttükleri sırada oradalar. Bir darbecinin siyah bir lüks
araçla kaçmaya çalıştığını görüyorlar. Kovalıyorlar ama
yakalayamıyorlar. Muhtemelen Konya’da yakalanan darbeci olsa gerek.
TRT’nin darbecilerden temizlenmesinin ardından tekrar Gölbaşı’na
yöneliyorlar, TÜRKSAT’a gidiyorlar. Oradan kent merkezine
dönüyorlar; TBMM’ye geliyorlar. Dikmen kapısının önüne
vardıklarında açılan ateşin altında kalıyorlar. Onların aracına
isabet etmiyor ama birkaç metre önlerinde bir gencin şehit
olduğunu, birkaç vatandaşın yaralandığını sonradan öğreniyorlar.
Tehlikeyi savuşturduktan sonra kafalarını kaldırdıklarında bir
bakıyorlar ki arabada iki kişi daha var. Ateş sırasında iki genç,
can havliyle onların arabasına sığınmış. Belki de o gençlerin
hayatlarını kurtarıyorlar.
Evet o bir vali. Ama bir buçuk ay önce çıkarılan kararname ile
merkeze alınan bir vali. Aktif görevden alınmasını dert etmeden
vatan uğruna sokağa fırlayan bir merkez valisi.
Bir başka vali. Bayan vali… Şubat ayında çıkarılan kararname ile
Sinop Valiliği’ne atanmıştı. Apoletli eşi 15 Temmuz darbecilerinden
çıktı. Kendisi de görevden alındı, tutuklandı.
Bu iki vali ile ilgili kararnamenin altında İçişleri Bakanı olarak
aynı imza var.
Efkan Âlâ…
Muhtemelen 17-25 Aralık operasyonları sırasında görevde olan 81 il
emniyet müdüründen FETÖ’cü olduklarını kabul ettiği 74’ünün çoğunun
atanmasında da onun imzası vardı.
Oysa o bu örgütle mücadele etmesi için daha milletvekili bile
seçilmeden İçişleri Bakanlığı’na getirilmişti.
Talihsizlik midir, basiret bağlanması mıdır, aşırı özgüvenin
yansıması mıdır bilmem ama bir gerçek var ortada. Sağlı sollu terör
olayları, canlı bombaların yol açtığı felaketler ve en önemlisi 15
Temmuz darbesi onun bakanlığı dönemine rastladı.
Darbe gecesi uçakla Erzurum’dan Ankara’ya gelmişti. MİT
Müsteşarı’ndan darbeyi öğrenmiş ama ulaşamadığı için bu bilgiyi
Cumhurbaşkanı ile paylaşamamıştı. Anlattığına göre darbeciler,
bindiği uçağı zorla indirmeye çabalamış ama muvaffak
olamamışlardı.
Darbe sonrasında Efkan Âlâ’nın yaptığı değerlendirmedeki mevcut
sistemin darbe ürettiği yönündeki tespiti çok isabetli bir
tespitti. Nitekim OHAL çerçevesinde çıkarılan yasalarla Kuvvet
Komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma Genel
Komutanlığı da İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.
***
Aslında Jandarma Genel Komutanlığının İçişleri Bakanlığı’na
bağlanması ile ilgili ilk ciddi çalışma Beşir Atalay’ın İçişleri
Bakanı olduğu dönemde yapılmıştı. Önemli de gelişme sağlanmıştı.
Atalay diplomatik yollarla askeri yetkilileri de iknaya başarmıştı.
Ama olmadı. Önce bakanlığı değişen Atalay, daha sonra kabine
dışında kaldı. FETÖ’nün boy hedefi olan Atalay’dan sonra İçişleri
Bakanı olan İdris Naim Şahin ise şimdi FETÖ’cülükten
gözaltında.
***
Şunu kabul etmek gerekir ki FETÖ yıllardır İçişleri Bakanlığı’nı
bir üs haline getirmiş. Kaldırılan her taşın altından FETÖ
çıkmış.
Öyle bir yapı kurmuşlar ki görevden alınanın yerine getirilen de
onlardanmış. Onlarla ilgisi olmayanlar ise FETÖ’cü iftirası
atılarak enterne edilmiş.
Orhan Özdemir’in Ankara Emniyet Müdürü olduğu dönemdi. FETÖ’cülüğü
ayyuka çıkmış biri İstihbarat Müdürlüğü görevinden alınmıştı.
Aslında yerine atananın da FETÖ’cü olduğu sonradan anlaşılmıştı ama
görevden alınan örgütte daha etkin bir isim olsa gerek ki bu yüzden
Özdemir’e etmediklerini bırakmadılar. İftiralarla yargılattılar.
292 yıl hapsini istediler. Sonra hak yerini buldu; Kaçakçılık ve
Organize Suçlar Daire Başkanlığı’na getirilerek itibarı iade
edildi.
Böylesine çepeçevre kuşatılmış bir bakanlıkta görev yapmak elbette
kolay değil.
Tasfiye edildikçe sanki yeniden filizlenen bir yer haline
getirilmiş. Tasfiye edenlerin tasfiyesi için olmadık yöntemler
denenmiş, iftiralarla yıpratılmış, itibarsızlaştırılmaya
çalışılmış, yalan yanlış istihbaratlarla saf dışı edilmeye
çalışılmış.
15 Temmuz’dan sonra da hâlâ etkinlikleri sürüyor olabilir mi?
Elbet olabilir.
En azından kendilerinin üstüne fazla giden birini yıpratmak için
yalan yanlış istihbaratla hedef şaşırtacak kadar etkin
olabilirler.
Âlâ’ya yöneltilen eleştirilerden biri de dar bir kadro ile
çalışması. Belki bunu bu tür yanıltmalara karşı bir tedbir yöntemi
olarak seçmiş olabilir.
O yüzden Efkan Âlâ’nın görevden ayrılmasını değerlendirirken bir
ihtiyat payı bırakmakta yarar var.
Özgüven patlamasının kurbanı mıdır, metal yorgunluğunun sonucu
mudur, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bıraksın” talimatının
gereğini mi yapmıştır bilmiyoruz ama bir gerçek var ki Efkan Âlâ
İçişleri Bakanlığı görevini Süleyman Soylu’ya devretti.
Soylu da aslında Efkan Âlâ gibi AK Parti’nin çekirdek kadrosundan
değil.
DYP kökenli. DYP döneminde gençlik kollarında kendini gösterdi; il
başkanlığı yaptı. Nevval Sevindi’nin aday olduğu kongrede genel
başkan seçilerek Demokrat Parti’nin FETÖ’nün ele geçmesini önledi.
Bu dönemde Anayasa değişikliğine verdiği destekle ilgi odağı oldu
ve daha sonra yoluna AK Parti saflarında devam etti. Teşkilat
başkanlığı yaptı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini
yürüttü. TRT baskını gecesi gösterdiği cesaret ve metanet ile göz
doldurdu.
Soylu’nun İçişleri camiasından olmaması bir olumsuzluk değil,
tersine avantajdır. En azından kendisini yanıltacak dost bildiği
meslektaşları olmayacak, dışarıdan birisi olması hasebiyle daha
objektif davranabilecek, herkese eşit mesafeli duracak ve daha
isabetli kararlar alabilecektir.
Zor bir dönemde zor bir görev. Allah yardımcısı olsun.