Maddî menfaatler de ikiye ayrılır: Kur’an, Sünnet, Şeriat, fıkıh, ahlak hüküm ve ölçülerine göre caiz ve helal olanlarla; caiz ve helal olmayıp haram veya şüpheli olanlar.
Manevî (maddî olmayan) dünya menfaatleri:
Dünya riyasetleri (başkanlıkları).
Halkın kendisini beğenmesi ve alkışlaması.
Dünya ünü kazanmak.
İslam’a göre dünyanın maddî ve mânevî menfaatlerini elde etmek niyetiyle yapılan ibadetler kabul edilmez.
Ganimet toplamak yahut kendisine “Bu ne yaman mücahit ve savaşçıymış” dedirtmek için yapılan cihad kabul edilmez.
Bir kimse ilim öğrense, alim olsa, başkalarına ilim öğretse, Kur’an öğretse, lakin niyeti Allahın rızasını kazanmak olmayıp, halkın kendisi için “Yahu bu ne büyük alimmiş” dedirtmek olsa, onun da ilmî hizmetleri ve faaliyetleri kabul edilmez.
Allahın kendisine servet verdiği bir adam açları doyursa, çıplakları giydirse, fakirlere yardım etse, hayır hasenat yapsa; bunları, halk kendisi için “Bu ne cömert hayırsever zenginmiş” dedirtmek niyetiyle yapsa, bu niyet ihlasa aykırı olduğu için parayla ve malla yaptığı bu hayırlar ibadet olmaz ve kabul edilmez.
Yukarıda arz ettiğim mücahid, alim ve zengin ile ilgili hadîs-i şerif şudur:
Ebu Hüreyre radiyallahu anhden: Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona) şöyle buyurduğunu işittim:
"Kıyamet Günü’nde, haklarında öncelikle hüküm verilecek kişiler şunlardır:
1. Bir adam (zâhiren) şehid olmuştur, (Mahkeme-i Kübrada huzura) getirilir ve Cenab-ı Hak ona (dünyada) verdiği nimetleri bildirir, o da onları hatırlar (kabul eder). Allah:
- “Bu nimetler karşılığında ne yaptın?” buyurur. Adam:
- Senin yolunda savaştım ve sonunda şehid edildim, der. Cenab-ı Hak:
- Yalan söyledin. Çok cesur adam denilsin diye savaştın, Bu da (senin için dünyada) söylenmiştir, buyurur. Sonra Cenab-ı Hak emreder, (o adam) yüzü üstü sürüklenerek Cehennem’e atılır.
2. Bir adam da (dünyada) ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur'an okumuştur, o da getirilir. Cenab-ı Hak ona verdiği nimetleri anlatır, o bu nimetleri hatırlar. Allah:
“- Bu nimetler karşılığında hangi amelleri yaptın?” buyurur. Adam:
- İlim öğrendim ve öğrettim. Senin rızan yolunda Kur'an okudum, der. Cenab-ı Hak:
- Yalan söyledin!.. (Sen kendine) bilgili bir kişi denilsin diye ilim öğrendin, iyi okuyucu densin diye Kur'an okudun. Bu da dünyada (senin için) söylenmiştir, buyurur. Sonra Allahü Teala emreder, yüzüstü sürüklenerek Cehenneme atılır.
3. Bir başka adama da Cenab-ı Hak (dünyada) rızık genişliği vermiş, her çeşit maldan onu nasiplendirmiş (zengin kılmıştır), o da getirilir. Allah ona verdiği nimetleri bildirir. O da o nimetleri hatırlar. Cenab-ı Hak:
“- Bu nimetler karşılığında ne yaptın?” buyurur. Adam:
- Senin infak edilmesini (yapılmasını) sevip istediğin hiç bir hayır yoktur ki, Senin rızan için onları yapmamış olayım der. Cenab-ı Hak:
- Yalan söyledin. Sen ancak, bu ne cömert adam, denilsin diye infak ettin. Bu da dünyada söylenmiştir, buyurur. Sonra emreder o adam da yüzü üstü sürüklenerek Cehenneme atılır." (Sahih-i Müslim)

İbadetler, ilmî hizmet ve faaliyetler, irşadlar, hayır hasenatlar hep bu hadîsin ışığında yapılmalıdır.
Her Müslüman niyetlerini tashih etmekle (doğrultmakla, ihlaslı olmakla) yükümlüdür.
Bütün ibadetler, namazlar, oruçlar, zekatlar, hayırlar, ilmî hizmetler sırf Allahın rızasını kazanmak için ihlasla yapılmalıdır.
Namaza, oruca, zekata, hizmete, irşada, cihada dünya menfaati ve şehvetleri karıştırılmamalıdır.
Evinde tek başına namaz kılarken, saçı başı dağınık, üzerinde pijama ve eşofman, paldır küldür, yarım yamalak, yalap şalap, düşe kalka, tavuğun yerden yem toplaması gibi çabuk çabuk, ihmal ve tehavün içinde namaz kılıyor; başkalarının yanında ise güzel elbiseli, dikkatli, ağır ağır, tâdil-i erkana dikkat ederek namaz kılıyor. Böyle yapan kimsenin ihlası nasıldır?
İslamî kesim mücahid dolu… Hepsi için söylemem, bir kısmı malı götürüyor, helal haram ayırımı yapmadan bozuk düzenin rantlarını yiyor, zenginleşip semiriyor.
Bazı islamî hizip ve fırkalar reislerinin, baronlarının reklamını yapmak için büyük paralar harcıyor.
Ramazanlarda, iftar çadırlarının kapılarında kara tahtalara “Bu akşamki iftarı Zengin zâde Cömert bey vermektedir” gibi ilanlar yazılıyor. Allah bilmiyor mu? Halkın bilmesi, halka duyurulması ihlasa uygun mudur?
Dünya şöhreti elde etmek, zengin olmak, halkın sevgisini kazanmak, başkan olmak, prestij temin etmek niyetiyle ve şehvetiyle yapılan hizmetlerin, ibadetlerin, ilmî faaliyetlerin ihlasla yapılmış oldukları iddia edilebilir mi?
İhlas katışıksızlık demektir. İhlas yüzde yüz, binde bin olur; yüzde 99 ihlas, binde 999 ihlas olmaz.
Kudsî hadîs: Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) Allahü Tealanın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “İhlas Benim sırlarımdan bir sırdır, onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım.”
Bir ibadete, bir hizmete dünyanın maddî veya mânevî menfaatlerini devşirmek niyeti karışırsa ihlas gitmez mi?
Cami imamlığı, müezzinlik, vaizlik, müftülük, müderrislik, Kur’an kursu hocalığı hizmetleri için ücret ve maaş alınmasına mütehhirîn uleması fetva ve ruhsat vermişlerdir.
Bir imam, namaz kıldırmak için maaş aldığı niyetine sahipse onun ardında namaz kılınmaz.
“Cami hizmetleri ile meşgul olduğumdan, geçimimi sağlayabilmek için ticaret veya başka bir iş yapamıyorum. Aldığım maaş geçimim içindir…” niyetine sahip olmalıdır.
İçleri, kalpleri cayır cayır riyaset=başkanlık, ün, alkış, prestij, nefs-i emmaresini tatmin etmek, zengin olmak, halkın sevgisini kazanmak olan kimselerin hizmetleri gerçek ihlaslı hizmet değildir.
Hizmetlere benlik, menfaat, gösteriş, reklam karıştırılmamalıdır.
Allah için yapılan hizmetler zengin olmaya alet edilmemelidir.
Sultan Abdülhamid Han zamanında Ermeni, Yahudi kitapçılar islamî eserler basıp bunun ticaretini yapıyorlardı. Bozuk niyetli, ihlassız, dünya için çırpınan sözde Müslümanların, yarı mühtedilerin hizmetleri de böyledir.
Biz Müslümanlar kurtulmak, Allahın kerem ve lütfu ile ebedî saadeti kazanmak istiyorsak, niyetlerimizi tashih etmeli ve ihlasa sımsıkı sarılmalıyız.
Allahın rızasını kazanmak için ihlaslı olmalıyız. İbadetlerimizi, hayırlarımızı, hizmetlerimizi ihlasla yapmazsak, yukarıdaki hadîs-i şerifteki mücahid, alim ve hayırsever zengin gibi, yüzüstü sürüklenerek Cehenneme atılmaktan çok korkmalıyız.
Salih amelleri, hayırlı işleri, kulluğu dünya ve nefs pisliklerine bulaştırmamalıyız.
Bugün memleketimizde çok büyük kötülüklerin lağımları patlamış; sokakları caddeleri meydanları istila etmiştir.
Zina, riba ve bina…
Namaz terk edilmiş, milyonlarca halk şehvetlerine uymuştur.
Din ve mukaddesat ticaret konusu olmuştur.
Din konusunda cahillik korkunç boyutlara ulaşmıştır.
İsraf, lüks, aşırı tüketim, gösteriş, gurur, kibir…
Ümmet birliği gitmiş, Müslümanlar birbirine düşmüştür.
Birbirlerine hayır dua etmesi gereken Müslümanların bir kısmı din ve iman kardeşlerine beddua etmektedir. Halbuki, beddua yerine ıslahlarına dua etmeleri gerekir.
Sözde islamî hizmetler bankalara, faizlere bulaştırılmıştır.
Din hizmetlerinde Kur’an, Sünnet, Şeriat, fıkıh, hikmet ölçüleri ihmal edilmiştir.
Yazımda zikr ettiğim hadîs-i şerifi okuyup anlayıp, mucebince=gereğince amel etsek, ihlaslı olsak, kendimizi derleyip toparlasak ne büyük bir düzelme ve ilerleme olur.
Müslümanlar şeytanı taşlayacaklarına birbirlerini taşlıyor.
Futbol kulübü tutar gibi hizip fırka cemaat holiganlığı yapanlar kolay kolay nasihat dinlemez.
Militanların, fanatiklerin, holiganların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, kalpleri vardır nasır tutmuştur.
Benlikler, dünya şehvetleri, azgınlıklar galeyana gelince ne ihlas kalır, ne salah.
Müslümanların kurtuluşunun, ebedî saadetinin, izzetinin, hürriyetinin bütün şartları, çareleri çözümleri, vesileleri; Kur’an ve Sünnetten ilham alınarak yazılmış muteber ve doğru din kitaplarında mevcuttur. Ah onları okuyup da kendimize çeki düzen verebilsek.
Öyle basiretsiz ve kalpsiz olmuşuz ki, Suriye ve Mısır Müslümanlarının feci hal-i pür melâllerinden bile ders ve ibret alarak derlenip toparlanmıyoruz.